Kazım Kanatlandı..

3

Saat: 14:25 | Yazar: Burak Doğan

Evet.. İnternetin her köşesinde gördüğünüz gibi, Kazım Kanat, yıllardır sürdürdüğü kanserle savaşına yenik düşmedi belki ama, bu savaşta öyle yaralar aldı ki, bünyesinin çok güçsüz kalması O'nu aramızda almak için bir neden oldu.. Hangi nedenle hastahanede olduğunu ve son düşüncelerini, hakkında söylemek istediğim 1-2 şeyden sonra kendi son yazısını yayınlayarak sizlere iletmek istiyorum..

Benim bildiğim Kazım Kanat, Türkiye'de oyanayan bütün futbolcuların soyadı ile beraber anılmasını sağlayarak bizlerin belleklerinde yer etti. Basketbolda (sanırım Murat Murathanoğlu başlatmıştı) ve diğer sporlarda bu yönde bir yapı var, biz neden adını soyadını söylemek yerine Büyük Mehmet, Küçük Mehmet diyoruz düşüncesinden yola çıkarak, bütün basında, yazılan yazılarda ve maç anlatımlarında bu yola başvurulmasını sağlamıştı. Bununla beraber, milli takımımıza yabancı uyruklu futbolcuların alınmasını en yüksek oktavdan muhalefet ederek mümkün olan her yerde dile getirdi. Marco Aurelio ile başlayan örneğin, diğer futbolcularda da süreceğini, haliyle kesinlikle bu uygulamanın yanlış olduğunu her platformda söyledi.. Ve söylediğinde de sonuna kadar haklıydı..

Bunlar sportif açıdan herkes tarafından bilinen gerçekleriydi Kazım Kanat'ın.. Birde herkesin takip ettiği fırtınalı yaşantısı vardı.. Bundan birkaç sene önce Kolon Kanseri teşhisi konulan Kazım Kanat, doktorların önerisi üzerine hastaneye bağlanmaktansa kendine göre " hayata bağlanarak" bir yelkenliye yerleşti Bodrum'da.. Ve bu kanseri yenebilen (ki bence galiptir insanlara verdiği güçle bu mağlup) ender insanlardan biriydi..

Son sözleri, kendi kelimeleri olsun diyerek yazısını yayınlamak istiyorum.. Zaten birçok şeyi içinde bulacaksınız yazının..


Hikâyenin sonu şöyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim için beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide geçirmeye başlamıştım ya... Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı açıp, keyif çattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri döndük. Hem kanser hem de zatürree olmuşum. Kanseri yendik! Zatürreede dalga geçtik! Ama... Aması şurada... Anlatayım... Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinç için yaptırdığım klimayı çalıştırdım, karşısında uyudum. Sonuç felaket! Bir süre sonra nefes alamaz, yürümekte zorluk çeker oldum. Oğlum Mesut'un yemin töreni için gittiğim Kars'ta yüksek rakımda kötü oldum. Hikâyenin şimdiki sonu şöyle; ciğerlerime klimadan dolayı virüsler girmiş, mantarlar oluşmuş. Sürekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara güzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilaçla yendim. Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam! Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır. Özel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. Şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (Benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan Genel Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir söz için bana düşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. İyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime söylemem! Öyle değil mi Öcal ağabey, Haşmet kardeş?

Yazının devamını okuyun...

Kanımızın Yetmemesi Kanımıza Dokunuyor

0

Saat: 15:46 | Yazar: Burak Doğan

Uzunca bir süre sonra işe yarar birşeyler yazmak gerçekten insanı rahatlatıyor.. Aslında gündem ile ilgili yazılası / söylenilesi çok şey var ama malesef zaman darlığından dolayı hiçbirine değinemiyorum.. Yoksa ne ülkemiz, ne Fenerbahçemiz ne de ekonomimiz postlarda görüldüğü kadar güllük gülistanlık değil..

1.000.000 kan verecek gönüllü arıyor Kızılay.. Gittikçe azalan stoklarımız, kaynağı sadece insan olan ve başka bir yolla elde edilemeyen kanın tekrar toplanabilmesi için başlatılmış bir kampanya bu. Dakika dahilinde sayı 200.244. Yani daha alınacak çok yol var.. Sadece %20'ye ulaşılabilmiş durumda.

Kampanyanın sitesi www.kanver.org. Bu adresten her türlü ayrıntıyı öğrenmeniz mümkün.. Haydi kan bağışına.. Yoksa korkuyor musunuz...
Yazının devamını okuyun...

Eşek Arısı Dediğin..

3

Saat: 11:47 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Sonuçları (İlk Hafta) ve Golleri

1

Saat: 13:39 | Yazar: Burak Doğan

Futbolda Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde ilk hafta mücadelesi (E), (F), (G) ve (H) gruplarında yapılan toplam 8 maçla sona erdi.

(G) Grubu'nda yer alan Fenerbahçe, FC Porto'ya deplasmanda 3-1 yenilerek ligdeki ilk haftayı puansız kapatırken, grubun diğer maçında Dinamo Kiev ile Arsenal 1-1 berabere kaldı.

Şampiyonlar Ligi'nde bugün oynan maçlarda alınan sonuçlar ve gollerin görüntüleri şu şekilde;

(E) GRUBU:
Manchester United-Villarreal: 0-0


Celtic-Aalborg: 0-0


(F) GRUBU:
Steaua Bükreş-Bayern Münih:0-1


Olympique Lyon-Fiorentina: 2-2


(G) GRUBU:
FC PORTO-FENERBAHÇE: 3-1





Dinamo Kiev-Arsenal: 1-1


(H) GRUBU:
Juventus-Zenit Petersburg:1-0


Real Madrid-BATE Borisov: 2-0

Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Grupları ve Golleri

0

Saat: 15:52 | Yazar: Burak Doğan

Dün akşam, Şampiyonlar Ligi Gruplarında 8 maç oynandı. Maçların sonuçlarını size teker teker anlatmaktansa, gollerin görüntülerini paylaşmayı tercih ediyorum.. Milliyet Video'da hepsi yayınlanmış, bizde hepsini izleyelim..






Yazının devamını okuyun...

Anne Baba Farkı

2

Saat: 14:45 | Yazar: Burak Doğan



Yazının devamını okuyun...

Son An!

0

Saat: 13:59 | Yazar: Burak Doğan

Çok sık duyduğumuz bir laf vardır kitaplarda, hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti diye.. Elbette filmlerde dizilerde de görürüz ama, kitaplardaki daha bir can alıcıdır, daha bir insanı düşündürür.. Hangi anlarda bu düşünce ortaya çıkar diye kafamızda kurgulamaya başlarız.. Şimdi ben sizle bir iki örnek paylaşayımda, yardımcı olur bundan sonra..
















Yazının devamını okuyun...

Öğrenci Evi Görüntüleri

5

Saat: 11:30 | Yazar: Burak Doğan

Öğrenci evi denildiğinde herkesin bir gülümseme oluşur suratında.. Kendi şehrinizin dışında yaşamamış olsanızda, illa ki dışarıdan sizin şehrinizde üniversite okumaya gelmiş arkadaşlarınız vardır ve onları evlerinde!! ziyaret etmişsinizdir.. O evlerin görüntüsü, her köşeden çıkartılan ayrı sonuçlar her zaman etkileyici olmuştur.. Bir kaç tanesini paylaşayım sizinle, sizinde anılarınız canlansın, üniversite yıllarınıza dönün.. Haa daha üniversite okumaya başlamayan kimse varsa, veya yeni kazandıysa da önündeki yıllarda bu görüntülere hazırlıklı olsun..:)











Yazının devamını okuyun...

Leman - Tayyip Erdoğan - Aydın Doğan

0

Saat: 15:34 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Neden?

2

Saat: 15:27 | Yazar: Burak Doğan

*Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
*Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
*Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
*Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
*Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
*Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
*Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
*Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor!
*Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
*Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
*Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
*Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
*Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?

Neden ha neden??
Yazının devamını okuyun...

Attığı Gole Sevinirken Ayağı Kırıldı

2

Saat: 15:24 | Yazar: Burak Doğan

David Beckham'ın transferiyle gündeme gelen Los Angeles Galaxy'nin hafta sonu oynadığı maçta ilginç bir olay meydana geldi.

Los Angeles Galaxy'nin Real Salt Lake ile karşı karşıya geldiği maçta gol atan Arjantinli oyuncu Fabian Espindola, attığı gole sevinirken ayağını kırdı. Üstelik attığı gol ofsayt gerekçesiyle iptal edildi. Espindola yaptığı açıklamada, başına gelen olaydan utanç duyduğunu söyledi.

Maçın 5. dakikasında gol atan eski Boca Juniorslı oyuncu sevincini orta sahada taklalar atarak gösterdi. Ancak oyuncunun sevinci kısa sürdü. Espindola, ayakları yere basınca sendelemeye başladı ve yardım ekiplerinin müdahalesi sonrası ayağını kırdığı anlaşılan oyuncuya bir kötü haber de hakemden geldi. Maçın hakemi oyuncunun attığı golün ofsayt olduğunu belirterek, golü iptal etti. Maç 2-2'lik beraberlikle sona erdi.

Altı hafta sahalardan uzak kalacağı açıklanan Arjantinli oyuncu, maç sonrası şu açıklamalarda bulundu:

"Başıma gelenlere inanamıyorum ve gerçekten çok utanç duyuyorum. Bir daha asla bir gole bu kadar sevinmeyeceğim. Daha önce binlerce kez saha içinde taklalar atmıştım, ama olacakları bilseydim asla böyle bir şey yapmazdım."



Kaynak: Milliyet
Yazının devamını okuyun...

HTC Touch Diamond - iPhone 3g İkilemi

3

Saat: 09:46 | Yazar: Burak Doğan

Artık telefonum ömrünü doldurdu.. Aslında kendisi tam olarak bir telefon değil PDA. i-mate k-jam kendisi. 28 ay kullandıktan sonra, her ne kadar sorunsuz olsada, ağırlığı, büyüklüğü, eski işletim sistemi kullanması (Windows Mobile 5) kasasının soyulmaya başlaması beni yeni bir telefon almaya itiyor.. Kendime 5 seçenek belirledim, seçenekleri 2'ye kadar indirdim. Bir tanesi iphone 3G, diğeri ise HTC Touch Diamond. iphone özelliklerini artık herkes ezberledi, milyon tane de video'su var etrafta. HTC'nin videosunu da buldum, sizle paylaşayım dedim.. Yol gösterin bana, artık karar verme zamanı.

Not: iPhone 26 Eylül'de geleceğine göre, çıkacağı fiyat karşısında direk olarak HTC'ye de yönelmem olası tabii ki:) Şu anda HTC'nin fiyatı 870$ + KDV...


Yazının devamını okuyun...

2008-2009'a Hazir Misiniz?

1

Saat: 15:44 | Yazar: Burak Doğan

Belki son yazılarım fazla Fenerbahçe ağırlıklı oldu ama, bu video ile sezonu açmak istiyorum Şampiyonlar Ligi'ne.. Video'yu No Pain No Gain'de gördüm, inanılmaz beğendim, paylaşmak istedim.. Deivid'in Chelsea'ye golünü bende daha önce bu açıdan görmemiştim.. Gerçekten inanılmaz.. İzleyin, tüyleriniz diken diken olmazsa, Fenerbahçeliliğinizden şüphe edin..


Yazının devamını okuyun...

İbrahim Kutluay İTÜ'de

1

Saat: 10:17 | Yazar: Burak Doğan


Evet aslında ilk duyduğumda inanamadım.. Her ne kadar yaşı ilerlemiş olsa da, her ne kadar Fenerbahçe iyi transferler yapmış olsa da, İbrahim Kutluay tekrar ülkemizde basketbol oynamaya başlayacaksa, bunun adresi Fenerbahçe olmalıydı. Bu düşüncemi desteklediğim nokta ise, her zaman takımda yüreğiyle, isteğiyle, oynadığı takımının taraftarı olmasının getirdiği hırsla çabalayan oyunculara ihtiyaç olduğunu düşünmem.. Fenerbahçe futbol takımında bu eksikliği Tuncay gittikten sonra nasıl yaşıyorsak, basketbol takımında da bir o kadar yaşıyoruz diye düşünüyorum. Yıllarını Fenerbahçe'ye vermiş, bundan daha da önemlisi, Fenerbahçeliliği herkes tarafından bilinen İbrahim Kutluay'ın hem tecrübesinden yararlanabilmek için, hem de gelecekte Fenerbahçe yapısı içerisinde bulunabilmesi için son senelerini Fenerbahçe'de geçirmeliydi diye düşünüyorum.

Fenerbahçe'nin kendisiyle anlaşmamasının nedenleri arasında kişisel olaylar olabilir, yapılan ufak tefek yanlışlar olabilir bunu biz bilemeyiz. Ama böyle bir Fenerbahçeli'nin, basketbol hayatının sonlarına yaklaşmışken, kendi takımı tarafından istenmemesi gerçekten çok iç burkucu.. O'nun ne derece Fenerbahçeli olduğunu anlamamız için, Papazın Çayırı Blogunda, Hakan Artış'ın yazısını okumanız sizin için yeterli olucaktır.. Kaynak burası, ama ben dayanamayım, sayfanın ilerleyen kısmında bu mükemmel yazıyı paylaşmak istiyorum..

İki yıl önce yazdığım “İbrahim Kutluay Gerçeği” yazımı yayınlamak bugüne nasipmiş... Fenerbahçe’de genel menajerlik görevi üstlendiğim yıllarda İbrahim’le ilgili çok hoş anılar yaşadım. İstedim ki gerçekten yaşanan bu değerli anılar bende saklı kalmasın. İstedim ki onun nasıl bir sporcu olduğu ve gerçek bir Fenerbahçeli olduğu artık bilinsin... Çalışkan, başarılı, efendi, dürüst, yakışıklı, alçakgönüllü, lider, bırakın kendi takım taraftarını, rakip takım taraftarlarının bile sevdiği, milyonlarca minik basketbolcu adayının kendisine örnek aldığı, ay yıldızlı takımın dev adamı ve Fenerbahçe’nin yaşayan efsane basketbolcusu İbrahim Kutluay.

Bir gün İbrahim odama geldi, kapıyı kilitledi ve “Hakan ağabey bir televizyon kanalından ve reklamlardan kulübe gelecek ödemelerde bir gecikme olacakmış bize yapılacak ödemeler bizler için çok önemli değil ama bu haftaki Galatasaray maçı öncesi Amerikalı oyunculara ödeme yapılmaması problem yaratabilir. Bu parayı ben sana versem ( 100.000 dolar) sende bu parayı resmi yoldan onlara ödesen, ayrıca bu olay da ikimizin arasında kalsa olur mu?” demesiyle boğazımda bir şeyler düğümlenmişti, yutkunamıyordum bile, aniden bütün benliğimi titreten bir ürperti ile sarsıldım, gözlerim dolu dolu olmuştu ki birden kendimi toparlayarak ayağa kalktım. O Fenerbahçesine 12 yaşında gelmiş, Fenerbahçe’nin gerçek Fenerbahçe’li sporcusuydu onunla gurur duydum, kucaklayarak yanaklarından öptüm ve bu işi en kısa yoldan halledeceğime dair ona söz verdim. Bende uğraşlarım başarısızlıkla sonuçlanınca yabancı oyuncuları odama çağırdım o zamanki antrenör Murat Özgül ve yardımcısı Devrim Kıvanç’la birlikte onlara takım arkadaşlarının ne düşündüklerini, ne yapmak istediklerini ve fedakarlıklarını anlattık. Onlar da gıkları bile çıkmadan kırk yıllık Fenerbahçe’li gibi maça çıkıp oynadılar. Maç sonunda da Galatasaray galibiyetini taraftarlarına armağan ettiler. O gün bugündür İbrahim’in Fenerbahçelilik ruhunu taşımayan sporculara örnek teşkil ettiğine inanırım.

Hırvat takımıyla deplasmanda şampiyonlar ligi maçı oynuyorduk ki maçın tam 5. dakikasında İbo kaşının üstüne aldığı dirsek darbesiyle sırt üstü yere devrildi, bir anda İbonun çevresi kan gölüne dönüşmüştü . Doktor ve ben onu soyunma odasına götürdüğümüzde odanın zemini kandan kurban bayramı görüntülerini aratmıyordu, sadece İbrahim’in “Haydi doktor elini çabuk tut dik artık şurayı, haydi Hakan ağabey çabuk olun arkadaşlarımın bana ihtiyaçları var hemen sahaya dönmek zorundayım” feryatları odada yankılanırken ben onun bacaklarını sıkı sıkıya tutarken, o da eline geçirdiği havlu parçasını ağzına sokarak dişleri ile havluyu sıkıştırıp bir nebze olsun acıdan kurtulurken, benim o günkü tabirimle doktor onu canlı canlı dikti. İbo kafası sargılı tek gözünün yarısı kapanmış, şişmiş ve morarmış bir şekilde adına destanlar yazılmış büyük Türk kahramanı Ulubatlı Hasan edasıyla oyuna girerken bile formasındaki kan lekelerini bana gösterip “Hakan ağabey sarı formama kırmızı karıştı kızmazsın değil mi ?” Esprisini, maçın bitiş düdüğü ile birlikte attığı 43 sayısını, taşıdığı o kutsal formanın renk aşkı ve gururuyla arkadaşlarının omuzlarında soyunma odasına uğurlanışındaki mahcup ama gururlu başı dik binlerce Yugoslav taraftarın bile dakikalarca ayakta alkışladığı anını hiç ama hiç unutamam...Fenerbahçelilik ruhu bu olsa gerek diye düşünürüm, ama KARAR sizin!!

İbrahim’in özellikleri, yetenekleri, yaptıklarını anlatmak için sayfalar yetmez ama birkaç küçük hatırlatmanın da yararlı olacağını düşünüyorum. Fenerbahçe’de yıldız oyuncu olduktan sonra bile hiçbir zaman şımarmadı, aksine alçak gönüllüğü ve yardım severliği hiç mi hiç bırakmadı. Takımın genç oyuncularına maddi manevi destek olur, cep telefonu olmayana cep telefonu hediye eder, Anadolu’dan basketbol oynamaya Fenerbahçe’ye gelmiş bir çok genç sporcuya gıda, giyecek ve eğitim konularında destek verir. Ezeli rakiplerle olan maçlar öncesi takım arkadaşları için moral yemekleri verir, onları motive etmek için kendi bütçesinden özel primler verir. Kazanılan maçlar sonrası ise kesinlikle takıma kutlama yemekleri düzenler. Ayrıca da takımın her zaman lideridir, takım içindeki birçok sorun menajere ve yönetime gitmeden İbo tarafından çözülür. Takım deplasmana giderken tüm oyuncular otobüsteki veya uçaktaki koltuğunun çevresinde toplanır. Çünkü şarkıları, bilgi yarışmaları, bilmece ve bulmacaları, ezeli rakiplere bestelediği tezahüratları, esprileriyle her seyahatte eğlence, renk ve moralle takıma neşe ve motivasyon sağlar.

İbrahim hiçbir zaman konuşmadı, o karalandığı gibi kimseyi karalamadı, terbiyesizlikle ve beceriksizlikle suçlamadı. “Hedefleri büyük olan takımda oynamak istiyorum” demeciyle gizli isyan rüzgarları estirip taraftara küçük uyarılar da bulunmaya çalıştı, fakat o da aleyhine kullanıldı. İbo sadece Fenerbahçe’nin Fenerbahçe’ye yakışmayacağı bir takım kurduğunu, Fenerbahçe’nin hedefi olmadığını lig sonunda ki dokuzunculuğunu önceden taraftara yansıtmak istiyordu, haber veriyordu sanki, ama alıştığı sevgiyi, ilgiyi, dostluğu, desteği, yakınında da ona sahip çıkacak ve kucak açacak birilerini yanında bulamayınca da açık bırakılan pencereden üzgün ve sessizce kalbi ve kanadı kırık uçtu gitti gurbete yavru kanaryamız. Bazen düşünürüm keşke o yıllar futbolcu Baliç’e sunulan sevginin, ilginin ve değerin küçücük bir parçasından yoksun bırakılmasaydı diye!!! Onun suçu Fenerbahçe’nin öz be öz çocuğumu olmasıydı ?

O şimdi yıllarca savaştığımız halkın kahramanı ilan edildi, Fenerbahçe forması giymiş Yunanlı taraftarların desteğinde AEK takımına Yunanistan’ın en büyük kupasını kazandırıyor, Yunanistan dış işleri bakanı Papandreu’nun elinden barış elçisi ödülünü alıyor. Abdi ipekçi dostluk ve barış ödülüne layık görülüyor. Ardından Yunanistan’ın en ünlü takımı Panathinaikos’a transfer oluyor. (İki gün önce de, Avrupa’nın en büyük kupasını İtalya’nın ünlü takımı Kinder potasına attığı 22 sayı ile Yunanistan’ın Panathinaikos takımına kazandırdı.) Ama o hala bana telefonda büyük keyif ve zevkle 15 bin kişilik salonda Yunanlı taraftarların coşkuyla salladıkları sarı lacivert bayraklardan ve giydikleri Fenerbahçe formasından, Galatasaray’la bir ölçüde şampiyonluğu belirleyecek lig maçında Saraçoğlu mabedinde takımının yanında olacağından bahsediyor. Bizim alt yapımızdan yetiştirdiğimiz değerimize başkaları daha fazla değer veriyor. Çünkü bizler kendi değerlerimize sahip çıkmıyoruz. İbrahim Kutluay gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan ve onunla yaşayan değerler kolay yetişmiyor.

25 milyon taraftarı ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan Fenerbahçemizin yöneticilerine son kez sesleniyorum “Özlüyorum onun Fenerbahçelilik ruhunu, Fenerbahçe sevgisini, her sayıdan sonra yumruklarını sıkıp tribünlerin önüne gelişini, sevincini, coşkusunu, zafer naralarını, taraflarla kucaklaşmasını, ama o yok artık...”

Onun gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan, renklerine aşık, kulübü için her türlü fedakarlığı yapan, Fenerbahçe’nin alt yapısından yetişmiş, Milli takımımızın gururu, Türk basketbolunun yıldızı, Avrupa sayı kralı oyuncumuzla aynı formayı kuşanmanın ve aynı renkler altında onun menajerliğini yapmış olmanın gururunu taşıyorum. Onunla ilgili yazacak daha çok şey var ama şimdilik gerçekler için birkaç küçük anının sizler için aydınlatıcı olduğuna inanıyorum... Ama yine de karar sizin!!!

Her duyduğunuza inanmayın, gerçekler anıların içinde saklıdır.

Hakan Artış

Yazının devamını okuyun...

Facebook'ta Grup Nasil Silinir?

18

Saat: 09:26 | Yazar: Burak Doğan


Bildiğiniz gibi, Facebook her türlü sosyal iletişimimizi arttırdı, milyon tane insanla tekrar buluşmamızı, kişi listemize eklememizi sağladı. Hatta bizde duramadık, kişi listemize eklemekle kalmadık, kalktık gruplar kurduk, insanları burada topladık. Ancak bir süre sonra, yarattığımız grupların bazıları işlevlerini yitirdi ve güncelliği kalmamaya başladı. İşte sorunumuzda burda başlıyor. Şayet bir grubun sahibi veya adminiyseniz ve artık o grubun işlevini yitirdiğini düşünüyorsanız, kalkıp o grubu silmek istediğinizde dağ gibi bir sorun kucağınızda: Grup sil seçeneği yok!

Yapmanız gereken ise Facebook tarafından kısa yoldan açıklanmış. Diyorlar ki: Sistemimiz, boş olan grupları otomatik olarak silmektedir. Bir grubu silmenin en iyi yolu, önce üyeleri teker teker gruptan kaldırmak, sonrada kendinizi kaldırmaktır. Bir süre sonra sistem, kendiliğinden grubu silecektir.. Buyrun işte size çözüm..
Yazının devamını okuyun...

Ben Yokken..

0

Saat: 10:28 | Yazar: Burak Doğan

Daha öncede belirttiğim gibi bir süredir yoktum ortalarda.. Tatil dediğin yorgunluk olmadan olmazmış misali, yorulup geldim.. Blogumu özlemişim, yorum yazmayı, yazı yazmayı, yorum onaylamayı, başlık aramayı özlemişim, o durumdayım. Her ne kadar iş yoğunluğu beni sarmış olsada eksikliğimden dolayı, yinede dayanamadım, RSS Reader'ımdaki 800 yazıyı az önce incelemeyi tamamladım. Bunun içinde, aynı tatile çıkmadan önce yaptığım gibi sizlerle paylaşmak istediğim yazılar vardı, dayanamadım, ben okudum, sizde okumadan kalmayın diye buraya sıralıyorum;

Rıdvan'ın ne kadar oyunu yaşayarak yorumlayan bir efsane olduğunu hepimiz iyi biliriz.. Avrupa Şampiyonasını Lig TV'den değilde, TRT'den izlemek zorunda kalmıştım.. Ve Volkan'ın kırmızı kart gördüğü pozisyondaki yorumlarını dinleyememiştim.. Capitcao Grande kendi yazısında bu görüntüyü paylaşmış, bende sizinle paylaşıyorum..



Uche Okechukwu, kendi blogunda, Fenerbahçe'nin 105 golle şampiyon olduğu efsane yılda, 100. Golün videosunu yayınlamış.. Linki burada..


Milan Baros hakkında da iki yazı yazılmış.. Bir tanesi, Haşmet Babaoğlu'nun Kezman transfer edildiğinde yaptığı yorumları Baros transferinde yapıp yapmayacağı.. Çünkü Baros'ta daha önce ırkçı hareketleriyle soruşturmalar geçirmişti. Fotoğraf herşeyi açıklıyor zaten.. Yalnız bu fotoğraftan daha vahimide var. Öncelikle bir istatistiği verelim. Kupa6 adlı sitede, Baros'un bir istatistiğinden söz edilmiş:) Link burada, önemli cümle ise tırnak içinde..

"Galatasaray’ın 7 milyon avro bonservis ücreti ile Lyon’dan transfer ettiği Milan Baros, 2008 yılında oynadığı resmi müsabakalarda ”0” sıfır çekerek, geçtiğimiz sezon Kayserispor forması giyen ve şu anda Bursaspor forması giyen çıktığı müsabakalarda toplam ”5” gol atan Kaleci Dimitar İvankov’un gerisinde kalmayı başardı. Transfer öncesinde Türkiye’de bu sezon yapılmış olan tüm transferleri gölgede bırakacaklarını belirten GS Yönetimi’ni yapmış oldukları bu transferi bizlerde hayretler içerinde takip ettik. Son 3 sezonda iki oyuncunun attıkları gol sayısı toplamı 16 (on altı)."

Ardından Baros hakkındaki son yorum ve fotoğrafta, No Pain, No Gain'den geliyor:

Baros'un biraz alkole düşkünlüğünden bahsediyor kendisi: Alkol'ü fazla kaçırınca bakın ne hale geliyormuş Milan Baros!


Yazının devamını okuyun...

Ümit Özat Ölümden Dönmüş!

1

Saat: 15:39 | Yazar: Burak Doğan

Bir süredir şehir dışında olduğumdan, ne blogları takip edebildim, ne de birşeyler karalayabildim.. Duyabildiğim haberlerin en önemli 2 tanesi ABD - Rusya'nın 2. Soğuk savaş eşiğine gelmesi ve Ümit Özat'ın kalp krizi geçirmesiydi.. Sadece kulak dolgunluğu olarak gelmişti haberler, çok uzaktım hepsinden. Az önce, Ümit Özat'ın kalp krizi geçirdiğini değilde, dilinin boğazına kaçtığını öğrendim. Video'sunu izlerken resmen her tarafım uyuştu. Allahtan sağ salim evine dönmüş.. İzlemek isteyenler içinde buraya koymak istedim..


Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Grupları

0

Saat: 13:59 | Yazar: Burak Doğan


Ben, bildiğiniz gibi 10 günlük tatildeyken, Fenerbahçe'nin bu seneki başarısını tekrarlayacağına inandığım Şampiyonlar Ligi Grupları'nın kuraları çekilmiş. Real Madrid, Juventus, Zenit ve Bate gibi bir ölüm grubu varken 4. torba için, Fenerbahçe'nin grubu çokda zor görünmüyor. Bununla beraber, sanırım herkeste bir mutluluk, bir bekleyiş var.. Fenerbahçe ile beraber, buyrun bütün grupların içeriklerine bir göz atalım;


A GRUBU
Chelsea
Roma
Bordeaux
Cluj

B GRUBU
Inter
Werder Bremen
Panatinahikos
Anorthosis

C GRUBU
Barcelona
S. Lisbon
Basel
Schaktar Donetks

D GRUBU
Liverpool
PSV
Marsilya
Atletico Madrid

E GRUBU
Manchester United
Villarreal
Celtic
Aalborg

F GRUBU
Lyon
Bayern Münich
S. Bükreş
Fiorentina

G GRUBU
Arsenal
Porto
Fenerbahçe
Dinamo Kiev

H GRUBU
Real Madrid
Juventus
Zenit
Bate

Fenerbahçe'nin ilk maçı deplasmanda Porto ile. Ardından sırasıyla Dinamo Kiev ve Arsenal ile içeride oynayan takımımız, 4. maçını Arsenal deplasmanında, 5. maçını evinde Porto ile, son maçını ise Dinamo Kiev deplasmanında oynayacak.. Fikstürde avantajli gibi Fenerbahçe için. Sadece Dinamo Kiev maçının çok soğuklara denk gelmesi kötü olmuş.. Tabiiki Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmak isteyen Fenerbahçe'nin bu gruptan başarıyla çıkması lazım. Hele bugün, Quaresma'yı İnter'in aldığını duyduktan sonra..

Edit:

17 Eylül / Porto-Fenerbahçe

30 Eylül / Fenerbahçe- D.Kiev

21 Ekim / Fenerbahçe-Arsenal

5 Kasım / Arsenal-Fenerbahçe

25 Kasım / Fenerbahçe-Porto

10 Aralık / D.Kiev-Fenerbahçe


Yazının devamını okuyun...