Ey İstanbul Söyle Bakalım Sen mi Büyük Ben mi..

1

Saat: 14:42 | Yazar: Burak Doğan

Bir haftadır, gerek Yüksek Lisansın başlamış olması, gerek işyerindeki aysonu telaşı, gerekse kişisel mevzulardan pek oturup yazacak zaman bulamadım sayın günlük..

Şimdide çıkıyorum gidiyorum, dünyanın en güzel şehirlerinden birine, şöyle bir kendime gelmeye.. Bir kaç gün daha idare et beni, arkadaşlarada söyle etrafı çok dağıtmasınlar.. Haydi pazartesi görüşürüz..
Yazının devamını okuyun...

Maşşallah, İnşallah vb Kelimelerin İngilizce Mealleri:)

4

Saat: 11:36 | Yazar: Burak Doğan

Yurtdışına giden, ya da yurtdışında yaşayan kişilerde veya ülkemizde yabancıları misafir ettiğimiz zamanlarda, hep kendi dilimizden birşeyler öğretmeye çalışır, kültürümüzün yansımasını görmeye çalışırız. Bununla beraber, Hababam Sınıfı misali, eğlencelik durumlarda ortaya çıkarır, güler eğleniriz. Peki ya yabancılar biz öğretmeye çalışırken kendi bildikleri kelimeleri bize sorup anlamlarını öğrenmek isterlerse? Hele, bazı basit kelimelerdense, ( merhaba, nasılsın teşekkürler gibi basit kelimeler buna örnektir) karşımıza çıkıp Maşşallah, İnşallah, Allah Allaaaah ne demektir diye sorarsa ne yaparız? Çözüm Burada!!

Bu sorunla ilk karşılaştığımda, inşallah kelimesini "enchalla" olarak söylemeye çalışan bir Japon-Amerikan karışımı arkadaş karşımda bağırınıyordu.. Bendede tabiiki kültür şoku.. Bu adam nasıl biliyor ya da ne demek istediğini biliyor mu diye.. Oturdum uzun uzun anlattım ama kendim bile tam tatmin olmamıştım. Şimdide önüme bunun bir açıklaması düştü, sizlerle paylaşayım dedim;

before beginning something :İNŞALLAH

just at the beginnig: BİSMİLLAH

when surprised:ALLAH, ALLAH

when gave up :EYVALLAH

to go tothe end:YA ALLAH

promise :VALLAH BİLLAH

self confidence :EVEL ALLAH

fully motivated :ALİMALLAH

bored :FESUBHANALLAH

more bored :HASBİNALLAH

give up:İLLALLAH

great inspiration&motivation :ALLAH,ALLAH, ALLAH

succeeded :MAAŞALLAH

at failure :HAY ALLAH

Başarılı bir uyarlama, sadece üzerinde biraz daha çalışılabilir diye düşünüyorum.:) Ne dersiniz?


Yazının devamını okuyun...

Ronaldinho Kebapçı Olursa...

0

Saat: 15:18 | Yazar: Burak Doğan

Ea Sports, benim bilgisayar literatürüme Fifa 98 ile girdi.. Sensible Soccer'a mest olan ben, bir anda neye uğradığımı şaşırdım.. Arasındaki fark elbette inanılmazdı.. Benim ilk oyunumdu Fifa.. Bilgisayarıma aldığım, harçlığımla aldığım ilk oyun.. Hatta, o kadar acemiydim ki konu hakkında, bilgisayarım IBM Pentium 100'dü ve salonda yemek masasının üstünde duruyordu=) Neyse.. Aaa bunu söylemeden de geçemiycem.. Oyunu Akmerkez'den almıştım.. Evet olay bencede mükemmel.. İzmirde oturup yılda 1 kere İstanbula giden adam oyunu Akmerkez'de nasıl bulur hayret verici yani.. Hala aklıma geldikçe kendime şaşıyorum=) Neyse. Gelelim EA Sports'un yaptığına..

EA Sports, yeniliği sever.. FIFA serisindeki tekelini Winning Eleven'a kaptırmış olsada, NBA, NHL vs vs oyunlarda hala tekel gibidir. Ben şahsen hala FIFA'da oynarım ama PES'inde hakkını vermek lazım.. Peki olayı oyunun grafiklerinden ve oynanabilirliğinden çıkarıp lisanslara ve reklamlara getirirsek?

FIFA'da bütün isimler hep orjinaldir yani kullanımları izinlidir ve bunun için oyuncular bilmem kaç paralar döker.. PES - WE serisinin en sevmediğim yönlerinden biri budur. Adamların hakkını vermez, çakma isimlerle olayı devam ettirmeye çalışır, gerçi buda ona ayrı bir hava katar ya.. Peki EA Sports, o kadar para döktüğü adamları reklamlarda oynatırsa? Hatta onuda geçtim Ronaldinho'yu Kebapçı Yaparsa... Buyrun izleyin..:)))

Hürriyet Video'larını izlemet için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!



Yazının devamını okuyun...

Sonunda Blogger'da "Devamını Oku" Linki Yaratma'nın Çözümü!!!

42

Saat: 14:41 | Yazar: Burak Doğan

Gerçekten öldüm bittim bu mevzuda.. Uzun zamandır, gerek açılan sayfanın çok yüklenmesine neden olması, her videonun ana sayfada görünme zorunluluğu, arka arkaya resim yüklemek istediğimde bir türlü içime sinmemesi, sayfayı sıkıcı hale getirmemek için elimden geleni yapmalar falan inanılmaz şekilde canımı sıkıyordu. Bunun için, çözüm, diğer bloglarda da gördüğüm "Devamını oku.." linkiydi.. Ama bundan bir süre önce aradım, bulamadım, vazgeçtim.. Sonuçta bu yaptığım işin içime sinmesini istiyor, anlatmak istediğimi son ayrıntısına kadar anlatmak istiyordum. Ne de olsa benim blogum, beğendiğim gibi olmak zorunda ve ben bu eklentiyi bulacağım dedim ve çıktım Google'ın taşlı yollarına...

Burada farklı kombinasyonlarda aramalar yaparken karşıma MaFiAMaX'ın blogu çıktı. Direk konuya dahil oldum tabiiki. Açıklama şu adreste, aynı şekilde bende buraya kopyalıyorum;

Öncelikle site şablonunun yedeğini almalısınız, ileride çıkacak bir sorundan dolayı sonra kapımı aşındırmayın :-)

Diğer bir uyarımda yazımda etiketleri pasif duruma düşürmek için her <...> arasındaki etiketin başına ve sonuna - (tire) işareti koydum. <-head-> etiketinde olduğu gibi. Siz bu kodları kullanırken benim koymuş olduğum - (tire) işaretlerini kaldırın.

Uyarı: Burada anlatılan uygulama Blogger'ın eski (klasik) şablonları için geçerli değildir.

Kodları yerleştirmeye başlamadan önce "Widget Şablonlarını Genişlet" seçeneğinin işaretli olduğundan emin olun. İlk olarak şablonun başında bulunan <-head-> etiketinden hemen sonra

<-style->
<-b:if cond='data:blog.pageType == "item"'>
span.fullpost {display:inline;}
<-b:else/->
span.fullpost {display:none;}
<-/b:if->
<-/style->

kodlarını yapıştırın. Daha sonra <-data:post.body/-> etiketinden sonra

<-b:if cond='data:blog.pageType != "item"'><-br/->
<-a expr:href='data:post.url'>Devamını okuyun...>><-/a->
<-/b:if->

kodunu ekleyin. Etiketini kolayca bulabilmek için şablondaki kodları CTRL+A ile seçin sonra da CTRL+F tuş kombinasyonu ile arama kutusunu açın ve post.body şeklinde arama yapın. Bunları yaptıktan sonra şablonunuzu kaydedin. Bundan sonra yazı yazarken görüntülenmesini istediğiniz yazıyı normal bir şekilde yazıp gizlemek istediğiniz kısmı <-span class="fullpost"->Gizlenecek yazı<-/span-> etiketleri arasına yazmalısınız. Ancak çok önemli bir noktayı sizlere açıklamam gerekiyor. Bildiğiniz gibi kodlama mantığında etiketler içten dışa göre kapanır. Yani;

<-span class="fullpost"->....<-span ->....<-/span-><-/span->

örneğine bakarsak ilk span etiketini en son <-/span-> etiketi kapatmıştır. Yazılarınızda da <-span class="fullpost"-> etiketini kullanırken bu kurala uymalısınız, aksi takdirde yazınızı böldüğünüz yerden görüntülemek yerine daha farklı görüntülemiş olursunuz. Bu sorun çoğunlukla yazılarınıza still uyguladığınızda başınıza gelir. Ne kadar çok still uygulanırsa bir o kadar span etiketi açılır kapanır.Uygulama da problemler yaşarsanız elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım."


Demiş kendisi.. Belki bu anlattıkları çok kolay şeylerdir bazı kullanıcılar için, ama benim gibi, hayatının bilgisayarla olan kısmını oyun oynayarak geçirmiş ve bu işlere hiç bulaşmamış birisi olarak çok istediğim bir bölümü düzenlememi sağladı MaFiAMaX.. İnanıyorum ki, benim gibi bu eklentiyi kullanmak isteyen ama bazı verilere ulaşamayan arkadaşlar, bu yazıyla karşılaştıklarında ne kadar mutlu olduklarını dile getireceklerdir..

Teşekkürler MaFiAMaX.. Haydi artık herkes "Devamını Oku.."sun:))


Yazının devamını okuyun...

İngilizce Windows Live Mail Nasıl Türkçe Yapılır?

3

Saat: 14:08 | Yazar: Burak Doğan

Windows msn işbirliği ile ortaya çıkan Windows Live Mail ve Windows Live Messenger, yıllardır kullandığımız hotmail ve msn'i aldı, alladı pulladı birşeyler yaptı=) Sonuçta hesaplarımız duruyor, adreslerimiz duruyor, hatta şifremiz çalındığı zaman arayıp konuştuğumuz kişiler bile aynı.. (Şifre çalındığı zaman yapılması gerekenler bir başka yazıda)

Ama, ilk aldığı maili, o günlerden beri kullanan ve sağlam tutmayı başaran ender arkadaşlarımız var aramızda.. Ve tabiiki o zamandan beri internette ve hotmailde çok şey değişti. Hatta bu değişenlerin ülkemize en büyük getirisi, herşeyin tamamen Türkçeleşmesi oldu.

O günlerden beri Msn'i "English"çe kullanıp artık yeter bende bu nimetlerden faydalanayım diyen arkadaşlarımız için güzel bir çözüm var.. İngilizce olan Live mailinizi Türkçeye çevirmek gerçekten kolay. Ama bunu menuden malesef bulamıyorsunuz. Çözüm şu şekilde;

Mailinize giriş yaptıktan sonra, adres çubuğunda yazan adreste "cgi-bin/" bölümünü bulduktan sonra, bu söz dizisinin hemen ardından şunları ekliyoruz:

tos?ac=yes&unified=done&li=1&curmbox=F000000001&a=3a95b41e8ad40fe2a362bee4827517dc&_lang=tr

Ve karşımıza bir anda Türkçe Kullanım Koşulları çıkıyor.. Ve bizde Tamam!! dedikten sonra Türkçe kullanmaya başlıyoruz yıllardır kullandığımız mailimizi:)

Bu düzenleme Ayyas Blog'daki Windows Live Hotmail Yayında adlı yazıya verilen yorum'dan kullanılmıştır. Yorumu yazan ise Turab isimli arkadaşımızdır..

Yazının devamını okuyun...

Yurdum İnsanı Yorum Yaparsa..

3

Saat: 14:48 | Yazar: Burak Doğan

Buna artık söyleyecek birşey yok.. Yurdum İnsanı, olayı çözmüş, almış, kitabını yazmış, sonrada bir kenarıya kaldırmış.. Yok artık Lö Buron Jeymis yani! Ya piramitlerin ülkemizde ne işi var!!


Yazının devamını okuyun...

Burger King'de Neler Oluyor?

0

Saat: 11:40 | Yazar: Burak Doğan

Burger King, genelde arkadaşlarım tarafından Mc Donald's a tercih edilen bir Fast Food markasıdır, ki bende bu mevzuya gayet yakınımdır.. Çok kısa aralıklarla ateş beni çağırır ve bende koştura koştura giderim. Bence Burger King'in eti bizim damak zevkimize McDonald's tan daha uygundur diye düşünürüm hep. Buger'ında satış rakamlarının daha yukarıda olmasında da bu belli zaten. Bir süre önce, Burger'ın Pepsi ile anlaşması her ne kadar canımızı sıkmışta olsa, yine bağrımıza taş bastık, gittik, Sprite olmadan menü aldık, Sprite'ı dışarıdan aldık veya hiç almadık.. Ama bir çözüm yaratmıştık. Ancak bu seferki sorun pek kabullenilebilecek gibi değil malesef.

Bunu geçen hafta, ilk kez İzmir Alsancak Burger King'de hissettim ama yedirememiştim. Whooper'da bir değişiklik var ama hissetmekte zorlandım, sonrada algılayamadığım bir koku.. Sormadım, devam ettim, benim tadım bozuk herhalde diye. Ardından 3 gün sonra ateş beni yine çağırınca bu sefer, Forum Bornova'daki Burger King'e gittim, ama yine aynı kokuyla karşılaştım. Tam neler oluyor diye düşünürken, patates için hiç almadığım ama canımın isteediği ketçabı açarken, aynı kokuyla karşılaştım, sorunun kaynağı belli olmuştu. Hemen şube müdürü ile konuşmak için seslendim ve kendiside geldi sağolsun.

Olay, burger King'in yaptığı anlaşmadan kaynaklanıyormuş. Malesef değiştirme şansı şu anda yokmuş. Şube müdürü olarak, sürekli günde 3-4 defa, merkeze gelen şikayetleri iletiyorlarmış ama sonuç çıkmıyormuş.. Çok iyi yaklaşti onunda bu sorundan başı ağrıdığı belliydi.. Ve gerçekten etraftan duyduklarımla, ateşin çağırma gücünü kaybettiğini düşünen kişi sayısı çok fazla.. Bakalım Burger King olaya ne zaman müdahale edecek.. Zaten Pepsi ile anlaşarak bir kısım müşteriyi kaybetmişti..

Yazının devamını okuyun...

Türk Filmleri: Hayri Pıtır ve Şarap Çanağı Afişi ve Niceleri..

3

Saat: 10:07 | Yazar: Burak Doğan

Gördüğünüz gibi, yurdum insanları, bu tür konulara çok ilgilidir.. Her türlü sinema yapıtı bizim elimizden çıkmadır, orjinali bizdendir, haliyle afişleride biz yapmışızdır. Özellikle bu konudaki çalışmaları hafta içi her sabah Powerfm'de Geveze'nin programındaki Hüseyin Kemal Eke yönlendirmektedir diye düşünüyorum. Yeryüzündeki her başarılı olan insanın Türk olduğunu iddia etmesi, ve hepsi için geçerli nedenlerinin bulunması onu da gerçekten çok değerli bir insan kılmaktadır.. Neyse, dönelim konumuza..

Ülkemiz, her türlü yapıtın benzerini, kopyasını çok başarı ile yapar.. Ama bu afişlerde yaratıcılık ve birazda nüktedanlık var.. Hele Jaws'ın afişte Türk Telekom kablolarını yemesi inanılmaz olmuş:) Tabiiki filmin adı da "Jaws Türk Telekom'a karşı".
Turkish Psycho Tecavüzcü Coşkundan başka kim olabilir ki zaten.. Bir kere üstüne yakışmaz, oturtamazsınız, arkada bir siluet gibi durur Coşkun.. Nuri Abiyi buraya örnek vermeyin, çok kızar.. Malum Coşjundan farklarını daha önce burada açıklamıştım. Gitmek isteyenler buyursun.
Bu konuda çok fazla yorum yapmak istemiyorum, malum Emrah kızar üzülür, ne yapacağını bilemez, yanındaki adamı babasına bile benzetebilir:D
Bu film hepsinden daha etkileyici olmuş.. Afişteki söz diziside güzel laf çarpıyor bir yerlere "kim takar kyotoyu". Filmin adından da belli zaten, en sanatsal çalışma bu olmuş=) "Kudurmak Yok, Yola Devam!!"
Bir Türk, aya bisikletiyle çıkamaz, bisikletiyle uçamaz, genlerimizde yok.. Bmx ile yapılabilecekler her zaman sınırlı.. Ama bu resimle görüntülenenler herşeyi anlatıyor bence..

Yazının devamını okuyun...

Maçtaki Fırlama Top Toplayıcı!

2

Saat: 14:52 | Yazar: Burak Doğan

Çocuk o çocuk!! Aaaa babası neden kızıyosun bilerek mi yapıyo sanki? Çocuuum yapma!! Şeklinde bir büyütülme tarzı ile yetiştirildiğine eminim bu görüntüdeki çocuğun.. Çünkü bulunduğu ortam, kolay kolay bu şekilde kendini gösterebileceği bir ortam değil. Muhtemelen Totthenam takımının altyapısında futbol oynuyordur. Ama yaptığı harekete, ve ardından gelen kendine güvenli yürüyüşe ve gülüşündeki hınzırlığa bakarsak, eğer topçu olacağı varsa bir adet daha Cantona yetişiyor.. İnanılmaz hareket ya..:)

Maç Tottenham ile Rum temsilcisi Anorthosis arasında oynanıyor. 4-0 İngiliz ekibi önde ve top taca çıkıyor. Anorthosis oyuncusu topu almaya giderken topu bir anda futbolcunun kasıklarına doğru fırlatıyor ve dakikalarca tribünlerden alkış alıyor.. İnanmazanız alın izleyin:))


Yazının devamını okuyun...

UEFA'da Toplu Sonuçlar (İlk Hafta)

0

Saat: 09:45 | Yazar: Burak Doğan


Herkese Merhabalar.. Dün yaşadığımız zafer sarhoşluğunun arkasından, bugünde methiyeler düzeceğimiz 2 sonuç daha bekliyorduk dün akşam 2 takımımızdan ama olamadı.. Kayseri Erciyes , güçlü rakibi Atletico Madrid karşısında fazla dayanamadı ve deplasmanda olmanında etkisiyle maçı 4-0 kaybetti. Galatasaray ise, herkesin beklediğinin tam tersine, ilk 30 dakikada 3 gol yedikten sonra ancak toparlanabildi ve Lincoln ile Linderoth'un golleriyle 2. maç için güzel bir skor yakaladı. Tabii anlatılanlara göre, maça karşı takımı küçümseyerek çıkan takımın ve, saldırın aslanlarım kadrosuyla çıkan Kalli'nin de etkisi varmış. Özellikle Servet ve Volkan'ın arkasına her atılan topun sorun yarattığı düşüncesinde bütün yazarlar.. Genel hatlarıyla bizim durumumuz bu şekilde.. Peki ya diğer maçlar? Buyrun UEFA Kupası maçlarının sonuçlar..

Spartak Moscow 5 - 0 Hacken
Larisa 2 - 0 Blackburn Ravers
Bayer Leverkusen 3 - 1 Uniao Leiria
Groclin Dyskobolia 0 - 1 Red Star Belgrade
AEK Athens 3 - 0 Salzburg
Tampere United 2 - 3 Bordeaux
Zenit St. Petersburg 3 - 0 Standard Liege
Mlada Boleslav 0 - 1 Palermo
Dinamo Zagreb 0 - 1 Ajax
Sochaux 0 - 2 Panionios
Bayern Münih 1 - 0 Belenenses
Brann Bergen 0 - 1 Club Brugge
Hammarby 2 - 1 Braga
Dinamo Bükreş 1 - 2 Elfsborg
Lokomotiv Sofya 1 - 3 Rennes
Midtjylland 1 - 3 Lokomotiv Moskova
Sarajevo 1 - 2 Basel
Rabotnicki 1 - 1 Bolton Wandereres
Petrzalka 1 - 2 Panathinaikos
Sion 3 - 2 Galatasaray
Sparta Prag 0 - 0 OB Odense
Aris Salenik 1 - 0 Real Zaragoza
Groningen 1 - 1 Fiorentina
Toulouse 0 - 0 CSKA Sofya
Anderlecht 1 - 1 Rapid Vien
Atletico Madrid 4 - 0 Kayseri Erciyesspor
Avusturya Vien 2 - 0 Valerenga Oslo
Nurnberg 0 - 0 Rapid Bükreş
Sampdoria 2 - 2 AaB Aalborg
Heerenveen 5 - 3 Helsingborg
Hapoel Tel Aviv 0 - 0 AIK Stockholm
Empoli 2 - 1 Zurich
Getafe 1 - 0 Twente Enschede
Tottenham Hopers 6 - 1 Anorthosis
Aberdeen 0 - 0 Dnipro D'petrovsk
Everton 1 - 1 Metalist Kharkiv
Villarreal 4 - 1 BATE Borisov
Pacos Ferreira 0 - 1 AZ Alkmaar.

Yazının devamını okuyun...

Böyle Kaza Nasıl Olabilir Ne Olur Açıklayın Bana..

2

Saat: 16:30 | Yazar: Burak Doğan

Gerçekten bana bu kazanın nasıl yapıldığını birisi açıklasın.. Desin ki bu kaza, üstteki araba yavaş giderken alttaki araba vurmuş, döndürmüş, takla attırmış üstüne çıkartmış. Ya da başka bir bilenimiz çıksın, bence şerit değiştirirken bu noktaya geldiklerinde kendilerini tutamamışlar pişpirik oynamaya karar vermişler desin.. İşin ilginç yanı ise
tabiiki bu kazayı yapanların bayan olması. Yapanların diyorum çünkü her ikiside bayan.. Yurdum insanına örnek mi desek, yoksa, gerçekten illüzyonist mi desek ne desek bilemedim. Varsa bilen, düşünen, buyursun burdan yaksın.. Gerçekten.. Ama bana anlatsın lütfen..:)


Yazının devamını okuyun...

Fenerbahçem Benim...

6

Saat: 10:32 | Yazar: Burak Doğan


Evet sanırım bu kare, dün akşam maçı izleyen bütün Fenerbahçelilere, Türk Halkına ve Interlilere, maçı özetleyen en dikkat çekici kare..

Fenerbahçe, Avrupa kupalarında başarılı olamayan bir takım bu seneye kadar.. UEFA kupasında grupları geçmek hiçbir zaman başarı görülmemelidir Fenerbahçe gibi kurumsal yapısını oturtmuş, yıldız niteliğindeki transferleri yapabilen bir takım için. Ve tabiiki Fenerbahçe taraftarı, özlemini çektiği maçları izleyebilmek için yıllardır Şükrü Saraçoğlu stadının yolunu tutar ümitli bir şekilde.. Ama bu ümit ilk defa yerini zevke, keyfe bıraktı dün gece..


Inter'in eksikleri vardı belki dün gece defansında, ama 28 kişilik kadrosunda 4 İtalyan bulunan (ki bunlardan 2si yedek kaleci) 300 Milyon €'luk bir takımdan söz ediyoruz. Yedekleri Figo, Crespo olan bir takımdan. Bu takım istediği kadar eksik olsa ne fark eder ki..

Ama şunuda kabul edelim, dün akşamki Fenerbahçe 4-4-2 değil 3-5-2 de oynasa 4-4-1-1 de oynasa 2-2-6'da oynasa dün akşamki maçı kazanırdı.. Maçta, başlamadan 10 dakka önce söyleseniz inanamayacağım şeyler oldu. 1-2 örnek vereyim;

*Alex muhteşemdi! Hemde Avrupa kupası maçında! İlk defa! İnanmazsınız pres bile yaptı, inanılmaz çalımlar attı, takımı yönetti, mükemmelde bir asist yaptı..
*Volkan hatasızdı. Hatasızdı çünkü, kalede tehlike yaratacak şut olmadı ki!! 1 tane yan topa süper çıktı, maçı bitirdi.
*Edu - Lugano ikilisi Zlatan İbrahimovic denen gol kralına adım attırmadı, 1 tane kafa topu vermedi, top sektirmedi.. Nasıl yani? Bugüne kadar nerdeydiniz??
*Roberto Carlos - Wederson ikilisi.. Bugüne kadar beraber oynamadılar ama dün geceden sonra herhalde bir daha ayrılmazlar.. Roberto her çıktığında Wederson yerini doldurdu, Carlos'un yorulmasını engelledi. Malum 35 yaşında 10 saniyede 100 metreyi koşuyor olabilir ama, yorulmadığını söyleyemez.. Birde acayiptir, ikiside orta sahayı geçip kaleye vurdular, Inter'in sağ beki en son delirmekle meşguldu:)
* Önder.. Maçın il 3 dakikasında 2 orta yaptı, ikiside kale arkası tribününün 2. katına gitti ama sonra oda toparlandı adam sektirmedi, Crespo'ya kritik bir müdahalede bulundu 85. dakikada..
*Aurelio - Deniz ikilisi.. Hücum ederken, dönüşümlü olarak birisi sabit kaldı, birisi hücuma katkıda bulundu ki bu genelde Aurelio oldu. Ama gol pozisyonunda 3 savunmacıyı oyalayarak önemli bir iş gerçekleştirdi. Defansta ise konuşmuyorum, ikiside süperdi, hele bu gudubet Deniz bile bu sene kendini buldu, hala inanamıyorum!!
*Deivid.. Hepimizin kabul ettiği 2 konu var. Kaliteli ve İnce yani "Brezilyalı" bir futbolcu.. Ama bir türlü kendini tribünlere kabul ettiremedi, teke tekte adam eksiltemedikçe kendine güvenini kaybetti, güvenini kaybettikçe saçmaladı, bir türlü geçen sene takıma adapte olamadı. Ama bu sene gerçekten farklı bir Deivid izliyoruz. Hele bu vole, onu en az 1 sezon daha götürür:))
*Kezman.. Dün gecenin zayıf halkasıydı.. Oda çok kaliteli, son vuruşçu bir oyuncu, tek forvet değilama biliyoruz ki çırpınıyor, elinden geleni yapıyor sürekli depar atıyor.. Ama şunu unutuyoruz.. Son vuruşçu oyuncunun olayı ceza sahasında dengeli bir şekilde karşıladığı her topu üç direğin içine gönderbilmesidir.. Adam depar atmaktan ne denge kalıyor ne güç.. Ama bize uygun değil bu oyun şablonumuzda..
*Semih 65. dakikada oyuna girdi, takımın tak artık oyundan düştüğü dakikalardı, hiç durmadan pres yaptıi takıma son bir güç verdi ve görevini başarıyla yerine getirdi..

Ve en ilginci;

*Zico! Abi Beyaz Pele nerdeydin bugüne kadar? 1,5 sezon geçti böyle oyun görmedim. Yalan yok Daum varkende görmedim, ondan öncede.. Takım takır takır top oynadı.. Bu sadece gaz olayı mıdır yani?? Ya da "buçuklu sistem"e hoşgeldin midir yani?? Defans 3.5 ( Carlos sürekli ileriye çıktı, o çıktığında Wederson, orta sahayı doldurdu tam defansı değil) Orta Saha 4,5 (Hücumdayken Carlos ilerde, Deivid ortada, sağ kanat Önder'e teslim) ve sonrası yine 2,5 (Alex, Kezman ve ya Deivid ya da Aurelio) olarak açabiliriz sistemi..

Peki bu sistem maç içinde kendiliğinden mi çıktı? Ya da artık bu sistem sürekli oynar mı? Ya şuna ne diyeceksiniz? Zİco dakika 65'de Kezman'ı oyundan çıkardı! ilk defa 70'den önce oyuncu değiştirdi, güvenmediği Semih'i oyuna aldı.. Düşünün Zico bile iyiydi dün akşam..

Son yorum.. Fenerbahçe'nin eksiği konsantrasyon olabilir. Rize maçı ile bu maç kıyas kabul etmez. Ancak, Türkiye'de kapalı defansa karşı oynarkende bu sistem işlemeyebilir. Ben son Rize maçındaki 3-5-2'yi, Süper Lig'de iç sahadaki maçlarda uygulanabilir diye düşünüyorum. Dün akşamki oyun tarzıda deplasmanlarda ve Şampiyonlar Ligi'nde.. Fenerbahçe Seyircisi, 12. Adam bu başarılara aç, bu başarıları artık özledi ve artık takımını Avrupa'da da söz sahibi olarak görmek istiyor.. Bu başarılar olursa, Carlos forması 100.000 değil, 200.000 satar, bir o kadar da Alex satar vs satar...

Dün akşam Fenerbahçe son 5 senenin en iyi futbolunu oynadı ve tarihe güzel bir imza attı.. İşallah nicelerine.. Haydi şöyle bir gözlerinizin pasını silelim..








Yazının devamını okuyun...

Lost 4. Sezon Promo!

0

Saat: 10:19 | Yazar: Burak Doğan

Bugün 22dakika'da yayınlanan bir duyuru, Lost hakkındaki bütün düşündüklerimizi değişime uğratacak bir promodan bahsediyor.. Nasıl yani.. Adayı savunacaklar mı?? :s Inanmadınız mı? Buyrun izleyin...


Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Maç Sonuçları (2. Gün), Puan Durumları

0

Saat: 00:13 | Yazar: Burak Doğan


Şampiyonlar Ligi'nde ilk geceyi puansız kapatmamızın arkasından, gerçekten ilk 60 dakika şiir gibi oynayan Fenerbahçemiz, Inter'i 1-0'la geçti. Maçta baştan sona üstün oynayan takımımız, Inter 9 korner atışı kullanmasına rağmen, 1 pozisyon bile vermedi.. Bu konu bir sonraki yazıda, şimdi maç sonuçlarını verelim.

Fenerbahçenin grubundaki diğer 2 takımın karşılaşmasında PSV, kendi sahasında CSKA Moskova'yı 2-1 malup etti. Şu anda grupta, gol averajıyla PSV birinci, Fenerbahçemiz ikinci sırada.

E Grubundaki maçlarda, Barcelona, Lyon'u 3-0 gibi net bir skorla geçerken, Glaskow Rangers, Stuttgart'ı 2-1 yendi. Bu sonuçlarla Barcelona lider, Rangers 2.

F Grubunda ise, Manchester United, deplasmanda günün tek galibiyetini, Porto'ya karşı 1-0'la aldı. Gruptaki diğer maçta ise, Roma, Dynamo Kyev'i 2-0'la geçti. Grubun lideri Roma, hemen arkasındanda Manchester takip ediyor.

Son grup olan H grubunda ise, UEFA Kupası sahibi Sevilla, deplasmanda Arsenal'a 3-0 gibi net bir skorla boyun eğdi. Diğer maçta ise, Slavia, Hagi'nin çalıştırdığı Steaua'ya 2-1 yendi. Bununla beraber, grupta Arsenal lider, Slavia 2. durumda.

Fenerbahçenin maçının ayrıntıları ise az sonra...

Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi İlk Günü Sonuçları ve Gollerin Görüntüleri

6

Saat: 09:42 | Yazar: Burak Doğan


Şampiyonlar Ligi'nde 2007-2008 sezonu A, B, C ve D grubunda oynanan 8 maçla başladı. Beşiktaşında olduğu A grubunda, Liverpool Porto ile 1-1 berabere kaldı. Beşiktaş ise deplasmanda Marsilya'ya 2-0 malup oldu.

Diğer 3 gruptaki maçların sonuçları ise şu şekilde

B Grubu
Ckelsea 1-1 Rosenborg
Schalke 04 0-1 Valenciaa

C Grubu
Olympiakos 1-1 Lazio
Real Madrid 2-1 Werder Bremen

D Grubu
Milan 2-1 Benfica
Shakhtar Donesk 2-0 Celtic

Bu maçlardan sonra, 19 Eylül Çarşamba günü oynanacak maçlar ise şunlar;

E Grubu
Rangers - Stuttgart
Barcelona - Lyon

F Grubu
Roma - Dynamo Kiev
Sporting Lisbon - Manchester United

G Grubu
PSV - CSKA Moskova
Fenerbahçe - İnter

H Grubu
Arsenal - Sevilla
Slavia - Steaua Bükreş

Fenerbahçeme bu vesileylede tekrar başarılar dilemek istiyorum....



Yazının devamını okuyun...

Pepe Rosso, Kordon, İzmir

4

Saat: 12:19 | Yazar: Burak Doğan


Günlerden başka bir gün, kendimi kordona atıp birşeyler yemek istedim gün batımında.. Karşımda gün batımı, önümde nazlana nazla yiyeceğim bir pizza ve kız arkadaşımında yemesi için bir Fajitas söyleyelim dedik, herşey ondan sonra başladı..

İzmir, baharda bir başka olur.. Kendinizi kordona atmak istersiniz, o deli sıcak yokken ve hala üzerinizde tişört ile dolaşabilir durumdayken.. Konak Pier'den başladık yürümeye, daha saat 18.30, 8'e doğru bir yerlere otururuz dedik.. Daha 19.30 olmadan, 1 sene önce gittiğimiz Pepe Rosso'da bulduk kendimizi. Geçen sefer gittiğimizde hem yemeklerden hem fiyatlardan çok memnun kalmıştık, yine öyle bir şey bekliyorduk ama arada bir fark vardı.. Mekanın dekorasyonu yenilenmişti..

Bu değişikliğin elbette mutfağa artı olarak yansıyacağını düşünüyorduk.. Sonuçta yenilenmiş dekor, yeni mutfak, yeni tatlar demekti.. Siparişlerimizi verdik.. 1 adet Pizza ve 1 adet Fajitas.. Gelmesi çok uzun sürmedi, ama yemesi biraz uzun sürecekti.. Daha doğrusu yemesi de değil, onu hazmetmesiydi olay..

Pizza, bildiğiniz Pınar dondurulmuş pizza ayarında bir pizza. Büyüklüğü neredeyse aynı, tadı neredeyse daha kötü.. (Fiyatı 14 YTL) Fajitas ise, bugüne kadar hiç karşılaşmadığım 6 büyük et parçası şeklinde (sanki böyle büyük elma dilimli patates gibi) ve yanında 2 adet koklatılmış sos.. (22 YTL) Görünüşe kanmayalım belki yemekler güzel çıkar dedik, ikiside bize hiçbir şey vermedi.. Ben bir gurme değilim, ama yediğim şeyin en azından nasıl birşey olduğunu anlayabilirim. Her ikiside vasat derecesine yaklaşmaya çalışıyordu..

Yemek kötü, verdiğimiz hesap cabası, birde bütün akşam mide ağrısı her ikimizde de.. Sanırım bundan sonra baya bir süre Pepe Rosso'ya uğramayız artık.. Yinede adresini çok merak ettiyseniz, günbatımını izlemek isterseniz, oturur yanında bir kahve içerim derseniz saygı duyarım afiyet olsun derim.. Ama ben yediklerimi malesef beğenmedim..

www.peperosso.com.tr

Yazının devamını okuyun...

Değer Verdiklerimiz Hep Bizimle mi Kalacak Sanıyorsunuz??

1

Saat: 11:51 | Yazar: Burak Doğan

Evet.. Bazı şeyleri baştan, en baştan düşünmemiz lazım çünkü yaşımız yürüyor, işlerimiz çoğalıyor, sorumluluklarımız çoğalıyor ve bizde hayatımızdaki öncelikleri belirlemekte gittikçe daha fazla güçlük çekiyoruz..

Hayat ilkokuldayken çok kolaydı.. Okuldan kalan bütün zamanımızı ailemizle geçirip önceliklerimizi belirlememiz konusunda bir sıkıntımız yoktu.. Ortaokulda, internet dünyama girdi (yaşımı zaten aşşağı yukarı biliyorsunuz, belli etmek etmemek dert değil :) ) ve arkadaşlarında ortaya çıkmasıyla, hayat yavaş yavaş belirlemeye başladı bazı şeyleri.. Lise başlı başına bir yarış ve nasıl geçtiğini anlamadığınız bir süreç. Üniversite ise, hayatınızda ne yapmak istediğinizi "artık" anlayabildiğiniz ve zamanınızı istediğiniz gibi kullanabildiğiniz bir zaman dilimi.

Ya okul sonrası?? Hem bu bir anlamda üniversite zamanı içinde geçerli.. Artık "aklımız eriyor", neyin ne işe yaradığını, neye zaman ayırmamız gerektiğini bilmekle ilk defa "sorumlu" olduğumuz zaman zarfı bu.. Kız/Erkek arkadaşımıza mı zaman ayırsak, kendi kişisel gelişimimize mi daha çok zaman ayırsak, okul sürecinde daha çok gelişimi önemseyip, iş bulunca nasıl olsa evlenirimci mi olsak.. Ya da bunların hepsini bir arada mı çıkartmaya çalışsak.

Ülkemizdeki eğitim seviyesi sayesinde, bunların hepsini malesef "planlayabilmemiz" pek mümkün olamıyor. Ezberci eğitim sistemi ile yetiştirilen bizler, ÖSS bitesiye kadar ne yaptığımızın farkında olmaıyoruz ve herkes için hayat ondan sonra başlıyor..

Çünkü ailemizin yaşları yürümeye başlıyor.. Dedesi ve büyükanneleri hayatta olan şanslılar, bilgisayar bağımlılığı ve gezme, yeme-içme sevdasıyla onları zaman zaman unutuyorlar ki bunun içinde elbette bende varım. Kişisel gelişimimiz, iş aramamız iş bulmamız derken, en az 25 yaşımıza geliyoruz ve bir bakmışız anne baba 50-60 yaşlarında yani yaşlılık arefesinde, daha büyüklerimiz varsa onlar hastalık derdinde.. Haliyle, belkide onlarla geçirilebilecek en güzel zaman dilimlerini fark etmeden heba ediyoruz.

Bunları bana yazdıran bir vefat haberi ya da bana bağıran çağıran biri değil. Ama bir neden olmadan yazma durumum da olamayacağı için yalan söylememem lazım.. Ailemden birilerinin geçirdiği ufak rahatsızlıklar, onların benim için ne kadar önemli, ne kadar yaşanılası, ne kadar ihtiyaç duyulası insanlar olduğunu hatırlattı bana o kadar.. Gerçekten zamanı gelince mutlaka kaybedeceğimiz kişilere hiçbirimizin önem göstermediği aşikar..

Ha şimdi bu bana ufak bir uyarı.. Ben çok daha dikkat mi edicem, bir zaman sonra unutup gidicem belkide yaşanılanları ve yine hayatın ritmine kaptırıp kendimi yine unutucam benim için önemli insanları.. Ama bunu yazdığım zaman, önümde durduğu zaman, belki biraz daha dürtüklerim kendi kendimi, biraz daha önem veririm benim için "önem arz eden" insanlara.. Rusya - İspanya finalinin tekrarını sonradan izlesemde olur mesela, var elimde böyle bir şansım, ama benim değer verdiklerim, her zaman yanımda olmayabilir..

Lütfen biraz daha özen gösterin, lütfen biraz daha yaşanılan zamanın tadını çıkarmaya dikkat edin... Sonra neden ben bunları yapmadım demek, elimize bir şey vermeyecek..

Burak Doğan...

Yazının devamını okuyun...

Ralli Dünyasında Şok! Colin McRae Hayatını Kaybetmiş..

0

Saat: 11:07 | Yazar: Burak Doğan

Evet evet yanlış duymadınız.. Daha geçenlerde, oyunlarını sabahlara kadar oynadığımızı söylediğim, öğrencilik yıllarımızın sabahlara kadar oyun oynamamızı sağlayan muhteşem adamı, yolların usta adamı bir helikopter kazası bizden almış. İskoçyalı ve 39 yaşında olan Colin McRae, 5 yaşındaki oğlu ve 2 arkadaşıyla çıktığı gezisinde, evine yakın bir bölgede helikopterine sahip olamayıp düşürmüş.. 39 yaşındaki pilotun, helikopteri kendi adına kayıtlıymış ve pilotluk bröveside varmış.. Daha yeni, Colin McRae "Dirt" oyunu duyurulmuş ve biz bu oyunu indirmeye başlamışken bu haberle sarsıldık.. Hayallerimizin pilotu artık yok..
Yazının devamını okuyun...

Belki Yeryüzünün En Anlamlı Fotoğrafı..

8

Saat: 09:21 | Yazar: Burak Doğan


Bu fotoğraf, bugüne kadar gördüklerimden çok farklı.. Bu fotoğraf, belkide hayatımda gördüklerimin en anlamlısı.. Bu fotoğraf, kimsenin sözleriyle anlatamayacağı şeyleri bir çırpıda insanın yüzüne vura vura anlatıyor.. Paşamızın keskin hatları, yüzündeki asalet, gözlüğüne yansıyan bir şehidimiz ve anlatılmaz ama yaşanır dakikalar.. Ben belki saatlerce baktım fotoğrafa.. Her gözlerimi kırpışımda, farklı bir açı gördüm, farklı duygular yaşadım.. Ve tabiiki ülkemiz için canını feda eden şehitlerimizi andım..

Fotoğrafı çeken, ödüllü foto muhabir Alper Yurtsever.. Sitesine www.ayurts.com adresinden girip, kurcalayabilirsiniz. Aynı zamanda Fotokritik'te de bir portfolyosu bulunmakta..
Yazının devamını okuyun...

Yurdum (Espritüel) İnsanı..

2

Saat: 13:07 | Yazar: Burak Doğan

İşte yurdum insanının farklı bir versiyonu.. Geçende bir internet sitesinde gördüğüm pankart gerçek olamazdı, olmamalıydı.. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yaptırdığı ve astırdığı pankart, ilgi çekmesi açısından bu şekilde yayılmış olabilirdi ama bir terslik olduğuda kesindi..

Araştırdım, buldum ve elbette gerçeğinin o olmadığını öğrendim. Ama şu da var ki, yurdum insanının yaratıcılığı, photoshopda bile kendini gösteriyor.. Dünyanın neresinde hangi insan bu pankartı alıpta bu hale getirmeyi düşünebilir ki? Bir alkışta, bu iş için emeğini harcamız, vaktini vermiş, yurdum delikanlı insanına gelsin.. Ve son olarak..

ALO 177: Elinle Yaktığın Ateşi, Gözyaşınla Söndüremezsin..
Yazının devamını okuyun...

12. Uluslararası Erotik Sinema Festivali Afişi!

2

Saat: 13:14 | Yazar: Burak Doğan


12. Uluslararası Erotik Sinema Festivalinin afişiymiş bu gördüğümüz afiş.. Böyle bir yaratıcılık, böyle bir yaklaşım, bugüne kadar görmemiştim ve açıkçası etkilendim.. Afiş 2004 yılının afişi ama yüzyıllarca özelliğini yitirmeyecek bir afiş.. Olcak gibi değil, helal olsun diyor, takdirlerimizi sunmaktan başka bir şey yapamıyoruz..
Yazının devamını okuyun...

Tulum Hayri'yi Kaybettik.. (Hababam 50. Yıl Belgeseli)

0

Saat: 09:26 | Yazar: Burak Doğan

Televizyonla tanıştığım tarihlerden bugüne kadar, çok iyi bildiğim bir şey varsa, son zamanlar hariç, mutlaka herhangi bir kanalda haftada 1 Hababam Sınıfı oynardı. O kadar çok izlemiştik ki artık, ezbere biliyorduk repliklerini, hareketlerini bile..

Rıfat Ilgaz'ın yazdığı, Ertem Eğilmez'in yönettiği Hababm Sınıfı'nın bu kadar büyük bir kitle tarafından aşinalıkla izlenmesinde, kişilerin karakterlere mükemmel oturmasıyla da ilgiliydi. Tamam romanı okuduğumda da gerçekten çok etkilendim ama, İnek Şaban'da Kemal Sunal (ki en efsane kendisidir bence) Güdük Necmi'de Halit Akçatepe, Mahmut Hoca'da Münir Özkul ve elbette Hafize Ana'da Adile Naşit'in harikalar yarattığı ve kendilerini bu karakterlere olağanüstü uydurduğu düşüncesindeyim. Bu karakterler film boyuncada sürer ve bir kişide sırıtmaz onca filmde..

İşte bu efsanevi kadronun, sınıf mümessili bilek güreşi 2.si Tulum Hayri dün gece hayata gözlerini yummuş. Daha önce Marmara Depremi'nde 9 saat enkaz altında kaldıktan sonra kurtarılan Cem Gürdap, evde rahatsızlandıktan sonra ambulans çağırılıp müdahale edilmesine rağmen kurtarılamamış..

Yavaş yavaş, filmin efsanevi kadrosu, yanımızdan ayrılıyor.. Yıllar geçtikçe unutulmayacak olan, Türk Sinema Tarihine adını altın harflerle yazmış bu kişiler, asla unutulmayacak ve efsane olarak, televizyonlarda tekrar tekrar gösterildikçe değerleri daha çok anlaşılacak..

Bu haberle beraber, Hababam Sınıfı'nın 50. yılı şerefine yapılmış belgeselini de sizlerle paylaşmak istiyorum..

Bölüm 1


Bölüm 2


Bölüm 3


Bölüm 4

Yazının devamını okuyun...

Güzel İstanbul'un İnanılmaz Çelişkileri..

2

Saat: 14:06 | Yazar: Burak Doğan

4-10 Eylül tarihlerinde yapılan İstanbul Tasarım Haftası, herkesin dilindeydi.. Ama bu haftanın içinde bu şekilde bir değerlendirmenin çıkacağını hiçkimse beklemiyordu herhalde. Elime bir mail ile ulaşan bu mükemmel yazıyı malesef kaynağını bilmediğim için yazamıyorum, eğer bilen varda beni uyarırsa çok sevinirim.. (Derken Çalışamayanlardan haber geldi.. Yılmaz Özdil'in 8 Eylül yazısıymış...)




İSTANBUL Tasarım Haftası başladı...


Galata Köprüsü'nde.
*
Yakışır İstanbul'a...
*
Olimpiyatı yok.
Olimpiyat Stadı var.
3 kilometreyi 3 saatte gidersin...
Formula pisti var.
Baraja ev yapıyorlar.
Çeşmelerden deniz suyu akıyor.
Mısır Çarşısı'nda mısır bulamazsın.
Manifaturacılar Çarşısı'nda plak satılıyor.
Sahaflarda, halı var.
Kapalıçarşı, turistlerin çarşıya çıktığı gün, kapalı.
Akmerkez, mavi.
Şehirlerarası yolcu otobüslerinin yüzde 99.9'u Anadolu'ya gider...
Otogarı Avrupa'da.
Bakırköy, hem bakır, hem köy...
Altınşehir, hem altın hem şehir, gecekondu!
Ataşehir?
Kadıköy'e bağlı.
Ahırkapı'ya gemi bağlanıyor!
Bayrampaşa'nın, adı bayram, kendi cezaevi.
Yedikule zindanlarında konser veriliyor.
Sultanahmet Cezaevi desen, 5 yıldızlı otel...
Topkapı Sarayı.
Çırağan Sarayı.
Dolmabahçe Sarayı.
Garibanın üç kuruşa karnını doyurduğu yerlerin adı da, "simit sarayı..."
Belediye başkanı, muhallebici.
Bostancı'da bostan yok.
Tahtakale'de kale yok.
Tarlabaşı'nda tarla yok.
Etrafta ev mev yokken bakkal dükkánı açan adama şaşkın demişler... Şaşkınbakkal'da ev almak New York'tan pahalı!
Beşiktaş'tan Üsküdar'a geç, 2 kilometre...
Parayla.
Beşiktaş'tan Florya'ya git, 22 kilometre...
Bedava...
*
"Ortasından boğaz geçen, hem Asya'ya hem Avrupa'ya, iki kıtaya basan dünyadaki tek şehir" derler... Çanakkale ne?
*
"Zeynep Kámil Hanımefendi'nin hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz" falan da derler... Halbuki, Zeynep hanımefendi, Kamil kocası.
*
Tarihi hipodromda Ramazan şenliği yapıyorlar...
Türkiye'nin en büyük kumarının oynandığı Veliefendi, şeyhülislam!
*
Soyun buralı mı
başka yerden mi
kız sen İstanbul'un...
neresindensin?
Polonezköy Muhtarı Daniel Ohotski, 5'inci göbek, doğma büyüme İstanbullu...
İstanbul Belediye Başkanı, Artvinli.
Şişli Başkanı Erzincanlı, Eminönü Başkanı Malatyalı, Pendik Başkanı Sakaryalı, Ümraniye Başkanı Balıkesirli, Üsküdar Başkanı Trabzonlu,Kadıköy Başkanı Muşlu, Gaziosmanpaşa Başkanı Kastamonulu... En ünlü restoranı, Konyalı!
*
Gazi Osman Paşa da Tokatlı'ydı zaten.
Depremde, evden çık!
Karda, evden çıkma!
Yağmurda, üst kata çık!
Dolayısıyla...
"Tasarım" dediğin kavram, dünyada en çok İstanbul'a yakışır!
*
Tek pürüz var...
Yabancı konuklara adresi iyi tarif etmek lazım... Çünkü malum, Galata Köprüsü'nü de Galata'da bulamazlar!
Adı Galata...
Kendi Balat'ta.

Kaynak


Yazının devamını okuyun...

Sakatlanma Numarası Nasıl Yapılır??

2

Saat: 09:38 | Yazar: Burak Doğan

Türk Milleti olarak, yıllardır hayranlıkla izlediğimiz eski tabiriyle 1. Ligimizde, yeni tabiriylede Süper Ligimizde mükemmel sanatçı futbolcuları izlemeye bayılırız.. Sanatçı futbolcu derken Sergen Yalçın, Rıdvan Dilmen, Tanju Çolak gibi estetik sanatkarlardan değil, sahtekar sanatçılardan bahsediyorum.

Kaleciyle karşı karşıya kalmıştır oyuncu, ama arkasından gelen defans oyuncusunuda hissetmiştir. Bilir ki, arkadan gelen oyuncunun penaltı yapması durumunda hem %90 gol şansı yakalayacak hem de penaltıyı yapan oyuncu kırmızı kart görecektir. Ya da oyuncu ceza alanında, ama kaleyi göremeyecek pozisyondadır. O sırada ona dengesiz yaklaşan oyuncuyu görür.. Penaltı ona çok şeyler kazandıracaktır. Hatta bir başka durumda da, diğer oyuncunun sert hareketine kızan kaleci, oyuncuya doğru kızacak, o oyuncuya kafa atacak ama o sırada kendisi sanki kafa yemiş gibi davranacak, karşı oyuncuıya kırmızı kart gösterttirmeye uğraşacaktır..

Yıllardır dediğim gibi ülkemizde izliyoruz.. Eski Galatasaraylı Arif Erdem'in bu konuda eline kimse su dökemez. Mükemmel kıvraklığıyla oyuncuyu geçer ama adam ayağını uzatır uzatmaz daha dokunmadan kendini bırakır ve penaltı.. Veya biraz sonraki görüntülerde göreceğimiz Mondragon.. Ceza sahasının dışına çıkar, adama kafa atar, bide üstüne kendi ayılır bayılır.. Örnekler tabiiki çoğaltılabilir, her takımdan verilebilir. Bunun üzerine bir video yapılmış ve elbette Youtube'da yayınlanmış.. Buyrun İzleyelim..



Peki bunların kolay yapıldığını mı zannediyorsunuz? Yıllar süren çalışmalar, özveriler ve tiyatral yetenekler bu hale getiriyor elbette.. Nası yani diyen seslerinizi duyuyorum.. Ne demek efendim buyrun izleyin o zaman... İtalyanların bu işi nasıl yaptığını görün...



Kaynak: www.kolaj.org
Yazının devamını okuyun...

Lost'tan 2 İnanılmaz Video Daha! Çok Şaşıracaksınız!

6

Saat: 09:59 | Yazar: Burak Doğan

Bu Lost dizisi, belki bugüne kadar gelmiş geçmiş en başarılı dizi değildir ama, bence, bugüne kadar gerçek yaşamda bu ortamların oluştuğuna ve yaşanılanların gerçekleştiğine insanları inandırmak açısından en başarılı dizi olduğunu düşünüyorum. Dizinin ilk 3 sezonu boyunca, yayıncılar tarafından sanki gerçek hayatta işleyen bir şirketmiş gibi Dharma ile ilgili siteler açıldı (http://www.dharmaproject.org/), bunları destekleyen görüntüler yayınlandı, hatta Amerikada, reklamları bile normal prime-time kuşağında gösterilmeye başlandı. Lost hayranlığı her geçen gün büyürken, yapımcıların bunu gerçek bir hayatın parçasıymış gibi gösterme çabaları gerçekten takdire değerdi.

Elbette amaçları diziyi izleyenleri etkilemek, kafalarını karıştırmak ve o heyecan fırtınasına onları çekebilmekti. 3. sezonun son bölümünden itibaren 6 aydan fazla ara veren Lost, belirli zaman aralıklarıyla çeşitli videolar yayınlamaya devam ediyor. Youtube'da görebileceğimiz bir çok görüntü var ama, bu iki görüntü gerçekten etkileyici.

İlk görüntümüzde Dharma Initiative'in adadaki 6 istasyonu'nun metinsel açıklamaları yazıyor ve çeşitli görüntüleri yayınlanıyor. Bu video daha çok bilgi açısından önemli. Ama esas ortalığı karıştıracak video, 2. video. Önce ilk videoyu izleyelim.



Şimdiki videomuzda ise, ilk önce, çeşitli zamanlarda aralarda geçen tarihlere çok dikkat etmenizi istiyorum. Bu videoda, Dharma kutularındaki yiyecekler hakkında, kişiler hakkında yaşam tarzları hakkında bilgiler var. Ve ilginç olanıi hatta çok ilginç olanı, filmin tarihinin 1981 olup, Sawyer ve Kate'in resimlerinin biraz oynanarak videoda bulunması.. Dikkatli izleyin ne dediğimi anlayacaksınız...


Yazının devamını okuyun...

Rubik Kübü Yapılır!! Hemde Gözü Kapalı!!

0

Saat: 10:24 | Yazar: Burak Doğan

Rubik kübü dedikleri, çocukluğumun yüzde bilmemkaçını ne işe yaradığını çözmeye çalıştığım, geri kalan zamandada yapmaya çalıştığım ama hiçbir zaman başaramadığım aygıtı, arkadaşımız oturmuş, hemde sanırım baya oturmuş, hatta sadece oturmamış, düşünmüş, uğraşmış, çalışmış didinmiş ve ezberlemiş!

Ezberlemiş diyorum, çünkü bunun başka bir açıklaması yok! Karışık halde olan kübü alıyor kendisi, 1 dakikaya yakın bir zaman inceliyor ve gözlerini kapatıyor! Evet bildiğiniz gözlerini kapatıyor ve hayatımda görmediğim el hızıyla çevirmeye değiştirmeye başlıyor! Ben, o hızda, karıştırarak muhtemelen elimden düşürürüm ve arkadaşımız 1 dakika içinde olayı tamamlayıveriyor.. Varsa akıl sır erdiren, buyrun alın, izleyin, hatta hayretler içinde kalın..


Yazının devamını okuyun...

Mevlana'nın Bile Kemikleri Sızladı!

9

Saat: 09:19 | Yazar: Burak Doğan


Bu mudur Avrupa Birliğine girmek istediğimizin göstergesi? İnsanların gözünde bir şeyler ifade edebilmemizin, kendimizi tanıtabilmemizin en iyi yolu bu mudur?? İçinde olduğumuz sene Mevlana yılı ilan edilmiş, toplantılar konferanslar gırla, bizde bi şans kendimizi daha iyi tanıtırız diyoruz, karşımıza, Paris'te yapılan konferans çıkıyor UNESCO çatısı altında ve biz giderken, beyaz çorabımızı çekip, ayakkabılarımızın arkasına basıp, sandalyede bağdaş kuruyoruz!!

Dünya'nın neresinde br uygar insanın davranışıdır bu allah aşkına? Sanki, buradaki toplantılarda, başbakanının karşısında, ayakkabılarını çıkarıp bağdaş kurup oturabiliyor zat-ı muhterem..

Kendisi Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar! Uzun yıllar Konya Meram Anadolu Lisesi'nde Din Kültürü öğretmenliği yapmış, İmam Hatip Lisesi Mezunu. AKP'nin iktidarıyla İl Kültür Müdürlüğüne atanmış. Sonra milletvekili aday adayı olabilmek için istifa etmiş, milletvekili adayı bile olamayınca görevine geri dönmüş! Bence az bile olmuş, keşke kendisi milletvekili olsa, hatta bakan olsaymış.

Ne olur söyleyin bana, bu görüntüler bize yakışıyor mu? Böyle insanlar bu makamlara nasıl gelebiliyor? Biz muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmaya mı çalışıyoruz, yoksa artık bırakın bu hayalleri, özümüze dönelim, biz neysek oyuz, eski yaşam tarzımıza, yüzyıllar öncesine dönelim, rahat raat yaşayalım mı.. Ne o globalleşen dünya falan?? Haram onlar haram. Değil mi??
Yazının devamını okuyun...

Kırmızı Işıkta Geçsene!! Nolur!!

0

Saat: 13:34 | Yazar: Burak Doğan

Ülkemizde, trafik kuralları elbette var.. Birde bu kuralların uygulanış bölümü var. Daha doğrusu uygulamayanların yarattığı efsaneler bölümü var. Her gün ayrı kaza, her gün ayrı bir olay yollarda. Ama belkide bu, bizimde olaya çok ciddi yaklaşmadığımızdan oluyor. Sürücüler kadar, ne devlet ne de polislerimiz ciddi yaklaşıyor olaya.. İşte en ufak örnek.. Ama ülkemizden değil, Almanya'dan. 3 yaşından itibaren herkesin bildiği şeydir trafik lambalarının ne işe yaradığı. Ve cezasıda bellidir kırmızı ışıkta geçmenin : 52 YTL. Elime ulaşan bir mail, dünyada bu cezaların ne şekilde kesilip nasıl sıkı takip edildiğini gösteriyor. Buyrun okuyun..

(Not: Elime mail olarak ulaşmış bu yazının ingilizce klavye ile yazıldığını farkettim, ve düzende hiç yok ortalıkta, sadece paylaşmak istiyorum bunu sizlerle, bu seferlik idare edin. Yoksa, herşey düzgün Türkçemiz için..)


Almanya'da bir dost ziyaretinden donuyorduk. Arabayı ben suruyordum. Yolun ilerisinde bir kaza oldugunu gordum.
Ne olmus diye bakarken, birden dort yol agzinda oldugumuzu fark ettim.

Isik kirmiziya donmus ve ben gecmistim. Yapacak bir sey yoktu, olan
olmustu.
Duramazdim, yola devam ettim.


Gece yarisindan sonraydi. Saat 2 gibiydi. Allah'tan, cevrede polis falan da
yoktu.
Bu olayin ustunden bir hafta kadar gecmisti.
Bir mektup aldim; karakola cagiriyorlardi.

Gittim. Beni bir odaya aldilar. "Bir konuda bilginize basvuracagiz. Size
bir fotograf gosterecegiz.
Bu araba sizin sirkete ait.
Gecen hafta, su gun, saat 02:12'de su kavsakta kirmizi isikta gecerken
kameraya yakalanmis.
Bakin bakalim, direksiyondaki kisiyi taniyor musunuz?"


Fotografa baktim,"Pek taniyamadim bu kisiyi" dedim.
Bunun uzerine bir fotograf daha cikardilar.
Bu benim fotografimdi.
"Bu sizin fotografiniz, bunu yabancilar subesinden bulduk.
Biz, otomobildeki kisi ile bu fotograftaki kisinin
Ayni oldugunu dusunuyoruz? Ne dersiniz?" dediler.
"Cevap vermeden once, isterseniz avukatinizla gorusunuz" diye de
eklediler.
"isterseniz size proseduru anlatalim.
Eger bu arabayi suren ben degilim derseniz, sizi mahkemeye verecegiz.

Mahkeme uzmanlara basvuracak. Eger resimdeki kisi oldugunuz ispat
edilirse para cezasi alacaksiniz.

Bu ceza, eger arabayi surenin siz oldugunu kabul ederseniz vereceginiz
cezanin birkac kati olacak.
Bir de resmi makamlari oyalamaktan dolayi ayri bir cezaya maruz
kalacaksiniz."
Dusundum. Avukatima soracak bir sey yoktu.
"Verin, bir daha bakayim fotografa" dedim.
Sonra da "Evet, bu arabadaki kisi benim" dedim.
Memnun oldular, "Dogru secim yaptiniz" dediler.
Yuklu bir ceza odedim. Ama ehliyetime el koydular.
"Ne zaman alirim ehliyetimi geri?" diye sordugumda "Bizden haber
bekleyiniz" dediler.

Aradan bir hafta gecti.
Bir hastaneden davet aldim. Beni goz klinigine cagiriyorlardi.
Gittim. Siki bir goz muayenesinden gectim. Sonra beni bir grup doktorun
karsisina cikardilar..
Her biri benim raporu eline alip, "Renk koru degilsiniz.
Gozunuzun saglam oldugunu biliyor musunuz?
Ama kirmizi isikta gecmissiniz" dediler.

Artik bana ehliyetimi geri verecekler diye dusundum.
Ama vermediler. Aradan bir hafta, on gun gecti.
Yine hastaneden bir davet aldim; bu kez psikiyatri bolumunden.

Verilen tarihte hastaneye gittim.
Beni bir odaya aldilar. Odada dort doktor vardi.

©lk doktor, "Raporunuza bakiyorum. Gozleriniz saglammis.
Ama trafik isiklari kirmiziya dondukten tam 58 saniye sonra gecmissiniz.

Bunun yanlis oldugunu biliyor musunuz?"
diye sordu. Ben de "Evet, yanlis bir davranis" dedim.

Ayni seyi, diger doktorlar da aynen tekrarladi.
Ben de "Evet, yanlis bir davranis?" diye ayni cevabi verdim.

Artik bana ehliyetimi geri verecekler diye dusundum.
Ama vermediler.
Aradan bir hafta, on gun gibi bir sure gecti.
Bir mektupla karakola davet aldim.
Gittim, sanirim artik ehliyetimi geri alacaktim.
Ama dusundugum gibi olmadi.
"Sizi, trafige cikaracagiz" dediler.
Bana bir program verdiler.
Bu, gunde iki saatlik, toplam dort gunluk bir programdi.
ilk gun gittim. "Arabaya binin, sehir icinde
dolasacagiz" dediler. Benimle birlikte uc kisi daha
bindi arabaya. Hareket ettim. ©lk trafik isiklarinda durdum.
Yanimdaki gorevli "Buna, trafik isigi denir. Kirmizida durulur.
Sari isik, kirmiziya donusu gosteren uyaridir.
Anladiniz degil mi?" dedi. Ben de tekrarladim "Evet, kirmizida durulur..

Sari isik, kirmiziya donusu gosteren uyaridir."
Isik yesile dondugunde kalktim. Gorevli, "Yesil isikta da kalkilir.
Degil mi?" dedi. Ben de tekrar ettim, "Evet, yesil isikta kalkilir."

Yolda bir sure sonra kirmiziya donen bir isiga rastladik.

Bu kez arkadaki gorevlilerden birisi,
"Buna, trafik isigi denir. Kirmizida durulur. Sari isik, kirmiziya
donusu gosteren uyaridir. Anladiniz degil mi?" dedi.
Ben de tekrarladim, "Evet, kirmizi da durulur. Sari isik, kirmiziya
donusu gosteren uyaridir." diye tekrar ettim.
Bu sahneyi iki saat suresince her isikta tekrarladik.
O gunden sonraki uc gunde de, yine arabama uc gorevli bindi.

Her isikta ayni sahne usanilmadan tekrarlandi.
Ama sonunda ben de ehliyetimi geri aldim.

Yukaridaki oykuyu Almanya'da yasayan bir Turk isadamindan dinledim.
"Sonuc ne oldu?" dedim. Cok ciddi bicimde cevap verdi,
"Ben artik kirmizi da hep duruyorum." dedi.
Yazının devamını okuyun...

Leman'dan Eşsiz Davete Gönderi...

2

Saat: 18:04 | Yazar: Burak Doğan


Leman dergisi, bu kez kapağına, resepsiyon gerginliğini taşımış.. Son zamanlarda, en çok tartışılan konulardan biri olan, asker - hükümet - kamusal alan tartışmasına çok güzel bir çizimle ortak olmuşlar.. Leman dergisi, bu sayısıyla yine gündemi etkileyecek bir karikatür ortaya çıkarmış ve tartışmalar yaratacağa benzer. Düşünce farklılıkları, elbette her zaman olacak. Ama önemli olan, sanata ve sanatçıya hakettiği değeri göstermek.. Bunuda, sanırım, karikatürlere dava açılmamaya başlandığında görmüş olacağız..
Yazının devamını okuyun...

Çaresiz - Modern Yurdum İnsanı!!

0

Saat: 17:46 | Yazar: Burak Doğan

Yurdum insanıda elbette çeşitlilik gösterebilir. Yurdum insanıda hayata farklı açılardan bakabilir, yurdum insanıda modern olur ve tabiiki yurdum insanıda aşık olur..

Canım Grubum'dan edindiğim bu resim sayesinde, blogumun en başından beri gerek imrenerek, gerek muzipliğiyle övünerek bahsettiğimiz yurdum insanı, ilk kez bu yaşlarda ve bu şekilde karşıma çıkıyor..

Yaş ortalama 30'larda, cep telefonu kullanmaya başlamış olsada hala Turkcell olayını tam özümseyememiş (Turcell haline gelmiş), kendini alkole vermiş ve en önemlisi aşık olmuş.. Yurdum insanıda ne yapar, bunu dışarı vurur, haykırı içinde tutamaz.. Ve hatta duvara yazar.. İşte bir başka yurdum insanı...
Yazının devamını okuyun...

Pavarotti Hayata Gözlerini Yumdu...

0

Saat: 17:28 | Yazar: Burak Doğan


Dünyanın tombul Tenoru, belkide 1 numarası hayata gözlerini yummuş.. Belkide 1 numarası diyorum, çünkü bu işten şahsen anlamam.. Ancak herkes tarafından bu şekilde niteleniyorsa demekki haklı yanı vardır.. Bu vefat üzerine, Hürriyet Gazetesi'nde, Reha Erus çok güzel bir yazı yazmış.. Bu yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum..

En büyük korkusu sevdiklerini kaybetmekti; oysa sevdikleri onu erken yitirdi.

En büyük çekincesi de detone olmaktı. Bir keresine yarım nota atladığı için eleştirmenler kıyametleri kopartmış, o da paniğe kapılarak sahnelere veda etmeyi bile düşünmüştü.

Üç kez söyleşi de bulunmuştuk. Meslek hayatının en kötü günlerini Ankara Devlet Operasında geçirdiğini itiraf etmişti. Maaşlı tenor başarısız diye ülkesine geri gönderilmiş. Henüz Operada ilk adımlarıymış. Gerekçe olarak “Gevrek” sesli ve hafiften toplu olduğu ve sahneye yakışmadığı gösterilmiş. Sonradan o gevrek sesi ve tombul vücudu ile sahneyi doldurup başarıdan başarıya koşarken ve “Big Luciano” adını alırken, lirik dünyasının 1 numarası olup çıkmıştı.

Gırtlağına düşkündü. Her konseri, her opera gecesi mutlak sofrada biter tıka basa yerdi. Makarnaya ve özellikle Carbonara'ya zaafı vardı. İyi de şarap içerdi. Zaten doğup büyüdüğü Emiglia Romagna bölgesi, İtalyan mutfağının gurme merkeziydi. Yalnızlıktan çekinirdi. Aşiret gibi sevdikleri yanında dolaşırdı, turnelere çıkardı. Tam 17 kez diyet yapmaya çalıştı. Ama başaramadı. Damak tadı ağır basıyordu.

New York Metropolitan Opera Sarayı sanki eviydi. Zaten operaya veda konserini burada vermiş daha sonra “Pavarotti'nin mesleğe veda” konserlerini başlatmıştı. Ama ünlü Trio'nun oluşması yaşamının en anlamlı sanat eseriydi. Placido Domingo, Jose Carreras ve kendisi. 1990 İtalya Dünya Futbol Şampiyonası sırasında Terme di Caracalla harabelerinde verilen o inanılmaz konser, tam 123 ülkede canlı olarak ekranlara gelmişti.

Ardından dünyayı turlamak. Bir ara pop müzikle lirik müziği sahnede “Pavarotti and Friends”lerle özdeşleştirdi. Zucchero, Lucio Batista, Gianni Morandi, Elton John ile düetler yaptı. 137 kiloya çıkınca beli ağırlığını kaldıramadı. Bel fıtığı ameliyatı, “Veda” konserlerini yarıda kesti. Bir yıl boyunca tahta üzerinde yattı. İyileşince bıraktığı yerden "Pavarotti'nin Veda” konserlerini sürdürdü. Amacı Modena'daki villasına çekilip ikinci eşi, eski sekreteri Nicoletta Mantovani ve küçük kızına daha faza zaman ayırmak, dostlarıyla hoş saatler geçirmekti.

Şili'nin başkenti Santiago'da konserini sahnede başlayan sırt ağrıları ile yarıda kesmek zorunda kaldı. Bel fıtığının tekrarlandığını sanmıştı. Oysa en ölümcül hastalık olan pankreas kanserine yakalanmıştı. Kendisini ameliyat eden doktora “Ne kadar ömrüm var?” diye sormuştu. Yanıt yerine karşısında boğazı düğümlenen bir akademisyen gördü. “Anlaşıldı” diyerek ölüme ne denli yakın olduğu gerçeğini gördü. Modena'da ki villasına çekilerek tam donanımlı bir sağlık merkezi kurduttu. Kemoterapiler burada start aldı. Yavaş yavaş kilo vermeye başladı, iştahsızlık günlerinde çok sevdiği makarnasını bile yiyemedi. Tek tesellisi kızı Alice'ydi. 56 kiloya düşmüştü. Geçen ağustos ayında bir gece fenalaştı. Hastaneye kaldırdılar. İki hafta kaldı ve gerisin geriye evine gönderdiler. Çünkü evinde ki yatağında ölmek istemişti ve Pavarotti bu sabaha karşı arkasında milyonlarca hayranını bir o kadar da eserini bırakarak son nefesini verdi.

Addio “Big Luciano”


Yazının devamını okuyun...

Rakıyı Sek İçmek İstemiyorsanız....

3

Saat: 16:39 | Yazar: Burak Doğan


Memleketim insanı, bazı konularda duyarlı olmak için baya çaba sarf ediyor.. Yumurta kapıya dayandığı zaman su tasarrufu yapma çağrılarını bir yana bırakalım, her elden insanları tasarrufa yönelten çağrılar alıyoruz..

Bugün elime ulaşan "duyarlı olun" başlığı altındaki afiş, gerçekten yaratıcılığı had safhada olan memleketim insanına bir örnek daha. Küresel ısınmanın dertlerini çekmeye başladığımız, barajlarımızın kuruduğu, başkentimizde 2şer günlük su kesintilerinin yaşandığı günlerde, bu şekilde dikkati çekmeye çalışmak, insanların aklına bu konuyu kazımak gerçekten başarılı bir yöntem.

Çıkıp bana "bunu nasıl başarılı bulursun, adam düpedüz dalga geçmiş, maymunluk yapmış" diyenler elbet çıkacaktır ama, şu anda duvarlardaki afişleri görmeyen veya belediye çağrılarını televizyondan izlemeyen, süreli hayatını okul ve bilgisayar ikilisi arasında geçiren, aklı bu konularda fazlasıyla havada olan gençler için, akıllarının bir tarafına sokulma çabası olarak değerlendirebilirim bu proje - resimi..

Tabiiki hiçkimse rakı için suyunu tasarruf etmeyecektir ama bir şekilde insanların aklında kalacak, sitelerde dolaşacak, msnde elden ele dolaşabilecek bir resim bence.. Bu şekilde de biz üstümüze düşeni yapalım, tekrar herkese duyarlı olmasını hatırlatalım su konusunda..
Yazının devamını okuyun...

Window XP Masaüstü Resmi Gerçekte Neresi?

5

Saat: 13:54 | Yazar: Burak Doğan

Evet biliyorum ki bu yanda gördüğünüz resme hepiniz alışıksınız. Çünkü Windows XP geldiğinde ilk fon resmi hep kendisi olur ve bir süre, Windows bizi delirtesiye kadarda onu kullanmaya devam ederiz.. Tabiiki bu süre çok uzun olmaz ama bu elbette başka bir konu:)

Windows XP ile gelen ve Luna isimli temanın varsayılan duvar resmi olan bu resim, gerçekte Amerikalı Profesyonel fotoğrafçı olan Charles O'Rear'a ait. Charles O'Rear'ın Tam Mutluluk (Bliss) adını verdiği bu çalışma, 1979 yılının Mayıs ayında National Geographic dergisinde yayınlanmış. Çekildiği yer ise, California - Napa Valley'miş. Yerel bir söylentiye göre, Bill Gates zamanında burayı ziyaret ettiğinde buradan çok etkilendiğini ve resimle karşılaştığında ürününde bunu kullanmak istediğini söylemiştir.

Edit: Kaynak - www.kolaj.org
Yazının devamını okuyun...

Google Earth'de F16 ile Gezmeye Var mısınız?

6

Saat: 11:17 | Yazar: Burak Doğan

Google artık işin yavaş yavaş suyunu çıkarmaya başladı.. Muhtemelen çalışma saatleri boyunca, bir grup oluşuruyorlar, abi bence earth'ün içine şunuda yerleştirelim, oraya buraya şunuda ekleyelim, şu siteyide alalım şeklinde fikirlerden bir derya yapıyorlar, sonra her gün bu deryadan en çok oylananı alıp hemen işe koyuluyorlar gibime geliyor.. Yoksa ne internette site biter almakla, ne de ayrıntı biter yapmakla yani:)

Daha dün Google Earth'e sky eklentisini yapan Google dayı, bugünde uçuş simülasyonunu devreye sokmuş. Belirli şehirlerden kalkıp F16 yada SR22 uçaklarıya şehirleri gezmek için Google Earth' ün son sürümünü yüklemek yeterliymiş.

Yükledikten sonra çalıştırmak için ctrl+alt+a tuşlarına basarak uçuşa geçebiliyormuşsunuz. İlk başta kullanmak çok kolay değil, ama hakkından gelmek zor da değil.. Haydi uçuşa:)
Yazının devamını okuyun...

Biz Türklere Özgü Hareketler Silsilesi..

2

Saat: 11:02 | Yazar: Burak Doğan

Bugün dayanmak elde değil, etraftan mükemmel yazılar dökülüyor elime.. Bu kadar bizi anlatan, bu kadar bizi tanıtan başka yönlerimiz var mıdır ki.. Ah biz Türkler..:) Mutlaka eklenecek çok şey vardır ama, bunlar şimdilik ulaşabildiklerim..

*Ancak bir Türk yolda gördüğü arkadaşına şaka yapmak için arabasını üstüne sürer!
*Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanan kişi Türk tür!
*Çayı, çay tabağına döküp içen bir Türk değil midir?
*Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp, çarpılmış arabasına üzülen kişi Türktür!
*Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eden Türk ten başkası olabilir mi?
*Yemekte eti bıçakla değil, çatalın yanıyla kesmeye çalışan bir kişi görürseniz gözlerinden öpün, o bir Türktür.
*Kırmızı ışıkta durduğunuz için size ancak bir Türk bağırabilir.
*Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk ündür.
*Ancak bir Türk, Cola yı çalkalayıp fışkırtarak asitsiz içmeyi akil edebilir.
*Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasını naylona sarmış, üzerine de ambalaj lastiği geçirmiş birini görürseniz hemen boynuna sarilin. Türk tür o
*On yıllık bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarını çıkarmadan kullanma becerisini ancak Türkler gösterebilir.
*İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk ten başkası olamaz. (şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim, helal olsun)


Yazının devamını okuyun...

Yaşlanıyor muyuz??

0

Saat: 10:35 | Yazar: Burak Doğan

Netin başka bir köşesinde, beni eski yıllara götüren bir yazı ile karşılaştım. Kaynak bulamadığım için aktaramadım ama bu yazı hakkında düşüncem, çocukluğunu 80'lerde yaşayanlar için sanırım mükemmel olarak yazıldığı.. 80'lerin başlarında 7-14 yaşları arasında olanlar benim ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır sanırım. Ha ben o zamanlar belki portakalda vitamindim ama, bu yazılanları okuyunca bende gayet yaşlandığımı hissediyorum:)

*Bugün üniversite gençliğini 1988 doğumlular oluşturuyor!
*Onlar için "Soğuk Savaş" bir bilgisayar oyunu.

*AIDS doğduklarından beri var.
*CD doğduklarında vardı.
*Michael Jackson onlar doğduğunda beyazdı.
*Bülent Ersoy onlar doğduğunda kadındı...
*Eski filmlerde Ajda Pekkan'ı görseler tanımazlar.
*Küçük Emrah'ı, Emrah'ın gayrimeşru oğlu sanıyorlar.
*Rıdvan Dilmen onlar için sadece bir TV spor yorumcusu ve ona neden 'şeytan' dendiğini bilmiyorlar.
*Kenan Evren onlar için tonton bir ressam "netekim".
*Onlar için 'Çarli'nin Melekleri' ve 'Görevimiz Tehlike' sadece geçen senenin yeni vizyon filmleri.
*Siyah beyaz bir bilgisayar ekranı olabileceğini düşünemezler.
*Pac-Man'i bilmezler.
*Amiga ve Commodore 64'leri olmadı hiç.
*Siyah beyaz bir televizyon olabileceğine inanmazlar ve uzaktan kumanda olmadan nasıl kanal değiştirileceğini bilmezler.
*Balkonda hiç anten ayarı yapmadılar.
*Sadece tek bir kanalın günde belirli saatlerde yayın yaptığı dönemlerde dinozorların da yaşadığını düşünürler.
*Dallas'ı sadece NBA maçlarından bilirler.
*Flamingo Yolu ise sadece bir bar adı olabilir onlar için.
*John Travolta'yı hep balık etli ve yuvarlak hatlı olarak gördüler ve onun nasıl olup da bir dans ilahı olabildiğinihayal bile edemezler.

Şimdi bakalım yaşlanıyor muyuz bir görelim...

1.Yukarıda yazılanları anlıyor ve gülümsüyorsun.
2. Artık dışarıda geçirilen bir gecenin ardından öğleden sonraya kadar uyumaya ihtiyacın var.
3. Arkadaşların bir bir "dede" oluyor.
4. Küçük çocukların bilgisayarla nasıl çok rahat oynayabildiklerine her zaman hayret ediyorsun.
5. Gençlerin ellerinde cep telefonlarını görünce kafanı sallıyorsun.
6. İşine her geçen gün daha çok bağlanıyorsun. Artık o senin hayatın.
7. Arkadaşlarınla her gün telefonda daha az vakit geçiriyorsun.
8. Zaman zaman arkadaşlarınla buluşup, beraber yaşadığınız komik anıları tekrar tekrar anlatıp, eski güzel günleri yâd ediyorsun.
9. Bu maili okuduktan sonra bunu bazı arkadaşlarına forward etmeyi düşünüyorsun. Onların da bunu beğeneceklerini biliyorsun..
Ve...
Evet... Kabul etsek de etmesek de hepimiz yavaş yavaş
Y A Ş L A N I Y O R U Z !!!



Yazının devamını okuyun...

Atatürk ve Savarona

0

Saat: 10:09 | Yazar: Burak Doğan


Dün internet tilkim ile fıldır fıldır dolaşırken, bir köşede yeni bir blog yakaladım.. Blogun adı Savarona. Blogun içinde, Atatürk'ün yaşamından kesitler, "Atatürk'ten" başlığı altında bizden yaşatmamızı istediği özlü sözler, Savarona hakkında bilgiler ve onunla beraber yaşananlar paylaşılmış.. Bir yandan bununla beraber Atatürk hakkında ünlü kişiler tarafından söylenmiş sözler ve Atatürk'ün anıları bölümleri bulunmakta. Eminim ki önümüzdeki zamanlarda bu blog dahada genişleyecek, daha da büyüyecek. Bunun için her türlü desteğe varım, şimdiden belirtmek istiyorum.. Bu zamanda, neyin ucundan tutarsak kar bizim için... Buyrun Savaronaya...

http://savarona34.blogspot.com/
Yazının devamını okuyun...

Nike Free Reklamları

1

Saat: 13:53 | Yazar: Burak Doğan


Oldum olası Adidas'a ısınamamışımdır. Bununla beraber Reebok'a da "Pump" devrinden beri sıcak baktığım söylenemez. Varsa yoksa Nike ve Jordan'dır benim için spor giyim alternatifleri. Bazen Asics vs kullandığımda olur ama %95 Nike diyelim ortalama. Nike'ın kafamızda yarattığı imajdan mıdır, ya da diğer markaların bir şekilde prestij kaybetmesinden midir bilemem ama, Adidas, Reebok markalarının aynısını perşembe pazarındada görücem gibi gelir bana hep. Nike'ında taklitlerini elbet yapıyorlar ama, sanki orjinali gibi yapamıyorlar onu.

Nike'ın belki de yıllardır sergilerdiği sponsorluk anlaşmaları bunda etkili olmuştur. Tiger Woods olsun, elbette Jordan olsun,Ronaldinho olsun, bütün sporların yıldızları Nike çatısı altında toplanmıştır. Ama Nike bunu yıllardır yapıyor ve bu şekilde kendi ürünlerinin kullanılmasını sağlıyor.

Peki Nike'a acaba bizi çeken ne? Tek kelimeyle bilmem?? Belki tekstil ürünlerinin olsun ayakkabılarının olsun üstün kalitede olması, insanların beklentilerini karşılaması ve aradığı rahatlığı bulabilmesi herhalde baş köşede durur.. Peki bu reklamlara ne demeli?

Son çıkardığı serilerden biri olan "Nike Free"nin ne kadar yumuşak, ne kadar rahat, ne kadar kullanılabilir olduğunun göstergesi olan bu reklamlar tabiri caizse "artık ayaklarınızıda ellerinizi kullanabildğiniz kadar rahat kullanabileceksiniz" demeye çalışıyor.. Bu sadece benim görüşüm.. Daha içinden ne görüşler çıkar...


Yazının devamını okuyun...

Yurdum İnsanı Bölüm 2..

3

Saat: 16:25 | Yazar: Burak Doğan

Yurdum insanı, çeşitli yazılarda değindiğimiz, bazen üstüne methiyeler döktürdüğümüz, bazende konularımızda aralarda geçirdiğimiz ülkemiz insanının bir görüntüsü.. Her kare bir olay, her olay ayrı bir kare.. Ama gördüğümüz kareler, hep özelde ingilizceye, geneldede Avrupalılaşmaya yönelmişken insanımız, bu arada kalmışlığın simgesi şekilde.. Bir nevi Avrupa Birliği'ne girmeye çalışmamızın göstergesi gibiler.. İlk resmimiz, sol üstte gördüğünüz bunun çok güzel bir örneği.. "Bayan Kaleciye 1 Gol Atana Marbora"

Bir diğeri, Hürriyet gazetesi ile anlaşmaya çalışan, adresi anlayamayınca Hürriyet'in promoyon depososuna mektup göndermek isteyen yurdum insanının "Towers" kelimesi kodlanırken çektiği sıkıntılar dile gelmiş.. Oda gayet güzel bir şekilde anlamış ve çözmüş olayı, ancak bizde bir sorun olması lazım, ona bu konuyu anlatamadığımız için.. Eğitim götüremediğimiz insan için mi yoksa, yozlaştırdığımız dilimiz için mi üzülelim kendimize..


Diğer iki resmimiz ise, yazın gelmesiyle kendine gelmeye çalışan yurdum insanları.. İlk resimde belki yılların yorgunluğu, belkide o anın tembelliğiyle yere yatmış, güzelim manzarayı izleyen yurdum insanı.. İkinci resimde ise belkide herşeyi olan, güzelim yurdum küçükbaşlarını elleriyle yıkayan yurdum insanları.. Çok ciddi söylüyorum birtanesiniz be.. Bizi bizden başka anlayan, bizi bizden başka seven yok.. Bizim özümüz bu...

Yazının devamını okuyun...

Uykusuz Dergi

25

Saat: 14:54 | Yazar: Burak Doğan


Haftalık mizah dergisi "uykusuz" yayın hayatına başladı. Çarşamba günleri çıkacak olan dergi, Penguen'den ayrılan yazarların ( Memo Tembelçizer, Oky, Yiğit Özgür) yanında Engin Günaydın'ın da bulunacağı bir mizah dergisi. Zaten kendileri uzun uzadıya yazıların Türk insanını sıktığının farkında ve daha çok karikatüre, resime dayalı bir dergi yapacaklarını, derginin 16 sayfa olacağını ve yine Çarşamba günü çıkacağını belirtiyorlar. Leman'ın L-Manyak'ı gibi aylık dergi çıkarmaktan çok şu anda kendi dergilerine yoğunlaşmak istiyorlarmış.. Bizdende onlara gaz vermek, başarı dilemek, siz çizin biz okuyalım demek düşer. Yiğit Özgür'ün özellikle karikatürlerine hayran bir kişi olarak ilk kez bugün gittim, dergiyi aldım, okudum, çok beğendim.. Sizlerede bu desteklenmesi gereken projeyi öneriyorum.

edit: www.uykusuzdergi.com

Not: Goldfish, dikkatin için teşekkür ederim..
Yazının devamını okuyun...