Alex, Anelka ve Chelsea (2)

3

Saat: 14:41 | Yazar: Burak Doğan

Alex'in ardından, Şampiyonlar Ligi'ndeki eski takım arkadaşı, yeni rakibi Anelka ile de ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Toplamda, yaptığı transferler toplamı dolayıyla dünyanın en para harcanmış futbolcusu olan Anelka'nın hangi takımlarda oynadığını söylememize gerek bile yok. Sadece belirtmemiz gereken, Anelka'nın Fenerbahçe'ye geldiğindeki söylediği sözler: "Fenerbahçe'ye kendimi yeniden göstermeye ve Fransa milli takımında tekrar oynayabilmek için geldim. Eminim ki burada bunları başaracağım"

Zaten, bunu anlamak çok da zor değildi. Fenerbahçe'den önce Manchester City'de çok da mutlu olmayan Anelka (her zamanki gibi), değer katacağı ve sırtlayabileceği bir takıma katılmak istiyordu. Bunun içinde, Fenerbahçe'ye katıldı. Ama takımın bir lideri vardı ve o liderin, yeni yıldıza pek de tahammülü olacağı söylenemezdi.

Gerek teknik direktör seçimleri, gerek Alex'i oynatma zorunluluğunda 2 forvet oynayabilmenin zorluğunda, Anelka elinden geleni yapmaya çalıştı. Özellikle herkesin iyi hatırladığı bir Beşiktaş maçı var ki, Beşiktaşlılar bile o pozisyonu hala anmadan geçemezler. Geldi, oynadı, her zamanki gibi Fenerbahçe'de de mutlu olamadı ve transfer olmak istediğini söyledi. Bu işlerin piride aldı Anelka'yı, transfer ettiğinden daha yüksek bir rakama (her zamanki gibi:)) İngiltere'ye sattı. Fenerbahçe'nin kazandığı başarılarda ve adının duyulmasında Anelka'nın katkısı oldu, Anelka'nın da milli takıma seçilmesinde ve kendini bulmasında Fenerbahçe'nin katkısı bulundu. Zaten İngiltere'ye gider gitmez milli takıma seçildi ve bir süre sonrada, yazının konusu olan Chelsea'ye transfer oldu.

Şimdi, Fenerbahçe taraftarına bir hatırlatma.. Tahminim bu yönde değil ama, olurda ilk 11'de Anelka oynarsa, Fenerbahçe taraftarının tribünlere Anelka'yı çağırıp sevgi gösterisi yapmasını hiç doğru bulmuyorum. Bu, karşı takıma olan sempatiyi gösterir ve Chelsea'ye karşı tribün baskısının kullanılamamasını gösterir. Her ne kadar eskiden Fenerbahçe'nin oyuncusu da olsa, artık o bir Chelsea oyuncusu ve bize karşı Çeyrek Finalde oynuyor.

Sevilla'da, Fenerbahçe taraftarları, 2. devrenin başında Puerta için açtığı pankartı bütün stadın dolaştırmasını başarmış ve tribünlerin baskı yapmadan 20 dakika susmasını sağlamıştı. 3-2'nin golüde bu sessizliğin sonunda gelmişti hatırlarsanız. Bu Fenerbahçe'nin tribün oyunlarından biriydi ve Sevilla'nın cehenneminin! bir anda sessizliğe bürünmesini sağlamıştı.

Alex, Fenerbahçe'den Anelka'nın gönderilişinin kilit ismiydi.. Çünkü herkes biliyor ki, Fenerbahçe'de Alex oynadığı sürece Brezilya ekolü ağır basacak ve çift forvet oynayamayacak. Çift forvet demek, Fenerbahçe'nin orta sahada 3 kişi kalması demek ve Alex dahil 2 forvetinde oyundan düşmesi demek. Dolayısıyla Alex'in sistemine uymayan Anelka kurban edildi.

Ama şimdi Anelka, Alex'in karşısında çok daha iyi bir kadroyla sahaya çıkacak. Şükrü Saraçoğlu'nda çıkmasa bile, İngilterede çıkacak. Kimin kazanacağı bu zamandan sonra ancak maçta belli olur. Kadro yapısı açısından Chelsea dünyanın sayılı takımlarından biriside olsa, Fenerbahçe bu seneki takım oyunuyla ve Alex'in parlayan yıldızıyla yoluna devam ediyor. İçerideki maçı bana sorarsanız beraberlik derim. İngilterede ne olucak derseniz, onada beraberlik derim.. Deplasmanda golü atan kazanır gibi bu turu..

Yazının devamını okuyun...

Alex, Anelka ve Chelsea (1)

4

Saat: 14:11 | Yazar: Burak Doğan

Daha önce bu yazıyı yazmayı planlamıştım ama, Beşiktaş maçı da bu yazıyı destekler hale geldi.. Fenerbahçe istediği gibi oynadı, istediği sonucu aldı ve İnönü'den başı dik ayrıldı. Buda demektir ki, Fenerbahçe artık dişlileri oturmuş, yapmak istediğini sahaya yansıtabilen, yedek kulübeside kaliteli bir takım haline gelmiş. Ama bir gerçek var ki, Alex'in bu takımın herşeyi olduğuda yadsınamaz. belki çok koşmuyor, belki pres yapmıyor ama, O'nun kadar sonuca etki edebilen bir oyuncu hiçbir zaman gelmedi. Oynadığı 140 lig maçında 83 gol ve 83 asist. Ve bu oyuncu bir orta saha oyuncusu.

Fenerbahçe'ye mi gelecek yahu bu adam, ne işi var diyebilenlerin son kez bu cümleleri kurabildiği zamanlarda Türkiye'ye geldi Alex. 4 yıl önce, en büyük transferlerden biri olarak göze çarptı, Ortega'nın açtığı yoldan, yıldızların öncüsü ve en etkilisi olarak Türkiye'ye adım attı. Van Hooijdonk ile sorun yaşadı, Anelka ile sorun yaşadı ama hiçbir zaman kendi performansından ödün vermedi. İlk sezonda 28 gol gibi çok yüksek bir rakamdan sonra, sırasıyla 19 - 20 ve şimdiye kadar attığı 16 gol ile istikrarıda yakaladığını gösterdi.

Bu sene ise, kaptanlık bandını koluna taktıktan sonra, Aziz Yıldırım'ın da ayakta alkışladığını görüp, en büyük desteğide arkasına aldıktan sonra bambaşka bir Alex çıktı ortaya.. Şampiyonlar Ligi'nde 4 gol 6 asist, ligde ise 16 gol 16 asist ile gidiyor. Ama kaptanlığın verdiği gazla mı dersiniz, yeni yaptığı anlaşmanın verdiği gaz mı dersiniz bilemem, Alex bu sene başka bir hırslı oynuyor ve takımını daha büyük başarılara taşıyor.

Bu başarıların altında, elbette R.Carlos'un takımdaki pozitif etkisi ve Zico'nun stajerliğininde önmeli bir katkısı var. Alex kaptan ve Zico'nun yardımcısı. Yani oda biliyor ki istediği transfer yapılacak, takımda o kim isterse o oynayacak. Buda O'na çok büyük bir psikolojik rahatlık veriyor ve sürekli gündemde kalmasını sağlıyor. Ama sırada, Fenerbahçe'lilerin 101 yıldır beklediği şey var. Avrupa'da başarı. Bunun içinde Çarşamaba günü Chelsea ile çok önemli bir karşılaşmaya çıkacak Fenerbahçe. Alex'in elbette her zamanki gibi klasını ortaya koyacağına inancımız sonsuz.

Son olarakta, Alex'in bu sene ne kadar motive olduğuna dair bir anektod var elimde. Beşiktaş maçında önce takım ile toplantı yapmaya gelen Aziz Yıldırım, takımı toplar ve bir konuşma yapar. Konuşma'nın sonunda, Alex'in önderliğinde bütün takıma şampiyonluk için güvendiğini, 11 Mayıs'ta ellerinde kupa ile göreceğine inandığını söyler. Bunun üstüne Alex'de çıkıp, "Başkan bu sene 11 Mayıs'ta sezon bitmeyecek, 21 Mayıs'taki maça kadar kendimizi hazır tutmalıyız" der. Ne kadar gerçekçi tartışılır ama, konsantrasyonu görebilmemiz için çok açık bir cevap..

2. Bölümde de Alex ve Anelka ile beraber Chelsea maçınında önemine değineceğim..

Yazının devamını okuyun...

Türk Blog Yazarları Toplaşması İzmir

5

Saat: 09:32 | Yazar: Burak Doğan


İstanbulda kaçıncısı yapılıyor dedik, yeter dedik, bizde istiyoruz dedik, haydi yapın dedik.. Ama unuttuğumuz birşey vardı, İzmir'de bunu düzenleyecek adamın İstanbul'dan gelmesini beklemek biraz saçma değilmiydi? :) Bir süredir Emrah ve Emre ile konuşuyorduk bunu yapalım diye ama zaman yaratamıyorduk. Tam bu sırada sağolsun Başak Ölmez tuttu elimizden, uğraştırmadı bizi cafelerle anlaşma vs durumlarıyla, herkeside toplarım aslanım kaplanım nidalarıyla ortalığa dalıverdi..

Toplantımız 19 Nisan saat 14.00'de Konak Pier Home Store Café'de olacakmış.. Katılmak isteyenler şu adresten kayıt yaptırabilirse, Başak'ı da zor durumda bırakmamış olur yer ayırtırken.. Malum geri dönüş zamazingosunun ne kadar zor işlediğini bilen bir stk üyesi olarak, siz blog yazarlarının bu konuya hassasiyet göstereceğine inanıyorum.

Toplantı tamamen tanışma amaçlı olacakmış, ki ilkinde olması gereken kesinlikle bu, zamanla diğer toplantılarda diğer şehirlerden arkadaşlarımızıda ağırlarız diye düşünüyorum.. 9-10 Aylık blog maceramda, bu şekilde toplantılara katılacağım, bu işi bu kadar ilerleteceğim hiç aklıma gelmezdi, ama çok hoşuma gidiyor tüm bu olanlar..

19 Nisan'da yepyeni insanlarla görüşmek üzere.. Bence çok güzel olacak..
Yazının devamını okuyun...

Kopan Parmak Pudra İle Büyüdü!!

4

Saat: 15:44 | Yazar: Burak Doğan


Gerçekten inanılması güç bir olay. Bu haberi okur okumaz aklıma, Heroes dizisinin kendi kendini kısa sürede tedavi edebilen, parmağı kesilse anında çıkan, kendini gökdelenden atsa, beyni zarar görmedikçe kendini çok kısa sürede eski haline döndürebilen hatun geldi.. Yani insanlar gerçekten bu duruma gelebilecek mi sizce? Birazcık düşününce nasıl kullanılabileceğini, ölümsüzlüğe giden yolda inanılmaz bir aşamayı bulduğumuz söylenebilir.. Haber Sabah'ta yayınlanmış, bende aktarayım..

ABD'de bilim adamları ürettikleri "mucize pudrayla" kopan parmak ucunu yeniden çıkarmayı başardı!.. Üç yıl önce yaşanan ve CBS televizyonunun ortaya çıkardığı olayın kahramanı ise, maket uçak yaparken elinin orta parmağının ucunu koparan Lee Spievcak... Genetik araştırmalar yapan kardeşinin önerisi üzerine domuz mesanesindeki hücre ve proteinlerin toz haline getirilmesiyle elde edilen pudrayı süren Spievcak'ın parmak ucu, 4 haftada eski halini aldı. Pittsburg Üniversitesi uzmanlarının uzun yıllar üzerinde çalışarak geliştirdiği bu yeni nesil "mucize pudra" domuz mesanesinden elde edilen "extracellular matrix" (Hücredışı matriksi) sayesinde mucizeler yaratıyor. Bu matriks kesilen bölgeye sürüldüğünde, kök hücreleri uyararak yeniden organın yapılanması için harekete geçmelerini sağlıyor.

ORDU KULLANIYOR

Protein ve hücre bağlayıcılarından oluşan matriksi pudra haline getirdiklerini belirten genetik uzmanı Dr. Steven Badylak da şu bilgileri verdi: "Pudra sürüldüğü yerdeki hücreleri kontrol altına alarak yeniden üretime geçmelerini emrediyor. Vücudun kesik yeri kaplama girişimini engelliyor. Hücrelerin damara, tırnağa ya da deriye dönüşmesi için onları yönlendiriyor. Nerede ihtiyaç varsa yetişkin kök hücreler gerekli organları oluşturmaya başlıyor." Dr. Badylak'a göre teorik olarak bu şekilde kopan bir bacağın yeniden çıkartılması da mümkün. Yöntem aslında ABD ordusunda sakat kalan askerler için kullanılıyor ancak, bu haberle ilk kez kamuoyuna yansıdı. Sıradaki hedef, kopan kol ve bacakları da yeniden çıkartabilmek ya da yanık teni yeniden oluşturmak.

İnanılmaz değil mi...

Yazının devamını okuyun...

Hakemlerin Çilesi

0

Saat: 14:11 | Yazar: Burak Doğan

Her spor dalında hakemlerin yeri yadsınamaz.. Sempatizanı olduğumuz takıma verilen en ufak bir yanlış kararla onları cezalandırıp, güzelce sövmek memleketim insanının bir numaralı stres atma merakı hemde.. Bu takım sporu olabilir, bireysel sporlar olabilir. Ne hakemlerin hataları biter, ne bizlerin rahatlamak için sövmeleri. Ama unutulmaması gereken birşey vardır ki, o da hakemsiz hiçbir spor dalının yürüyemeyeceği..

Hadi futbol hakemlerini sürekli görüyoruz. Peki bir sumo hakeminin ne olabilir çektiği? Ya da tenis hakeminin? Hepimizin bildiği bir şey varsa, hiçbir hakemin tam olarak hiçkimseye yaranamadığıdır. Sonuçta onalrda insan, onalrda hata yapabilir ama hiçkimse hakemleri sevmez ve yer yüzünde koro haline sövülme yüzdesi en büyük insanlar her zaman hakemlerdir. Gelin başlarına neler geliyor bir görelim:)


Yazının devamını okuyun...

Mart Ayı ve Kediler..

3

Saat: 10:49 | Yazar: Burak Doğan

Tamam tamam.. Mart ayı geldiğinde döngü başlıyor, böcekler ürüyor, kediler ürüyor, herkesin içinde baharla beraber bir kıpırtı oluyor, canlı olan her varlık üremeye meyilleniyor. Ama en meşhuru elbette kedilerinki. Mart ayı dediğiniz anda kedi "miyavlama"ları, "uluma" ve "mırnavlama" lara dönüyor. Ses değişiyor, farklılık göstermeye başlıyor Martın ilk günlerinde. Ve bir süre sonra, hallerinden son derece mutlu şekilde dişiler kocamanlaşıyor, erkekler daha çok ordan oraya zıplamaya çalışıyor.

Tamam biz bunu mart ayı geldiğinde sürekli gözlemliyoruz. Peki kendinizi kediler yerine koyun. Ne düşünürsünüz? Sizce bu kedi ne düşünüyor peki?

Kaunak: Elbette Canımgrubum:)
Yazının devamını okuyun...

Dayak Yemek İstemeyen Ringe Çıkmaz!

3

Saat: 14:08 | Yazar: Burak Doğan

Bugün işe geç kalmışım, koştura koştura denebilecek hızda yürüyorum, bir yandanda etraftaki vitrinlerde değişiklik var mı onları kesiyorum.. Malum işimiz bu, bakalım etrafımıza da kendimizi geliştirelim, millete yön verebilmişmiyiz onu görelim. Ama hızım işe yetişme olasılığını düşürmeye başladığı için hızımıda korumaya çalışıyorum bir yandan. Bu sırada karşıdan gelen bir amca beni çok etkiledi (şu yanda gördüğümüz amcayada baya benziyordu).

Bildiğiniz gibi İzmirliyim, her yerde olduğu gibi deliler bizdede bol derecede mevcut. Hatta onların hakkında ortaya çıkan bir sürüde şehir efsanesi vardır. Kimi ünlü bir iş adamıdır, bütün parasını kaybetmiştir kumarda, kimi doktordur yanlış yaptığı ameliyattan sonra kaybetmiştir kendini falan filan.. Peki bu demin karşılaştığım amca ne tür bir deli olabilir bana söyleyebilir misiniz?

Karşıdan bana baka baka gelirken sürekli konuşmasına devam ediyordu. Etrafında yürüyen insanlar onu pek önemsemiyordu çünkü etrafa bir zararı yoktu. Elinde kemanı, üstünde pazenden boydan elbisesi, altında da eşofmanı vardı. Bildiğiniz etek altına eşofman giymiş bir şekilde söyleniyordu kendi kendine. aramızdaki mesafe 50 metreden azalmaya başladığında başka yerlere bakmaya başladı. Uzaktan göz teması kurmuştu ama ilgilenmiyordu bile. Bende ne konuştuğunu merak edercesine onun yolundan kendime bir yol çizdim ve arkasından yaklaştığım andaki cümlesini duyar duymaz hayatımda kuramayacağım bir cümleyi kurup üstüne siyaset yorumu yaptığını duydum:

Dayak Yemek İstemeyen Ringe Çıkmaz Kardeşim.. Neden Başbakan Bütün Gün Kendi Kendine Kavga Ediyor Ki? Deli midir Nedir?...

Uzaklaştığımı hissettim, inanamadım, deli dediğim adam fazla zekadan mı kafayı yedi kim bilir.. Zaten bıraktığım anda kendi kendine farklı konularda yorumlara geçmişti bile. Bu delilerin hikayesini aslında iyi irdelemek lazım. Gerçekten fazla kafa çalışmasından da delirir mi ki insan?

Yazının devamını okuyun...

Milli Formamız Geri Döndü

2

Saat: 16:42 | Yazar: Burak Doğan

Bundan bir süre önce, Formamı Geri Ver adlı kampanyadan bahsetmiş, bu kampanya doğrultusunda, milli formamızın ilk günlerindeki gibi beyaz üstüne kırmızı şeritli ay yıldızlı olmasını istediğimizi söylemiştim. Bu kampanyayı başlatan arkadaşlar, daha sonra bir çok yerde bu kampanyadan söz etmiş, kampanyanın duyulmasını sağlamıştı.

Milli Takımımızın sponsoru Nike da herhalde bunu bir yerlerden duymuş, almış ilk formamızın renklerini ters çevirip kullanmış. Farkı, ay yıldız yerine futbolcuların numaraları yazıyor ve ay yıldızımız bayrak halinde sol göğüste kullanılıyor.

Daha önceki yazılarımda, turkuaz formayı desteklediğimi söylemiştim, hala görüşümden vazgeçmişte değilim. Bütün dünya dillerinde adımızı taşıyan bir renk var ise ve bu bizim geçmişimizi yansıtıyorsa, neden kullanmayalım ki? Hatta üzerine tanıtım kampanyalarımızda kullanılan turkuaz renginde lale motifi bile kullanılabilir bence.

Her iki formayıda beğendim, işallah nice başarılara imza atarız bu formalarla.. Başarılar hepinize..

Yazının devamını okuyun...

Lost 4. Sezon, 9. Bölüm..

2

Saat: 14:19 | Yazar: Burak Doğan

Ve Lost'un 4. sezonunun, senaristlerin grevinden etkilenmesi sonucu ortaya çıkan ilk arasına ulaştık.. Yine bir çok bilinmeyen olayın sırrı ortaya çıktı, ama daha fazla yeni bilinmeyenler ortaya çıktı.. Ne de olsa Lost'un başarısının en büyük sebeplerinden biri bu bilinmeyenler ve adanın gizeminin ne olduğu düşüncesi..

8. Bölüm yayınlandıktan sonra, bugüne kadarki en sönük veda sahnesini izledik. Ya da bana öyle geldi.. O rakamların önemi varken, ada kendi kendine fısıldarken ve ortalıkta kocaman atlar, kutup ayıları dolaşırken, çok daha gizemliydi herşey. Bir sonuç bekliyorduk bunları açıklayabilecek, halada bekliyoruz. Hatta muhtemel 3 sene daha bekleyeceğiz. Malum Lost 6 sezon sürecek, 4. 5. ve 6. sezon 16 bölüm olacaktı, ancak senaristlerin grevinden ötürü 4. sezon 13 bölüm olacak, 5. ve 6. sezonlarda ufak uyarlamalar yapılacak.

Lost'un 4. sezonunun 9. bölümü 24 Nisanda yayınlanacak ve şimdiden promosyonları yapıldı bile.. Ve bu promosyonlardan anladığımız şöyle birşey var.. Ocean 6'in bir parçası "Aaron".. Buyrun bakın burada..


Yazının devamını okuyun...

Yurdum İnsanı Trabzon'da Evlenirse!

2

Saat: 16:26 | Yazar: Burak Doğan

Yer: Trabzon.. N. ve Z. evleniyor ve çok mutlular.. Hediye paketi gibi olmuşlar.. Ama sanırım şakacı bir arkadaşı var bayanın.. Siz ne düşünüyorsunuz? Bunun Trabzon'da olduğunu, plaka olmasa bile anlayabilirsiniz herhalde?=)


Yazının devamını okuyun...

Çalınabilen Havlulu Tatil Savaşı!

9

Saat: 12:53 | Yazar: Burak Doğan

Evet yanlış duymadınız tatil savaşı.. Antalya Belek'te 2 ayrı otelin birbirine "ilanlarla" girmesi gerçekten inanılmaz gerçekçi olmuş.. Örneğimizde ilk otel, gayet güzel bir şekilde herşey dahil sistemini uyguladığını gösteren ayrıntılara yer vermiş.. Mesela hangi saatlerde ne yemeği çıkacağını anlatmış, masajların tamamının bedava olmasından bahsetmiş ve bütün havluları tabiri caizse çalabileceğinizi" yazmış. Aqua Park kullanımının, gözleme dahil her yemeğinde bedava olduğundan bahsetmiş ama olayın başlangıç noktası bu olmuş.

Diğer ilanda ise bu otelin afişine inanılmaz bir cevap verilmiş.. Havluları çalabilirsiniz demek müşteriyi potansiyel hırsızlıkla suçlamak demektirden girmişler, bitli makbulenin yaptığı gözlemelerden çıkmışlar.. Buyrun okuyun, yarılın, kopun, Türk insanının inanılmaz çözümlerine hayran kalın..


Okuyamazsanız teker teker yazayım, bundan mahrum kalmayın... Hatta o kadar uğraşmayın, üstüne tıklayın resimlerin büyüsün yahu..:)
Yazının devamını okuyun...

Türk Erotik Film Afişleri!!

5

Saat: 09:09 | Yazar: Burak Doğan


Sanırım 1980'lerin başında, televizyonlar siyah beyazken sinemalarda yeni bir rüzgar başlamış. Özellikle bundan bir kaç sene önce izlediğim bir belgeselde, Yeşilçamın durumu içinden çıkılmaz hale gelince böyle bir yola girmişler şeklinde anlatılıyordu. Hatta filmlerin efsane isminin Aydemir Akbaş olduğu, ordan oraya zıpladığı anlatılır. Anlatılır diyorum çünkü merakıma rağmen hiçbir kanalda denk gelmedim, denk gelmek için özel çabada sarf etmedim açıkçası.. Ama düşünüyorumda, gecenin bilmem kaçıncı saatinde yayınlanan saçma sapan korku filmleri yerine her zamanki gibi sansürlenerek bu filmler yayınlansa çok eğlenceli olmaz mı? Siyah beyaz ve en önemlisi Türk erotik bir film.. Bir bakıyorsunuz Aydemir Akbaş zıplaya zıplaya geliyor:)

Elime sekiz tane film afişi geçti, bunları paylaşayım sizlerle, geçmişinde kendileriyle karşılaşan rastlaşan olduysa beri gelsin, bir çift laf etsin biz bilmeyenlere:) Buyrun..














Yazının devamını okuyun...

Kapatma Davası ve AKP'ye Getirileri..

0

Saat: 10:04 | Yazar: Burak Doğan

Bundan önce bilmem kaç tane parti kapanmış, hepsi kalkmış iktidara daha kuvvetli olarak geri gelmiş.. Yani kapatılsa geriye kalan 300 milletvekili ile yeniden güçlenerek iktidar, kapatılmazsa mağduru oynayarak oyları yine arttıracak yeniden iktidar. Burada herkes hemfikir zaten. Dolayısıyla, kafası çalışan Ergenekoncuların falan işi değil bu. Komploluk olay da değil, bu iş baya ciddi. Daha önce kapanan iki partininde iddianamelerini hazırlayan Başsavcı, aynı başsavcıydı zaten, kendi ilkelerinin peşinden giden bir insan. Şimdi esas konuşulması gereken mevzulara gelelim..

Atatürk'ün kurduğu Laik ve Sosyal Hukuk Devleti, rejimini tehdit eden davranışları ve insanları Anayasası ile cezalandıracaktır. Hiçbir zaman bu devlet, ılımlı bir islam devletine dönüşmeyecek, geretiği yerde ülkenin gençleri, gerektiğinde savcıları gerektiğinde de askerleri bu durumu engellemek için elinden geleni yapacaktır. Burada zaten hemfikiriz, bu zamana kadar geçen zaman diliminde de bunları gördük, izledik.

Kapatma davası, hukukun bir başkaldırısıdır.. Her tarafta ayrıntıları okuyabilirsiniz zaten, o yüzden vay efendim 61 adet iddia varmış, 71 milletvekiline siyasi yasak konmak istiyormuş falan.. Bunlarla hiç uğraşmanın manası yok, ama üzerine basılması gereken çok önemli bir nokta var. Bundan bir süre önce DTP'ye de kapatılma davası açılmıştı. O zaman demokrasi diye yırtınan kesim neredeydi? Musalla taşından bahsedenler, savcının yetkilerinin kısılanması için mini anayasa değişikliği yaratanlar ne yapmaktalardı ki?

Peki birisi çıkıp "AKP Laikliğe karşı hiçbir zaman böyle bir adım atmadı" diyebilen var mı? Ya da bu iddianamedekiler tamamen gerçek dışıdır diyebilen? İçinde kamu kuruluşlarına işallah türbanlı kardeşlerimizi de sokacağız diyende var, türbanlı kızlar için otobüs ayarlayanda.. Hatta bayanlara bir otobüs tahsis edip mescid hale getirende.. Bu iddiaların hiçbirine zaten cevap veremezlerde..

Bırakın AB'nin bizle dalga geçtiğini, %47 oyu olan kapatılırmıymış görüşünüde. Avrupa Birliğinde görmedik mi zorla hükümetten düşürülen partileri AB desteğiyle? İspanya'da, Avusturya'da olmadı mı bunlar? Demokrasilerin kendi refleksleri vardır ve kendi rejimini korumak için bu refleksleri aniden devreye sokabilir.. Türkiye Cumhuriyetinin, "Dinci / Dindar" Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği gibi, "Dinci / Dindar" bir yapısıda olmamalıdır, olmayacaktır..

Merak etmeyin.. Bununda üstesinden geliriz, bununda altından kalkarız.. Bu ülkeyi "Ilımlı İslam Devleti" ne dönüştürmek, sandığınız kadar kolay değil. Rejimin bekçileri her zaman buralarda olacak..

Yazının devamını okuyun...

Fenerbahçe'nin Kurası Orta Şeker..

0

Saat: 12:17 | Yazar: Burak Doğan

Şampiyonlar Ligi kurası çekileceği anda, bütün işler durdu, televizyon izleyebilenler televizyonlara koştu, geriside internet başında sürekli refresh tuşuna basarak rakibi bekledi.. Sırayla açılan toplar, çeyrek final ve yarı final eşleşmelerini belirledi. Tabiiki finalide..

İlk açılan top Arsenal'di.. Belli belirsiz bir düşünceyle "olsa mı olmasa mı" diye düşünürken, en istemediğimiz rakiplerden biri gitti, Liverpool.. İki İngiliz takımının karşılaşması gerçekten çetin geçeceğe benzer..

Üçüncü açılan top Roma idi. İlk maçın İtalyada olacağı düşünülünce Roma isteyenler o anda arttı ama, rakibide bir diğer istemediğimiz Manchester United oldu. Özellikle Manchester, Liverpool ile birlikte en istemediğimiz takımların başındaydı. Geriye kaldı Schalke, Barça, Chelsea ve Fenerbahçe..

5. top, herkesi inanılmaz heyecanlandırdı. Schalke, ilk maçı evinde oynayacağını belgeler şekilde yüzümüze bakarken, dualar yükselmeye başladı.. Hadi oğlum büyükelçi çek şu Fenerbahçe'yi dedik.. Ama malesef olmadı, gitti Barcelona'yı çekti. Bu sene, 4 tane favori, 4 ayrı maça çıkacak demekti bu.. Manchester United, Liverpool, Barcelona ve Fenerbahçe..

İlk maç Kadıköyde, sonra İngiltereye gidiyoruz Chelsea'ye.. Yarı finale çıktığımızda ise Arsenal / Liverpool maçının galibi ile ilk maçı yapmaya yine İngiltere'ye gidiyoruz.. İngilizlerden çıktı şansımız finale kadar, bakalım suratımıza gülecek mi UEFA'nın yıldızı..
Yazının devamını okuyun...

Gerçekleri Açıklarsam Türkiye Sarsılır!

3

Saat: 15:26 | Yazar: Burak Doğan

Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yapmış... Vay efendim kanser olmamak için neler yapmak lazımmış, nelere dikkat etmek lazımmış.. Ya tamamda o zaman Türkiye'nin tamamı kanser olması lazım nerdeyse.. Bunları yapmayan insan yok ki.. Tamam bilimsel gerçekliği vardır kabul ediyorum, ama bu durumda mıyız yani? İnsan sağlığını düşünen bir allahın kuluda yok mu? Neyse ben elimden geleni yapayım, bu yazı sayesinde sizi kansere karşı uyarayım, hatta kendimde dikkat etmeye çalışayım.. Ama o kadar uçarı ki.. Bu durumda her dediğini yiyip, hiçbir dediğini yemezsek obez olur ve hayattan hiçbir zevk alamayız.. Birde tabi bu dediklerini yiyebilmek için günde 10 saat spor yapmak lazım.. Çalışmayalımda hatta tabi bunları duyunca. Vazgeçtim, çalışmıyorum yahu! Siz okuyun ben spora gidiyorum..

Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.

Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.

Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.

"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:

-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)

-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.

-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.

-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.

-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.

-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.

-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.

-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.

-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.

-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.

-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

KANSER DALGA DALGA GELİYOR

Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.

Yazının devamını okuyun...

Çeyrek Finalde Rakip Ne Fark Eder?

2

Saat: 10:59 | Yazar: Burak Doğan


Sevilla geçildi, şanssızlıklar kırıldı, artık önümüze bakma zamanı.. Hıncal'ın dediği gibi, Fenerbahçe yöneticilerinden ve sporcularından daha çok medyanın bu başarıyı göklere çıkarması var. Ancak şunuda unutmamak lazım ki, Galatasaray bu zamana kadar Türkiye'de bu başarıyı gösteren tek takımdı ve Fenerbahçe'nin ezeli rakibi ebedi dostu olan spor kulübümüzün başarıları, Fenerbahçelileri "bizde isterük bizde isterük" şekline getiriyordu.. Ne de olsa Galatasaray bunu başarmıştı ve Fenerbahçe'de başarmalıydı. İlk adımda artık bu sene atıldı.

Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale çıkmak büyük başarıdır. "Bir maç kazandılar neler oldu" veya "Ne olmuş biz iki defa çıktık, üstüne de 2 kupamız var" demek bu başarıyı gölgelemez, üzerine şu anda oraya tekrar ulaşamamanın verdiği çekememezliği ortaya koyar. Fenerbahçeliler Avrupa'da Galatasaray'ı destekler ya da desteklemez, Galatasaraylılar da keza.. Buna da kimse karışamaz aslında. Manchester United taraftarının Chelsea'yi Şampiyonlar Ligi'nde desteklediğini gördünüz mü hiç? Göremezsinizde zaten, imkansız gibidir. Ama bizim ülkemizde farklı bir kültür vardır, yurt dışındaki maçalarımızda herkes tek vücud olur birleşir, sevinci üzüntüyü beraber yaşar. Ama işin ucunda çekememezlik varsa, sen 1 kere yaptında bir daha neden yapamadın, neden olduğun yerde kalamadın demezler mi adama?

Madem çok büyük takımsın, nasıl Helsinborg'a eleniyorsun? veya nasıl başkalarının ittirmesiyle o aldığın kupanın grubundan anca çıkıp 2. turda 5 yiyorsun diye sormazlar mı adama? Sorarlar.. Fenerbahçe'dende taraftarlarının beklediği bu.. Lyon, Fransa'dan yıllardır başarı kazanan tek takım, 5 senedir gruplardan çıkıyor. Manchester, Barcelona bunları saymıyorum elbette. Ama işte, başarıyı sürekli hale getirmek, olması gerekendir. Bizimde Fenerbahçe'den beklediğimiz budur.

Aziz Yıldırım Başkanlığında, Fenerbahçe bütçesini 10 kat büyüttü, dünyadaki en büyük 25. futbol kulübü ekonomisi haline getirdi. Şu andaki piyasa değeri ortalama 1 milyar dolar civarlarında. Ve her geçen sene daha da büyüyor.. Borçlar azalıyor kombineler arttıkça, kulüp kar etmeye devam ediyor.. Taraftarın beklediği, yıllardır hasret olduğu Avrupa başarısı geldikçe, Şampiyonlar Ligi'nden ve yayın + reklam pastasından gelen paralarda artıyor ve kulübün bütçesi gittikçe büyüyor. Artık bundan sonra yapılması gereken belli..

Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final oynayabilmek, bir Türk futbol takımı için başarıdır. Önemli olanda bu başarıyı sürekli kılabilmektir. Fenerbahçe'de bu yönetim felsefesi, bu taraftar desteği oldukça ekonomisi büyüyecek ve dünyanın sayılı kulüplerinden biri olacaktır diye düşünüyorum. Artık bu saatten sonra gelecek takımın önemi yok. Zaten buraya kadar gelebildilerse ya çok kaliteli olan ve yıldızları olan bir takımdır, ya da çok formda olan, takım oyunu oynayan bir takımdır. İkiside zaten birbirinden daha zor. Fenerbahçe ile beraber çeyrek finale kalan takımların isimlerini yan yana yazınca zaten ortaya çıkıyor bütün herşey.

Türk Halkına bu başarıyı ve coşkuyu yaşatan Fenerbahçe'me çıktığı yolda sonsuz başarılar.. Önemli olan artık oynamadan kazanmak değil, buraya gelesiye kadar gösterdiği mücadele ile burayı hak ettiğini göstermesidir Fenerbahçe'nin.. İşallah bundan sonra çıta hiç düşmez ve amaçlar her sene daha fazla yükselir..

Yazının devamını okuyun...

Fenerbahçe'nin Çeyrek Finalde Rakibi..

0

Saat: 16:46 | Yazar: Burak Doğan


Uçarı, kendinden geçmiş derecede Fenerbahçeli olanların beklediği gibi oldu Sevilla - Fenerbahçe maçının sonucu.. Belkide futbolu fanatiklik derecesinde değilde, dikkatli şekilde izleyenler, Sevilla'nın son lig maçlarını dikkatlice gözleyenler, Dani Alves'in ve Capel'in son derece formda olduğunu bilerek Vederson ve Gökhan'ın yapacağı hatalardan çekiniyor, Kanoute ve Fabiano'nun o meşhur baskılarıyla Edu ve Lugano'yu bunaltıp hataya ve karta zorlayacağını düşünüyordu. Çünkü Sevilla bir çıkış yakalamış, İspanya'daki maçlarında 20 dakikalık tempoyla rakiplerini paramparça ediyor, 3'er 4'er atıyordu golleri son haftalarda. Fenerbahçe'ninde zayıf yanı defansıydı ve fanatik Fenerbahçeliler dışındaki taraftarlar beraberliğe razı, son 7 senede bir çok başarılı sonucu tarihe yazdırmış Galatasaray ve Beşiktaşlılar ise farklı mağlubiyetin düşündeydi..

Maç, %90'ın düşündüğü gibi başladı ve 10 dakikada 2-0 oldu. Ama kimsenin farketmediği bir şey vardı: Kötü oynayan takım değil, hatalar Volkan ve Selçuk'un bireysel hatalarıydı ve bu hataları yapanlar hiçbirşey olmamış gibi oyunlarına devam ediyordu.. Hatta bu pozisyonların üstüne, Gökhan ve Deivid beklenmedik şekilde kart bile görmüştü.. Mükemmel bir oyuuncu olduğu söylenen Capel, gerçekten kendisini "mükemmel" bir şekilde yere bırakıyordu ama önemli olan kısmı beceremiyordu: Gökhan'ı geçmek!

2-0 olduktan sonra yavaş yavaş Fenerbahçe akınlarını görmeye başladık. Burada bir açıklama yapayım. Sevilla, Arsenal'inde olduğu gruptan lider çıktı ve sahasında maç kaybetmedi. Ve her maçını kazanırken İngiltere Liderinide güzel bir şekilde dize getirdi. Fenerbahçe, 2-0 olduktan sonra sinmesi beklenirken tam tersine silkelendi, toparladı ve "karşımdaki rakip, benim oyunumdan daha iyi oynamıyor" felsefesini kafalarına işleyen Carlos & Zico ikilisini haklı çıkarırcasına sağlı sollu ataklara başladı ve golüde buldu.. İşte o anda herkes maçın bitmediğini anladı.. 3-1 olması bile hiçbir şeyi değiştirmedi çünkü herkes 1 golün yeteceğini biliyordu.

Dakika 60.. maç 3-1, Sevilla önce ve Fenerbahçe'nin gole ihtiyacı var. Kalecinin psikolojisi bozuk, devre arasındaki Zico gazıyla ayakta duruyor.. İlk devre bitmeden 1 dakika önce 2 tane top çizgiden çıkarılmış, golcüler bu gidişle top içeriye girmeyecek diye hayıflanmaya başlamış.. Alex'in kestiği toplarla tehlike yaratılmaya çalışılıyor. Ve o anda gelen değişiklik takımı kendine getiriyor. Uğur'un müthiş performansı ikili forvete dönünce dahada etkili oluyor, üzerine Gökhan da artık hücuma katılmaya başlıyor. Önemli nokta burada;

Fenerbahçe maçı bırakmıyor! Bu aralar Zico'nun ezberlemiş olduğu Selçuk - Semih değişikliği bu değişiklik aslında. Orta sahanın verimi düşüyor, forvete top taşımak Alex'e ve Aurelio'ya kalıyor ancak, orta sahaya Alex'in gelmesiyle etraf yol geçen hanına dönüyor. Ama o sırada Zico, pek kimsenin fark etmediği değişikliği oyunun içinde yapıyor.. Deivid'i orta alana sürüp, bütün kanadı Gökhan'a bırakıyor ve takım göbekten hücuma başlıyor. Gökhan kendi üstüne düşeni yaparken, Deivid 2 kişilik oynuyor,hem ortadan hücum edip hemde Capel'e nefes aldırmıyor Gökhanla beraber.. Baskı gol getiriyor ve Zico sakatlanmalardan doğan zorunlu değişikliklere kadar oyuna müdahale etmiyor, yani takımına o kadar güveniyor..

Ardından penaltılar.. Volkan'ın o yediği gollerden sonra penaltı kurtaracağını, kendi şansını kendisinin yaratacağını biliyorduk.. En azından ben çok iyi biliyordum ve öyle de oldu.. Tahmin ettiğim 4 penaltıcıdan sırasıyla sadece Edu şaştı, oda iyi vurmasına rağmen Palop'un mükemmel uzanmasıyla penaltıyı kaçırdı.. Volkan'ın performansı, bugüne kadar 1960larda bir Meksikalı kaleci tarafından 4 penaltı kurtarışı ve ünlü kaleci Higuita'nın 4 penaltı kurtarışın ardından tarihe yazılıyor, Şampiyonlar Ligi'ndeki en çok penaltı atışı kurtaran kaleci olarak.. Ve sonuç, Fenerbahçe İspanyol takımlarına karşı olan talihsizliğini yeniyor, Şampiyonlar Ligi'ndeki en iyi derecesini yakalıyor.. Peki şimdi ne olacak?

2. Yazıda az sonra..

Yazının devamını okuyun...

Yunan Dışişleri Bakanı Buyurdu Ki..

3

Saat: 15:24 | Yazar: Burak Doğan

Buna inanabiliyor musunuz? Yunanistan'ın Dışişleri Bakanı, bizim Dışişleri Bakanı ile toplantı yapıyor ve üstüne açıklama yapıyor: Türban sorunu çözümlenmeli.. Konuya hiç girizgah falan yapmayacağım.. Artık bunun ne girizgahı kaldı, ne düşüncesi, ne de akla fikre sığar bir tarafı.. Sizden birşey rica ediyorum.. Bu toplantının aynı gün ve aynı zamanda yapıldığını ama, Dora Bakoyanni'nin "Türban üniversitelere girmemeli, bu olayı artık kapatmalısınız" dediğini düşünmenizi..

Fikriniz ne şekilde gelişti? Böyle birşey olsaydı Yunanistanla uluslararası inanılmaz sorunlar ortaya çıkacağını bilmek çok zor değil. Yıllardır en büyük sorunlar yaşadığımız, her gün uçaklarımızı it dalaşına sürükleyen, bize Ege Denizi'nde neredeyse yüzme hakkı bile vermeyecek ülkenin Dışişleri Bakanı'nın nasıl bizim içişlerimize karışabileceğini sorgulardı her köşe yazarı değil mi?

Ya hala inanmak istemiyorum.. Yunanistan'ın Dora'sı gelmiş, türbana izin verilmeli diyor.. Hükümetten bunun üstüne sen nasıl karışırsın diye ses yükselmiyor, hatta tam tersine tık yok.. Çünkü tabiiki işlerine geliyor.. Aynı kadın, kalkıp bundan bir ay sonra, Ermeni Soykırımını tanıyın dese, ortalık yerle bir olmaz mı? Ya da en basitinden, Türbanı halledin çok haklısınız ama, sokmayın şu üniversitelere dese, şu anda gıkı çıkmayan hükümet neler yapar?

Ekümenlik konusu ortaya çıksa, istemediğimiz cümleleri kursa, yine sesi çıkmayacak mı bu hükümetin? Elbette çıkacak çünkü kuyruklarına basılmış olacak.. İstediklerini duyunca sus pus ses yok, bir kelime istedikleri gibi olmasın, nasıl ortaya çıkıyorlar delikanlı havalarıyla..

Bu hükümete en güzelini İzmir Halkı yapıyor. Geçende Başbakan İzmir'e gelmiş, en yaşlı kişileri ziyaret etmek için evlerine kadar gitmiş.. 105 yaşındaki ninemiz için Narlıdere'ye, 104 yaşındaki dedemiz içinde Göztepeye gitmiş.. Ve tepkileri canlı canlı görmüş..

Her gittiği evin sokağına geldiğinde tepkilerle karşılanmış Başbakan. Girdiği sokakların hepsine teker teker Türk Bayrakları, Atatürk Posterleri asılmış. Balkonlardan, İzmirliyiz Gavuruz, Böyle Mutluyuz diye bağırmışlar.. Güzel İzmirimizi "Gavur" olarak nitelemeyi seven Başbakan, bu tepkileri "görmemiş". Ama az kaldı, 1 sene sonra, bu tepkileri canlı canlı görecek.. Amaç İzmir, amaç Büyükşehirse, beklediği oyları alamayacak, bölmek istediği ilçeleri, bölse bile istediği sonucu alamayacak.. Gavur İzmir burası, kolay kolay pes etmez..

Yazının devamını okuyun...

Cumhuriyetinize Sahip Çıkın!

4

Saat: 15:12 | Yazar: Burak Doğan

Ben buralarda yokken, Cumhuriyet gazetesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, bir dizi yeni reklamı televizyonlara vermeye başlamış.. Gittikçe "Cumhuriyet Kadını" profilinden uzaklaşan kadınlarımızı bizlere çok kısa yoldan gösterip, yavaş yavaş değil, artık hızlıca ateşimizin arttığını gösteriyor.. Ve elbette sonuna kadar haklı.. İşte Cumhuriyet'in yayınladığı uyarı niteliğindeki reklamlar..




Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi'nde Gecenin Özeti

3

Saat: 12:38 | Yazar: Burak Doğan

Fenerbahçe Çeyrek Finalde..

Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale çıkacak 8 takımdan 4'ü Salı gecesi yapılan karşılaşmaların ardından belirlenirken, bunlardan biri de Fenerbahçe oldu..

Şampiyonlar Ligi'ndeki tek temsilcimiz Fenerbahçe, normal süresi 3-2'lik Sevilla üstünlüğü ile biten karşılaşmada, penaltı atışlarının ardından İspanyol ekibi eleyerek, adını çeyrek finale yazdırdı.

FC Barcelona sahasında konuk ettiği Celtic'i karşılaşmanın henüz 3. dakikasında Xavi'nin attığı golle 1-0 mağlup ederek toplamda aldığı 4-1'lik sonuçla adını çeyrek finale yazdıran ekip oldu.

Katalan ekibi gibi Manchester United da 1-0'lık galibiyet alırken, bu kez rakip Lyon, golün adı ise Cristiano Ronaldo'ydu. Premier Lig temsilcisi, 1-1'in rövanşında, Lyon'u konuk etmişti.

Üçüncü ekip ise golsüz beraberliğin ardından AC Milan'ı deplasmanda 2-0 yenen Arsenal oldu. Arsenal'e galibiyeti getiren golleri, 84. dakikada Fabregas ve uzatma dakikalarında Adebayor kaydetti.

Çarşamba gecesi yapılacak ve 11 Mart'ta yapılacak karşılaşmaların ardından son 4 takım belirlenecek.

ÇARŞAMBA
Schalke - Porto 1-0
AS Roma - Real Madrid 2-1
Olympiacos - Chelsea 0-0

11 MART
Liverpool - Inter 2-0


Fenerbahçe yorumları elbette az sonra..

Yazının devamını okuyun...

Yurdum İnsanı English Versiyon..

0

Saat: 09:58 | Yazar: Burak Doğan

Fazla söze ne hacet.. Sütü veren inek, herhalde hem az kilolu hem azcık yumuşak, hemde Türk'tü.. Daha başka bir açıklaması olamaz zaten..
Yazının devamını okuyun...

Fenerbahçe Guinness'e Aday!

0

Saat: 10:20 | Yazar: Burak Doğan

Sporla dolu haftaya, bir güzel haberle daha devam edelim.. Fenerbahçe, 100. yılı kapsamında, takımlarda ve bireysel sporlarda resmi olarak kazandığı kupa ve madalya sayısı ile Guinness rekorlar kitabına başvuruda bulunmuş. 1 SENE içerisinde kazanılmış kupa ve madalya sayısı tamı tamına 920! 100. yıla başlarken, hedefini "Her Branşta Şampiyonluk" olarak belirleyen Aziz Yıldırım, belki bu amacına tam olarak ulaşamadı ama, her branşta şampiyonluğa oynayan bir takım ortaya çıkarmayı başardı. Bu başarı, "Futbol" kulübü haline gelmiş Spor Kulüplerimize çok güzel bir şekilde verilmiş bir cevaptı.

920 kupa ve madalya, say say bitmez bence. Ama Fenerbahçe yönetimine inanmayacak halimizde yok:) Kulüpten yapılan açıklamada Fenerbahçe Tarih Müze ve Arşiv Kurulu Başkanı Dr. Sertaç Kayserilioğlu şu noktalara değinmiş;

Fenerbahçe Kulübü'nün Guinness'e yaptığı başvuru ile ilgili olarak Kayserilioğlu şunları söyedi:"Fenerbahçe Spor Kulübü'nün, 1 Ocak 2007 ile 31 Aralık 2007 tarihleri arasında yaşamış olduğu 100. yılında, faaliyet gösterdiği dokuz şubesince kazanılmış olan resmi kupa ve madalyaların sayısı, şubelerimizden gelen son bilgilerin ışığı altında son halini aldı ve bu sayı 920 olarak belirlendi. Bu bir senelik süre içinde, takım ve ferdi müsabakalarda tüm şubelerimizce kazanılan bu kupa ve madalyaların, 100. yılımızda bizleri gururlandırmasının yanı sıra, tarihe de altın harflerle ve kırılması güç bir rekor olarak geçmesi arzusuyla, bu tablonun Guinness'in Dünya Rekorları'na sunulması kararı alınmış ve kulübümüzce resmi müracaat yapılmıştır. Yapılan müracaatta;

Fenerbahçe Spor Kulübü adına Tarih Müze ve Arşiv Kurulu Başkanlığı olarak 'Bir spor kulübü bünyesi içindeki amatör şubelerince, 1 sene içerisinde resmi spor müsabakalarında almış olduğu toplam kupa ve madalyalarının, gerek "takım halinde" kazanılmış kupalar olarak ve gerekse de "ferdi olarak" kazanılmış madalyalar olarak, dünya üzerindeki tüm spor kulüpleri arasında, önce tüm zamanlar içinde, sonra da 100. yılını kutlayan spor kulüpleri arasında, Guinness Rekorlar Kitabı'na girebilmesine hak kazandığı konusuna ilişkin gerekli araştırmanın yapılması ve onayının verilmesi" istenmiştir. Kendi çabalarımızla yaptığımız araştırmamız sonucunda gözüken odur ki, kendi ülkemizde 100. yıllarını kutlamış Beşiktaş ve Galatasaray Spor Kulüpleri dahil, dünya yüzünde hiçbir spor kulübü 100. yılını kutlarken böylesi bir başarıya ulaşamamıştır. Hatta belki de tarihi boyunca. İşte; hizmet yılında 10. yılını dolduran sayın Başkan Aziz Yıldırım'a, böylesi başarılı olmuş bir başkana, bir kulübün sporcularının, böylesi rekorlar tarihine geçecek tüm kupa ve madalyalarından daha büyük bir ödül ne olabilirdi ki? Resmi Dergimizin geçen sayısında, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 100. yılında (01 Ocak 2007 ve 31 Aralık 2007 tarihleri arasındaki) tüm şubelerinde kazanmış olduğu kupa ve madalyaların dökümü, eksik bir sayı ile toplam 705 adet olarak verilmişti. Bu sayımızda, tarafımızdan yapılan araştırmaların ve bize ulaşan son ve nihai rakama ulaşan sayıların ışığı altında, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 100. yılında (01 Ocak 2007 ve 31 Aralık 2007 tarihleri arasındaki) tüm şubelerinde kazanmış olduğu kupa ve madalyaların dökümü olarak 920'ye ulaşan bu sayıyı, şubelerimize dağılış rakamları ile bilgilerinize sunuyoruz.

FenerbahçeSpor Kulübü tarafından 100.Yıl'da şubelere göre kazanılmış "Takım halinde" tüm kupalar:

(01 Ocak 2007 – 31 Aralık 2007)

Futbol: 11

Basketbol: 18

Voleybol: 12

Boks: 8

Atletizm: 5

Kürek: 12

Masa tenisi: 5

Yüzme: 36

TOPLAM: 107

Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından 100.Yıl'da şubelere göre kazanılmış "Ferdi" kupa ve madalyalar:

(01 Ocak 2007 – 31 Aralık 2007)

Boks: 154

Yelken: 239

Atletizm: 192

Masa tenisi: 5

Yüzme: 201

Kürek: 22

Toplam: 813

Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından 100.Yıl'da kazanılmış tüm kupa ve madalyalar toplamı:

(01 Ocak 2007 – 31 Aralık 2007)

Ferdi kupa ve madalyalar: 813

Takım halinde kazanılmış tüm kupalar: 107

TOPLAM: 920


Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalistleri Belli Oluyor

0

Saat: 10:11 | Yazar: Burak Doğan

Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalacak takımların belli olacağı 2. tur rövanş maçları biri dışında bu hafta oynanacak. İnter ile Liverpool arasındaki mücadelenin 11 Mart Salı günü oynanacağı açıklandı. Bunun nedeni de Milan ile aynı stadı kullanan İnter'in (San Siro - Guiseppe Meaza) yanı sıra aynı hafta Milan'ın da iç sahasında maçı olması.

Şampiyonlar Ligi'ndeki temsilcimiz Fenerbahçe, ilk maçta 3 - 2 yenerek tur için avantaj elde ettiği İspanya temsilcisi Sevilla ile yarın deplasmanda karşı karşıya gelecek.

Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalacak takımların belli olacağı rövanş maçlarının programı ve ilk maçlarda alınan sonuçlar şöyle;

4 Mart Salı
Sevilla (İspanya) - Fenerbahçe: İlk maç 2 - 3
Barcelona (İspanya) - Celtic (İskoçya): İlk maç 3 - 2
Manchester United (İngiltere) - Olympque Lyon (Fransa): 1 - 1
Milan (İtalya) - Arsenal (İngiltere): İlk maç 0 - 0

5 Mart Çarşamba
Porto (Portekiz) - Schalke 04 (Almanya): 0 - 1
Real Madrid (İspanya) - Roma (İtalya): 1 - 2
Chelsea (İngiltere) - Olympiacos (Yunanistan): 0 - 0

11 Mart Salı
İnter (İtalya) - Liverpool (İngiltere): 0 - 2 (Maç 11 Mart'ta)

Bu arada Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final ilk maçları 1 - 2 Nisar, rövanş maçları ise 9 Nisan Çarşamba günü yapılacak. Şampiyonlar Ligi çeyrek final eşleşmeleri ise bu hafta oynanacak maçlar sonrasında belli olacak.

Fenerbahçemize canı gönülden güveniyor, yurdumuza başarılı bir sonuçla döneceğine inanıyoruz. Haydi Fenerbahçem göster kendini..

Yazının devamını okuyun...

İzmir'de İlçeler Neden Değişiyor?

3

Saat: 09:45 | Yazar: Burak Doğan

Bu hafta Meclis’ten çıkacak Belediyeler Yasası, bazı illerin siyasi haritasını değiştirecek. Genel Kurul gündemindeki tasarıyla, nüfusu 2 binin altına düşen 863 belediye kapatılırken, 43 yeni ilçe de kurulacak.CHP’nin hesabına göre, AKP, bu yasayla İzmir’de CHP lehine 7-2’lik dağılımı bozmayı da hedefliyor. Yeni tasarıyla İzmir’de Bayraklı ve Karabağlar adıyla iki yeni ilçe kurulacak. CHP ağırlıklı Manavkuyu, Mansuroğlu ve Osmangazi de Bornova’dan alınıp Bayraklı’ya bağlandı.

HEDEF 5 BELEDİYE CHP’liler, bu hesapla AKP’nin Bayraklı ve Karabağlar ile Bornova’yı kazanabileceğini, dengenin kağıt üstünde 6 CHP, 5 AKP olarak şimdiden değiştirildiğini savunuyor. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol da, tasarının İçişleri Bakanlığı yerine AKP Genel Merkezi’nde hazırlandığını belirterek, “Merkez valileri de bu çalışmaya katıldı. 22 Temmuz’daki oy dağılımını önlerine alıp siyasi haritayı düzenlediler. Bu siyasi cinayettir” dedi.

Kaynak: Hürriyet


Şimdi bunu bir seçim oyunu değilde gereklilik olarak görenler, acaba ne yapılmak istendiğinin farkına vardı mı ki?? Bir açıklama yapmaya dahi gerek duymuyorum..
Yazının devamını okuyun...