Hayat Bu Kadar Yavaş Olsa..

0

Saat: 13:21 | Yazar: Burak Doğan

Sizlerle paylaştığım bu video ile burada karşılaştım.. Çok etkilendim, izlemeye doyamadım.. Hayat bu kadar yavaş olsa, çok daha güzelleşir miydi, çok daha sıkar mıydı adamı.. Söylenecek bir sürü şey bulunabilir bence bunun üstüne.. Önce izleyin, canınız isterse aklınıza gelenleri paylaşın..


Yazının devamını okuyun...

Kasim Ayi Dert Ayi..

2

Saat: 10:42 | Yazar: Burak Doğan



Sosyal Sorumluluk Projesi...

Kaynak: Ben Fenerbahçeliyim..
Yazının devamını okuyun...

Alkol Alımına Bağlı Hastalıklar, Nedenleri, Çözümleri

3

Saat: 11:14 | Yazar: Burak Doğan

Yüksek alkol alımı, bazı durumlarda herkesi zora sokabiliyor.. Bu anonim yazıda, bu durumlardan nasıl kurtulabileceğimizi güzel bir dille açıklamışlar, bende sizinle paylaşıyorum..:)

Belirti: Ayağınız ıslak ve soğuk.
Sebep: Kadeh yanlış acıyla tutuluyor.
Çözüm: Kadehin ağzını yukarıya gelinceye kadar çevirin.

------------------------------

Belirti: Önünüzdeki duvarda avizeler var.
Sebep: Zeminde yatıyorsunuz.
Çözüm: Vücudunuzu zemine 90° acı yapacak şekilde konumlandırın.

-------------------------------------------

Belirti: Zemin bulanık görünüyor.
Sebep: Boş bir kadehe bakıyorsunuz.
Çözüm: Hemen kadehi sevdiğiniz bir içecekle doldurun.

----------------------------------------

Belirti: Zemin hareket ediyor.
Sebep: Sürükleniyorsunuz.
Çözüm: En azından sizi nereye götürdüklerini sorun.

------------------------------------------

Belirti: Ne zaman birisi konuşsa kulağınız yankı yapıyor.
Sebep: Kulağınızı kadehe sokmuşsunuz.
Çözüm: Kendinizi maskara yapmayı bırakın!

------------------------------------------

Belirti: Oda sallanıyor, herkes beyaz giyinmiş ve muzik sanki tekrar edip
duruyor.
Sebep: Ambulanstasınız.
Çözüm: Hareket etmeyin. Uzmanlar gereğini yapar.

----------------------------------

Belirti: Babanız ve kardeşleriniz yabancı gibi bakıyor.
Sebep: Yanlış evdesiniz.
Çözüm: Evinizin yolunu sorun.

Yazının devamını okuyun...

Şu Anda İstanbulda Olmak Vardı Anasını Satayım..

0

Saat: 08:38 | Yazar: Burak Doğan

İşsiz güçsüz bir şekilde ama.. Teşvikiye House Cafe'de saatlerce oturup, o gitsin bu gelsin şeklinde geçirilecek zamanlar:) İzmir'de Sir winston'da 5 YTL olan çay, The House Café'de 3 YTL.. Duysun İzmirliler..


Yazının devamını okuyun...

Hatıralar Sarmış Dört Bir Yanımı..

6

Saat: 10:22 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Kopyala - Yapıştır

1

Saat: 16:14 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Tartışın da Görelim

0

Saat: 10:11 | Yazar: Burak Doğan

"Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Madde 3: Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Milli marşı ’İstiklal Marşı’dır.

Başkenti Ankara’dır.

Madde 4: Anayasa’nın (1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddeleri) değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

Bunu tartışacaklarmış... Haydi tartışında neler oluyor bir görelim. Bu kadarda değil artık. bir dakika bir dakika. Neyi tartışabilirler ki?

Sıradan gidelim:

Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir. - Bunu tartışamazlar.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. - 3. virgülün sonuna kadar, yani insan haklarına saygılı bölümüne kadar sorun yoktur. Sorun muhtemelen sonrasıdır. Yani, Atatürk milliyetçiliğine bağlı!! demokratik!! laik!!!!!!! ve sosyal!! bir hukuk devletidir. Burayı açalım.

Atatürk Milliyetçiliği ile mi sorunu olabilir sevgili tartışma sever kişiliklerin yoksa demokratik ve laik hukuk devleti olmamızla mı ne dersiniz? Yoksa ikisiyle birden mi.. Ya da acaba, etrafı ne kadar karıştırırsak o kadar iyi, ağzımıza ne gelirse söylüyoruz oyunu mu yapıyorlar bizi kendimizden geçirmek için.. İnanılacak gibi değil..

Madde 3: Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Milli marşı ’İstiklal Marşı’dır.

Başkenti Ankara’dır. - Herhalde bununlada sorunları yoktur. Sorun 2. maddede.. Onu krucalamak, zırvalamak, oynamak, insanların bam tellerine basmak istiyorlar.. Bu kadarda cüretkar olabilirler mi? Anayasa'nın "Değiştirilmesi Teklif Bile Edilemez Maddelerinin" tartışmaya açılması ne demek..

Neden hiçbir yerden ses çıkmıyor...

Yazının devamını okuyun...

Can Dündar'a Cevap

3

Saat: 13:06 | Yazar: Burak Doğan


Sayın Can Dündar,

Ben Bilkent Universitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde yüksek lisans yapmakta olan bir oğrenciyim. Adım Ateş Akaydın.

Atatürk ille ilgili yaptığınız belgeseli üzülerek söylüyorum hiç beğenmedim. Özetle belgeselde rahatsız olduğum konular şunlar:

Öncelikle, Vahdettin'in Atatürk'ü bilinçli olarak vatanı kurtarması için Samsun'a gönderdiği konusundaki iddia halen tartışılan,temelsiz ve açık söyleyim Fethullah taraftarları ve Osmanlı sevdalıları tarafindan sıklıkla dile getirilen bir görüştür. Böyle bir konuya belgeselinizin son derece taraflı yaklaşması kanımca çok üzücüdür. Bilakis Vahdettin Atatürk için tutuklama ve idam kararı çıkartılmasına ön ayak olmuş biridir.

İkinci olarak, Mustafa Kemal'i Atatürk yapan ve en büyük savaşlardan biri Çanakkale savaşına son derece az yer verilirken, Atatürk'ün özel hayatına, özellikle Madame Corinne'e yazdığı mektuplara gereksiz derecede çok yer verilmiştir.

Belgeselinizde Atatürk'ün yüksek idealleri ve amaçları etrafında şekillenmek yerine, Atatürk'ün aldığı - ve kanımca alınması Cumhuriyetimiz için hayati zorunluluk teşkil eden - kimi kararları Atatürk'ün kişiliğine zarar verecek şekilde kullanmanız kabul edilemez. Özellikle Atatürk'ün Ankara Meclisinin açılması sırasında takiyye yaptığını ima eder şekildeki açıklamalarınız, Atatürk'ün Lenin kozunu oynadığını dile getirirken üstüne vura vura ;müslüman ve komunist yoldaşlarım; şeklinde ifadelerin geçtiği gazete kupürlerine özellikle yer vermeniz, üslup açısından çok üzücüdür ve kullandığınız ifadeler de Atatürk'ümüzü dinsiz bir komunist gibi göstermektedir. Bu olaylar ile ilgili gerçekler, maksatlar ve yöntemler ayırt edilebilir şekilde ve düzgün bir üslup ile sunulabilirdi ama siz bundan gördüğüm kadarıyla kaçınmışsınız.

Atatürk'ün not defterindeki, kendisinin iktidara gelmesi halinde bir darbe ile ve zorla sistemi baştan aşağıya değiştireceği konusundaki ifadelerin pek çok kere vurgulanmış olması,Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının liderleri ve silah arkadaslarını idama göndermiş olması ya da onları bastırmış olması, Mussolini'nin ressamına bir portresini yaptırmış olmasına ve ressamın yorumlarına özellikle yer verilmesi ve Avrupada kimi gazeteler tarafından bir diktatör olarak nitelendirilmesine özellikle yer verilmiş olması bence Atatürk'ün kişiliğine hakarettir. Yine aynı dönemdeki gazeteler Atatürk'ün dünya tarihinde bin yılda bir görülen bir dahi olduğunu beyan etmektedir. Ve sizin çalışmanız, Atatürk'ün bütün dünyanın kabul ettiği bir dahi ve gerçek bir lider olduğunu adeta saklamak ister biçimde seçilmiş gazete küpurleriyle doludur. Bunlar Atatürk'ümüzü sanki bir diktator gibi göstermektedir! Size soruyorum sayın Dündar siz Şeriatla ve Faşizmle yönetilen bir ülkede Cumhuriyeti getirmeyi başaran, kadınları sosyal hayata katan, nerdeyse hiç okuma yazma bilmeyen bir halkı 10 sene gibi kısa bir surede okuma yazma bilir hale getiren kaç tane diktatör gördünüz? Medeniyet için gerekli yol ve yordamları lütfen diktatörlukle karıştırmayınız. Siz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının irticai faliyetlerinden bahsettiniz mi? Kubilay olayından ve Atatürk'e gönlünü vermiş diğer kemalistlerden bahsettiniz mi? Gerçekten bir diktatörluk ve faşizm örneği görmek istiyorsanız lütfen bir İran'a bakın bir Mısır'a bakın, Afganistan'a, Pakistan'a bakın. Ve hatta hatta özellikle AKP iktidariyla birlikte son dönem Türkiye'sine bakın.

Hele hele Türkiyemizde Ergenekon gibi eşi kara çarşaflı ve kendisi imam hatipli olan ve adı yolsuzluklara bulaşmış bir savcının yönettiği bir dava varken, Atatürk'cü düşünce derneğinin üyeleri, profesorler, emekli komutanlar, Cumhuriyet gazetesi yazarları, Cumhuriyet mitinglerini organize edenler, Cumhuriyetle yaşıt olan insanlar ve halkın bilinçlenmesine gerçekten yardım eden insanlar haklarındaki suçlama bile netlik kazanmadan ve onlara bildirilmeden tutuklanırken, ceza evlerinde ölüme terkedilirken ve DARBECILIKLE suçlanirken, sizin çıkıp da Atatürk'e DARBECI demeniz iğrenç ve acıklı bir benzetme olsa gerek!

Türkiye'nin her gün PKK terörü yüzünden şehit verdiği günümüzde, ülke iç savaşın ve bölünmenin eşiğine gelmişken, o kadar saçmalıkla doldurduğunuz belgeselinizin arasında sanki çok gerek varmış gibi 'Atatürk de kürtlere özerklik verilmesi ile ilgili konusmuştu' gibi ifadeler kullanıyor olmanız yangına benzinle gitmek demek değil de nedir sayın Dündar? Sizin belgeseliniz vizyona girdiği sırada farkındamısınız ki mecliste DTPliler güzelim ülkemi 25 parcaya bölebilmek için uğraşmaktaydı?

Atatürk'ün günde bir şişe rakı bitiren, sarhoş ve yalnız bir adam olarak nitelenmiş olması ve devletin onemli meselelerinin tartışıldığı ve Cumhuriyetin coşkusunun yaşandığı Atatürk'ün sofrasının bayağı ve sıkıcı olarak gösterilmesi de ayrı bir konu...

Sayın Sureyya Ciliv'in ve Turkcell'in sponsorluğunuzu yapmaktan vazgeçmiş olmasına şaşmamak gerek. Zaten bu karar bile nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızı işin en başından haber vermişti. Zaten size olsa olsa 'Bizim Üniversitemizde Atatürk'ü bile eleştirebilirsiniz' diyen vakıf üniversiteleri sponsor olabilirdi ve oldu.

Sonuç olarak ben bu belgeseli izledikten sonra sizi gerçekten cok ayıpladım. Siz benim eskiden tanıdığım Can Dündar olmaktan çıkmışsınız. Bu yapım kanımca sadece iki maksatla yapılmış olabilir diye düşünüyorum. Ya siz Cumhuriyet'in ve Kemalizm'in ilkelerine ters düşüp fethullahcıların, yobazların ve bölücülerin ekmeğine yağ sürer bir hale geldiniz ya da entellektüel anlamda Turkiye'de vatan sevdasını, Atatürk sevdasını yitirmiş kimi sanatcılar ve yazarlar gibi doğru bilinen ve kabul edilen değerlere radikal ve uygunsuz bir şekilde ters düşüyor olmanın sanat olduğunu düşünmeye başladınız. Şahsen ben Turkiyenin ikinci bir Orhan Pamuk'a ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum.

Şayet size Atatürk'ümüze diktator diyen O Avrupadan ya da O Amerikadan birkaç ay icinde 'Mustafa' dan ötürü ödüller yağmaya başlarsa lütfen bu dediklerimi hatırlayınız ve özellikle Şevket Süreyya Aydemir'in "Tek Adam''ını Atatürk'ün "Nutuk''unu tekrar ve bu sefer anlayarak okuyunuz ve Mustafa'ya Atatürk demeyi öğreniniz!

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim,

Ateş Akaydın

Yazının devamını okuyun...

Kadıköy'e Turuncu Giyip Geldiniz Ama Biz Sizi Yine Tanıdık!

0

Saat: 14:31 | Yazar: Burak Doğan


İstanbul'un Lord'u, maça çıkarken belki Türkiye Profesyonel Futbol Ligleri'nin ilk günlerinden bugüne kadar hiç olmadığı kadar kötü bir yerdeydi ama, rakibi de Kadıköy'de galibiyet görebilmek için UEFA Final'ini Kadıköy'de oynamak isteyen arzulayan bir ekipti..

Maça gelirken son derece heyecanlı, birazcıkta küstahtılar.. Malum, son zamanların en iyi kadrosunu kurmuşlar, en golcü oyuncularını kenarda oturtacak kadar kadro zenginliği yaşayan bir yapıdaydılar.. İstanbul'un Lord'u ise, tarihinin en yüksek yüzdeli ve oyuna katkı sağlayan oyuncusunu sakatlığından dolaı tribüne yollamıştı..


Bir önceki postta hatılattığım gibi, 29 Aralık 1999'dan beri galibiyeti yoktu 6s'ın.. Yani 21. yüzyılda, Şükrü Saraçoğlu stadyumunda galibiyeti yoktu Lig'de.. Bir türlü şansı tutmuyordu ama, dedim ya hem heyecanlı, hem de güvenlilerdi bu sefer.. Maçın düdüğü çaldığı andan itibaren topa sahip oldular ve "Hatıralar Sarmış 4-1 yanımı" şarkısını söylememizi sağlayan golü attılar.. 6-0 olduğunda söyleyecek şarkı bile bulamamıştık.. Ama şimdi bir gol avansını vermiştik.. Unuttuklarını hatırlatmanın zamanı gelmişti:
Dakikalar geçiyor, Fred - Wilma aşkı devam ediyordu.. Aslında birazcık +18 kıvamına geldi bu maç ama, dayanamadık, biraz kararttık, biraz flulaştırdık ve Fred ile Wilma'yı akşam yemeğinden sonra, yatak odasına gitmeden önce herkesin görebileceği bir iki durumda yakaladık.. Hani sadece sonrasında ne olduğunu düşünebilmeniz için..
Resim 1 : Fred ile Wilma
Resim 2: Fred ile Wilma :)

Bunların hepsi, yıllardır Galatasaraylı dostlarımızla beraber yaptığımız eğlencenin uyarlanmış hali elbette.. Bizde yenilsek, Galatasaraylı kardeşlerimiz ertesi gün Japon bayrağı sallayacak, esprilerini yönlendireceklerdi.. Ama olmadı, tılsım, Fenerbahçe'yi en zor gününde tekrar şampiyonluk yarışına döndürdü.. Galatasaray'a ise yine hüsran Kadıköy'de..

Yapılan espriler ise olcak gibi değil.. İnanılmaz çalışmalar, yaratıcılıklar var her yerde.. Bir derleme yaptım, sizlerle paylaşmak istedim.. Gerçekten insanlar bunlara kafa yoruyor ve eğlencenin devamı geliyor..

* KADIKÖY'E turuncu giyip geldiniz fakat yine de sizi tanıdık.


*'Bu sefer 4'te kaldık, 6'lı yattı'

*Hatıralar sarmış 4-1 yanımı

*Emre Aşık, G.Saray'a gol attı, gerçek F.Bahçeli oldu

*Obama Cimbom'a yardım et

*Galatasaray, Fenerbahçe'yi AİHM'ye verse milyonlarca Euro tazminat alır. Böyle işkence yapılır mı? Her sene her sene.

*'Galatasaray' ve 'Kadıköy' kelimeleri birarada ise '4 düşün 1 söyle'

*Her zaman her yerde her 'Kasım'da.

* GALATASARAYLILAR, 'Fenerbahçe'yi yenemiyoruz' diye üzülmeyin. Rüya yazıp 1907'ye yollayın. Rüyanızda Fenerbahçe galibiyeti görün.


'BU SEFER 4'TE KALDIK, 6'LI YATTI'

* 4-1 kere maşallah

* Gelin kızımıza DEDE'sinden 4'ü 1 yerde..

* Aslan'a sormuşlar: Senin rengin neden turuncu?
Cevap vermiş: Aslında kırmızıydı. Kadıköye gelince korkudan rengim uçukladı.

* İstersen donalatalım 4-1 yanı bayraklarla, İstersen çınlatalım 4-1 yanı şarkılarla...

* BABA "BANA GENÇLİĞİNDE FENERBAHÇE'Yİ YENDİĞİMİZ GÜNLERİ ANLATSANA"....

* GS takvimlerden Kasım ayının çıkartılması talebinde bulunmuş.

biraz matematik çalışalım

* 6 - 0 = 6

* 4 - 1 = 3

* 6 + 3 = 9 KASIM

* Galatasarayı koluma takarım,KADIKÖY'de 4-1 tur atarım, olmadı bi de seneye 5 atarım :)

* Sevgili Selocan, Cimbomlu arkadaslarim 1 kere caldirip kapatti, 4 kere aradim cevap yok, hatlari mi arizali acaba?

* 444 1 444 ALO KADIKÖY

* Büyük İskender: Galatasaray Fenerbahçe'yi Kadıköy'de En son ne zaman yendi Polatım?
Polat:Ha-Tır-La-Mı-Yo-Rum.

KASIM'DA FARK BAŞKADIR...

* Kadıköy merkez şubemizde Yengeç Dansı Kursları verilmektedir.

KADIKOY CIVARINDAN 4 + 1 EV ARANIYORR

* Aslan Terbiyecisi İş Başında 11.Sezon [DVD]



Yazının devamını okuyun...

22 Aralık 1999 - Kadikoy'de Son Galatasaray Galibiyeti

0

Saat: 11:04 | Yazar: Burak Doğan


Yıllardır konuşulur durulur.. Galatasaray, 10 yıldır Kadıköy'de Fenerbahçeyi yenemiyor, işte onuda yapsanız yenemezseniz, bunuda yapsanız yenemezsiniz hesapları ortalıkalrda uçuşur.. Her sene Galatasaray bir şevk ile Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyum'una gelir, geldiği gibide gider.. Hatta geçen seneki maçı saymazsak, geldikten sonra ya şampiyonluğu bırakır gider, ya da 6 gol yiyerek evine döner..

Tamam peki bunları herkes zaten ezbere biliyor.. Peki Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi en son Kadıköy'de bir lig maçında ne zaman yendiğini kim hatırlıyor? Ben hatırlamıyordum, güzel bir çalışma ile bunu öğrenmiş oldum, sizinle de paylaşmak istedim.. Alttaki yazı, Meriç Tunca'nın 22 Aralık 1999 başlıklı yazısı.. Merak edenlere..

22 Aralık 1999

Mustafa Denizli...
Werner Lorant...
Christoph Daum...
Artur Zico...

***

Bu isimlerin ne ifade ettiğini az sonra açıklayacağım...

***

Mircea Lucescu...
Fatih Terim...
George Hagi...
Eric Gerets...
Karl Heinz Feldkamp...

***

Bu isimlerin de...

***

Ama önce sizleri 22 Aralık 1999'un Türkiye'sine götürmek istiyorum;

***

Bundan tam 9 yıl önce;

* Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, merhum Bülent Ecevit, Başbakan ve merhum İsmail Cem Dışişleri Bakanı idi..
* F.Bahçe Samandıra Tesisleri'nin inşaatı sürüyor, Marmaray için "Yapılsın mı, yapılmasın mı?" tartışmaları devam ediyordu.
* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hapis cezasını tamamlamış ama siyasi yasaklıydı.
* Cumhuriyet altını 33 milyon liraydı. Borsa 14 bin 119 puandaydı. Dolar 6 bin, euro 9 bin liraydı.
* Kırmızı ışıkta geçmenin cezası 11 milyon 250 bin liraydı.
* Benzinin litresi 550, LPG 150 bin liraydı.
* Asgari ücret 93 milyon 600 bin liraydı.
* Beşiktaş'ta Süleyman Seba başkandı.
* ABD Başkanı Clinton'dı. Rusya'da da Yeltsin iktidardaydı.
* Hülya Avşar ve Kaya Çilingiroğlu'nun kızları Zehra daha iki yaşındaydı.
* Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali daha açılmamıştı.
* Bugünkü Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tümgeneraldi..
* Maçın oynandığı gün TMSF, Egebank, Esbank, Yurtbank, Sümerbank ve Yaşarbank'a el koymuştu... Demirbank, Ulusalbank, Toprakbank, Kentbank, İktisat gibi bankalar vardı. Fortis, HSBC, Dexia henüz Türkiye'ye gelmemişti.
* Engin İpekoğlu, Fenerbahçe ve Milli Takım'ın yedek kalecisiydi.
* Milli Piyango'nun yılbaşı büyük ikramiyesi (31 Aralık 1999 için) 1 trilyon liraydı. Trilyon barajına ilk kez ulaşılmıştı.
* Taksim-4.Levent metrosunda tünel inşaatları devam ediyordu.
* Cem Yılmaz askere gitmemişti.
* Google yoktu. Cep telefonlarının ekranları renkli bile değildi.
* Ve o gün ilk okula giden çocukların bir çoğu bugün üniversiteden mezun oldu..

***

O tarihte Galatasaray'da Faruk Süren başkandı.. Daha sonra sırasıyla Mehmet Cansun, Özhan Canaydın başkanlık yaptı. Ve şimdi de Adnan Polat başkan oldu..

Fenerbahçe'de ise o tarihte başkan olan Aziz Yıldırım bugün de başkan..

***

Bütün bunları niye mi yazdım?..

Galatasaray'ın Kadıköy'de son Fenerbahçe galibiyeti yaşadığı tarih 22 Aralık 1999'du. Skor 2-1'di..

İlginç olan tek şey, bugün o maçta Galatasaray forması giyen hatta ikinci golün pasını veren Emre Belözoğlu görev verilirse pazar akşamı bu kez Fenerbahçe'nin başarısı için ter dökecek.. Sarı-Kırmızılı ekipte ise o kadrodan sadece Hasan Şaş kaldı..

***

Şimdi gelelim en baştaki teknik direktör isimlerine;
İlk grupta bulunanlar Kadıköy'de bırakın beraberliği hiç Galatasaray yenilgisi görmediler..
İkinci gruptakiler de Galatasaray galibiyeti.. Hatta beraberliği bile..
Bugün iki takımın başında da yeni hocalar var..
Fenerbahçe'yi Aragones, Galatasaray'ı Skibbe çalıştırıyor..
Sonuçta pazar gecesi bir tanesi ''Geleneği'' devam ettirecek.
Ve iki hocadan biri sonuca göre büyük bir ihtimalle ülkesine dönecek..
Sizce hangisi?

İŞTE O TARİHİ MAÇIN KADROLARI:

TARİH: 22 Aralık 1999

STAD: Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu

HAKEMLER: Muhittin Boşat (***), Fahir Ersoy (*), Cüneyt Elmaskeser (*)

FENERBAHÇE: Rüştü Reçber (Kaptan) (***), Mustafa Doğan (**), Alpay Özalan (**), Samuel Johnson (**), Abdullah Ercan (***), Tayfun Korkut (**) (Dk.81 Erkan Sözeri), Kemalettin Şentürk (**), Metin Diyadin (*), John Leshiba Mosheou (*), Yaw Preko (*) (Dk.46 Elvir Boliç) (**), Dinu Viorel Moldovan (***)

YEDEKLER: Murat Şahin, Uche Alozia Okechukwu, Serkan Özsoy, Tufan Apaydın, Güvenç Özkan

TEKNİK DİREKTÖR: Zdenak Zeman

GALATASARAY: Mehmet Bölükbaşı (**), Fatih Akyel (**), Carlos Alberto De Oliveria Capone (**), Gheorghe Popescu (**), Ergün Penbe (***), Okan Buruk (***), Suat Kaya (**) (Dk.46 Ahmet) (**), Emre Belözoğlu (***), Hasan Gökhan Şaş (**) (Dk.67 Tugay Kerimoğlu) (**), Hakan Şükür (***), Mandinga Dos Santos Marcio (***) (Dk.85 Bülent Korkmaz)

YEDEKLER: Kerem İnan, Mehmet Yozgatlı, Arif Erdem, Saffet Akyüz.

TEKNİK DİREKTÖR: Fatih Terim

GOLLER: (Dk.20) Hasan Gökhan Şaş (sağ ayak, pas Mandinga Dos Santos Marcio), (Dk.30) Mandinga Dos Santos Marcio (sağ ayak, pas Emre Belözoğlu) (Galatasaray) ; (Dk.51) Dinu Viorel Moldovan (sağ ayak, pas john Leshiba Mosheou) (Fenerbahçe)

SARI KARTLAR: (Dk.24) Fatih Akyel, (Dk.37) Mandinga Dos Santos Marcio, (Dk.75) Gheorghe Popescu, (Dk.78) Emre Belözoğlu (Galatasaray)

Kaynak: Hurriyet

Yazının devamını okuyun...

Hüseyin Üzmez Kapakları

0

Saat: 10:54 | Yazar: Burak Doğan



Yazının devamını okuyun...

Mustafa ve Can Dündar'a Bakış..

0

Saat: 09:22 | Yazar: Burak Doğan


Mustafa'ya Gittim..


Sarhoş.

Kafayı bulunca ağlayan...

Hoyrat.

Soğuk.

Kalpsiz.

Çevresine eziyet eden...

İtiraz edeni asan...

Arkadaşlarını satan...

Goygoycuların dolduruşuna gelen...

Milletten bihaber.

Hatta milleti küçümseyen...

Alay eden.

Hesabını kitabını bilmeyen...

Batı hayranı.

Sefa düşkünü.

O balo senin...

Bu balo benim, gezen.

Zampara.

Cephede bile karı-kız düşünen...

Savaşmadığı için sıkılan...

Ordu varken, çete kurmaya kalkan...

Devrimleri intikam için yapan...

Dinsiz.

Kendi heykellerini diktiren...

Megaloman.

Bencil.

Günde 3 paket sigara içen.

Usul usul intihar eden...

Psikolojik bunalımda...

Yalnız.

Çaresiz.

Basiretsiz.

Zavallı bir adam.

*

Mustafa’daki Mustafa bu.

*

Anafartalar 1 saniye.

İşgal 2 saniye.


Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.

*

Hak edilmiş bence Oscar...

En azından Nobel.



Yılmaz Özdil.. Ben bu adamı gerçekten takdir ediyorum...

*************************

Edit: Oray Eğin, Can Dündar hakkında bir yazı yazmış, onuda buraya ekliyorum..


Gelin size Can Dündar’ı anlatayım. Bugün gündemde olmasının sebebinin Turkcell’le ilişkili olması da vicdanımı hiçbir şekilde rahatsız etmiyor. Kimse patronunu savunuyor da diyemez benim için çünkü bugün Dündar’la ilgili ortaya çıkan gerçekler benim yıllardır söylediklerimle aynı.

Oray Eğin/Akşam
Hep Can Dündar’ın para için her şeyi yapabileceğini söylemez miydim? Doğrusu benim bile hâyâl gücümün alamayacağı kadar düşkünmüş meğerse paraya.

KALEMİNİ TİCARET İÇİN KULLANDI

Önce şu Turkcell meselesine açıklık getirelim. Turkcell ya da değil ama bir gazeteciyle herhangi bir şirketle kurduğu ilişki biçiminin ürperten bir tarafı var.
Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’le uçakta karşılaşmış, Ciliv nezaketen kendini tanıtmış, muhabbet açmış. Bir hafta sonra Can Dündar bu sohbete dayanarak telefon açıp kendisine sponsor olmasını istiyor. Ne zamandır biz gazeteciler mesleki imtiyazımızı kullanarak tanıştığımız insanları ticari işlerimize alet ediyoruz?

Bu sizce etik mi?

Tek bir fark var: Can Dündar artık bir gazeteci değil, bir işadamı. Gazeteciliği de tüccarlığı için bir araç olarak kullanıyor o kadar. Köşesini de buna alet etmekten çekinmiyor. Milliyet’te sık sık Dündar’ın kendi şirketinden çıkan işlerin bedavaya reklamlarını okumadık mı yıllarca?

Ben bu adamın bu çarkı bu kadar uzun süre işletebilmiş olmasına bile şaşkınım. O sempatikliği, yatak odası sesi ve romantikliğiyle insanları yıllarca kandırdı herhalde. Kırmızı kemik çerçeveli gözlüklerinin ardından bakan o hüzünlü gözlerin etrafta çıkar ve ticaret arayabileceği fikrini kimse konduramadı ona galiba. Ağlayan çocuk resminin ayaklı haliydi.

İNTİHAL YÜZÜNDEN TAZMİNAT ÖDEDİ

Hâlbuki bu arada başka hataları da olmuştu. Mesela başkasının kitabını çalıp belgesel yapmıştı, mahkemede de tazminata mahkum edilmişti. Önceki gün ‘Mustafa’ filminde “İlk kez açıklıyorum” dediği bir fotoğrafın da intihal olduğuna dair haberler çıktı. (haberturk.com)

Şimdi kamuoyunda Can Dündar’ın aleyhine bir hava esiyor, farkındasınız. Yıllardır insanlar içinde tuttukları birtakım gerçekleri basında dillendirmeye başladılar. Geç bile kalmış bir süreç...

Ama Can Dündar toplumda hele de bu dönemde en hassas olan bir damara, laikliğe temas etti. Yıllarca laiklik üzerinden para kazandı, ‘Sarı Zeybek’in tekrarlarından yüz binlerce doları cebine indirdi ve şimdi baktı ki konjonktür dönüyor, bu sefer başka bir rantın peşine düştü.

Bence zekice hesaplayamadığı bir hata yaptı: Türkiye’de laiklik, hele de bu dönemde, bir anlamda dinin yerini aldı. Laikliğe yönelik herhangi bir saldırı ‘blasphemy’ (dine sövme) olarak değerlendiriliyor adeta. Can Dündar’ın hedef kitlesi, yıllarca ‘Sarı Zeybek’ sayesinde üzerlerinden para kazandığı insanlar da onlar.
Atatürk’ü ‘yere indirmenin’ zamansız olabileceğini anlayamamış olmalı. Ama başka türlü bir Atatürk filmi de çekemezdi.

Gelin nedenlerini anlatayım.

Eğer ‘Sarı Zeybek’ gibi ‘hardcore’ Atatürkçü bir film yapsaydı ileride kendisine gelecek başka büyük paralardan vazgeçmek zorunda kalacaktı. Çünkü bu yaptığı Atatürkçü film ileride para kazanacağı başka çevreleri ürkütecekti.

GÜLEN CEMAATİ’NE GÖZ KIRPIYOR

Biliyorsunuz değil mi Can Dündar, Said-i Nursi belgeseli üzerinde çalışıyor bir süredir. Yani Fethullah Gülen cemaatine göz kırpıyor, kendini buraya entegre ederek oradan rant toplayacak.

E gerçek bir Atatürkçü film de bunun önünü keserdi.
Ancak kendisi o kadar paragöz ki hem laiklerin hem de Fethullahçılardan parsayı toplama amacıyla yola çıktı... Yazık ki yüzüne gözüne de bulaştırdı...

Laikler filmi beğenmedi, sponsorlarla çevirdiği oyun medyada aleyhine döndü, tüccarlığı ortaya çıktı...

Ve sonunda Can Dündar putu hak ettiği şekilde yıkılmaya başladı...


Yazının devamını okuyun...

Ayıp Artık Sabah!

2

Saat: 10:55 | Yazar: Burak Doğan

Ya inanmıyorum, inanmakta istemiyorum.. Şu yoğunluğumda, şu işimin arasında beni çileden çıkartıyorlar.. Bu internet gazetelerinin her türlü olayına dayandım.. Her türlü tık peşine düşmelerine, hit arttırmak için erotik resimler koymalarına, acayip acayip fotoğraf galerilerine, 2 yıllık videoları yeniymiş gibi göstermelerine dayandım.. Ama Sabah gazetesinin, bugün, anasayfada yaptığına da pes demek istiyorum.. Hiçbirşey demeden, içeriğini yazmadan, Sabah'ın anasayfasındaki linki sizlerle paylaşıyorum. Bu kadarda değil yahu.. Bu kadarda ayağa düşmedi bu hit hikayeleri.. Google'da üst sıraya çıkmak için mi yapıyorlar diye düşünüyorum, sonra milyonlarca günlük hiti var bu insanların, bunun için oynayamazlar diyorum.. Ayıp ama ya..

Penis büyütmek için hangi vitamini kullanmak gerekir?
Penis boyutunu büyütmek için hangi vitaminlerin kullanılması gerektiğini öğrenmek için tıklayınız..


Sabah'ın Ana Sayfasına, başlık olarak girilen konu bu.. sonra meğersem biri merak edip sormuşta, Uzman Doktor cevaplamışta.. O zaman adam gibi açıklayıcı başlıklar atın, bu hallere düşmeyin yani..

Bu gazetelerin bu hit merakı ne olacak yahu..
Yazının devamını okuyun...

Blackberry Bold Programları

15

Saat: 15:34 | Yazar: Burak Doğan

Digitürk! tarafından kapatıldıktan sonra tekrar açılan bloglarımızda fink atmayı özlemişiz resmen.. Herkes Digitürk tarafından kapatıldığını öğrendikten sonra, teker teker anlaşmalarını iptal etmeye başladı ve reklamını!! yapmaya başladı.. Kısa süre sonra Digitürk cirolarının düşüşündeki nedenleri aramaya başladığında sanırım karşısına çıkacak olan cevaptan pek hoşlanmayacaktır..

Gelelim konumuza.. Bloglarımız kapanmadan bir hafta kadar önce, doların patlamasına ramak kala bende Blackberry'lendim.. Iphone mu, HTC Diamond'mu yoksa Blackberry Bold mu derken, son kararı Blackberry Bold olarak verdim ve telefonu almaya Turkcell Bayisine gittim. Hikaye şimdi başlıyor..

Gittiğim tüm Turkcell Bayilerinde telefonun fiyatı aşağı yukarı aynıydı.. 900$ + KDV.. Buda ortalama daha kur patlamadan 1.250 YTL demekti.. Biraz etrafı dolaşmak istedim ve herhangi bir Avea mağazasına girdim.. Aldığım fiyat KDV dahil 1000 YTL idi.. Allah allah bu fark olması ilginç derken bir Avea mağazası daha, bir tane daha.. Fiyatlar aynı.. Ama burası İzmir, tabiiki çok ayrıntılı bir şekilde sorduğunuz sorulara cevap alamıyorsunuz. Mesela sim kilidi var mı veya BIS yani Blackberry Internet Service desteğini farklı bir operatörden alabilirmiyim dediğinizde "Abi sim kilit kesin yok, istediğin yerden istediğin servisi de alırsın" cevabını aldığınızda, bunun pek de yeterli olmadığını anlamanız zor olmuyor. Ama herşeyin çözümü var.

Sonuç olarak bir Avea mağazasından bu fiayata bir Blackberry Bold'u aldım. Ama kartınızı direk taktığınızda ya harika! bir fiyattan Turkcell WAP kullanacaksınız (ki ilk ay direk olarak telefon fiyatı kadar fatura ödeyebilirsiniz) ya da BIS'e abone olacaksınız. Turkcell müşteri hizmetlerini arayıp veya bir Turkcell Extra'ya gidip BIS üyesi olmak istediğinizde (i phone gibi 3gb sınırlı değil, gerçekten sınırsız) KDV ve ÖTV dahil 49 YTL'ye aylık abone olabiliyorsunuz. Ya da 12 aylık sözleşme yaparak KDV ve ÖTV dahil aylık 35 YTL'ye abone oluyorsunuz. Unutmadan, Blackberry'niz ile, Iphone internet paketlerini kullanamıyorsunuz..

BIS'e de abone oldunuz, sıradaki ayar eğer Avea satış noktasından aldıysanız, Turkcell Müşteri Hizmetlerini arayarak (+90 532 444 0 532) telefonun ayarlarının Turkcell'e ayarlı hale gelmesini sağlamak (ortam kitaplarının güncellenmesi) ve BIS'e abone olduğunuzu belirterek onunla ilgili ayarlarınızında gönderilmesini istemek. (2. bölüm elbette Turkcell Extra'dan yapıldığında gerekli olan bölüm. Yoksa telefonla kayıt olduğunuzda hemen açılıyor ayarlarınız)

Artık Blackberry'niz interneti ile beraber aktif bir şekilde çalışıyor ve maillerinizi güncel almak için, MSN kullanmak için, GPS'i kullanabilmek için hazırsınız. Evet normalde GPS internet olmadan çalışmalı ancak, BIS'e abone olmadan, ilginç bir şekilde GPS'de kullanılamıyor. Zaten BIS aboneliğinizi gerçekleştirdikten sonra, GPS internet üstünden haritaları güncelliyor ve sizde sürekli olarak her yerde GPS kullanabiliyorsunuz.

Maillerin nasıl kurulacağı hakkında bilgi istersenizde bilgi verebilirim, ama gerçekten kolay olduğu için şu aşamada teker teker açıklamıyorum ama eğer isterseniz onlarıda teker teker anlatabilirim.

Blackberry Bold'un özelliklerine buradan, Iphone'un özelliklerine buradan, HTC Touch Diamond'un özelliklerine de buradan doya doya bakabilirsiniz. Şimdi gelelim Blackberry Bold için kullanabileceğimiz programlara..

İlk önce, Blackberry'nin içinde gelen GPS programından çok daha güzel ve kullanışlı olan Google Maps'i, Blackberry'mizden girerek indiriyoruz.. Adres: http://m.google.com/maps

Twitter kullanan Blackberry kullanıcıları, twitlerini ücretsiz göndermek için Twitterberry adındaki programı http://www.orangatame.com/products/twitterberry/ adresini Blackberry tarayıcısına yazarak indirebilirler..

Şayet Blackberry'nizi Apple ile kullanıyorsanız, senkronize edebilmek için ihtiyacınız olan program bu adreste.. www.pocketmac.net

Facebook kullanıcalarının her türlü özelliği bulabileceği Facebook for Blackberry! bu adreste: www.blackberry.com/go/facebook

Daha çok program bulabilmek için, bu işin artık her türlü ayrıntısını bilen kişilerle aynı ortamda bulunmak işinize çok yarayacaktır. http://www.blackberryforums.com/ ve http://forums.crackberry.com/ forumları ile http://www.bbgeeks.com/ siteleri kesinlikle işinizi görecek cinsten..

En son birde tema sitesi.. Blackberry Bold, piyasaya yeni sürüldüğünden dolayı çok fazla teması daha yayınlanmamış. Şu anda benim kullandığım temayı bulduğum adres şurası.

Elimden gelen, bugüne kadar kullandığım ve kurcaladığım programlar temaların hepsini paylaştım.. Devam ettikçe ya yazıyı güncellerim ya da yepyeni bir yazıyla karşınıza çıkarım:) Her türlü sorunuza da açığım, elimden geldiği kadar yardımcı olabilirim.. Bu aralar baya Forum okuyorumda..

Yazının devamını okuyun...

Coca Cola Animasyon Reklamı

2

Saat: 15:28 | Yazar: Burak Doğan

Coca Cola bu işi gerçekten çok iyi biliyor.. Yaptığı reklamlardan beğenmediğim çok ender çıkmıştır.. Elime geçen, tamamen animasyon yepyeni bir reklam. Eski olduğu belli ama, çok eğlenceli..:)


Yazının devamını okuyun...

Michael Jordan Nasıl Başarılı Oldu?

0

Saat: 15:17 | Yazar: Burak Doğan



Bana ,başarınızın sırrı nedir diye sordular.

Kariyerim boyunca 9 binden fazla şut kaçırdım.

Yaklaşık 300 maç kaybettim.

Maçı kazanmak için son şutu kullanma sorumluluğu alıp da başaramadığım maç sayısı 26.

Hayatım boyunca defalarca ama defalarca kaybettim.

İşte başarımın sırrı budur.

Herkes Micahel Jordan olmak istiyor, ben ise her gün Michael Jordan olduğumu kanıtlamak zorundayım..

Michael Jordan
Yazının devamını okuyun...

Lost 5. Sezon Geliyor..

0

Saat: 09:11 | Yazar: Burak Doğan

Evet uzun süredir beklediğimiz bir haber bu.. Heroes'un başlamasıyla birazcık kendimizi avutur gibi olduk ama, Lost çılgınlığı hala bitmiş değil. 4. Sezon sonunda olanlar, hikayenin tamamının "gerçek dünyayla bağlantılı ve gerçek dünyada olabilecek şeyler" kuramını birazcık zayıflattı ama hala güvenimiz tam.. 6. sezonun son bölümüne kadar güvenmeye devam edicem Lost'a..

5. Sezonun ilk promosu yayınlanmış, sizlerle paylaşmak istedim.. Heyecan yaklaşıyor..


Yazının devamını okuyun...

Gillette Fusion Power Phenom

0

Saat: 22:45 | Yazar: Burak Doğan


Bundan bir kaç hafta önce, Proximity İstanbul domainine sahip Fenomen Blogger kullanıcı adından gelen mail, Gillette Türkiye'nin, Türkiye'deki en iyi 150 bloggera ulaşarak, yeni ürünü olan "Gillette Fusion Power Phenom"u deneme amaçlı olarak adreslere yolladığını anlatıyordu.. Bu ve bunun gibi tanıtım çalışmalarının Türkiye'de kolay kolay olamayacağını düşündüğümden ilk işim "Proximity İstanbul"un resmi internet sitesine ulaşmak oldu.. Sitesinden gördüklerimle şirkete güvenim oluşunca, bende adresimi göndermeye karar verdim ve umutsuzca beklemeye başladım..

Umutsuzca dememin nedeni, şirket her ne kadar bir güven oluşturmuş olsada hala Türkiye'de bu şekil bir tanıtımın olacağına inandıramıyordum kendimi.. Dolayısıyla adresimi verdim ve sonrasında "unuttum gitti!"

14 Ekim Salı sabahı şirkete ulaşan "kocaman" bir kargo paketini görünce şaşırdım.. Dedim ya tamamen unutumuştum adresimi verdiğimi bile.. Hediyesini açan heyecanlı bir çocuk edasıyla paketi hızlıca yırttım ve o anda dünyaya döndüm.. Gillette Türkiye'den Fenomen Blogger'lar için hazırlanmış tıraş seti, ürkütücü bir şekilde ellerimin arasındaydı.. Neden mi ürkütücü? Kutunun üstünde büyüteç bir ayna vardı ve ne kadar bakımsız olduğumu bununla beraber korkulacak hale geldiğimi o anda gösteriverdi bana!!

Her zamanki tembelliğimle kutuyu ofisin bir kenarına koydum ve eve götürebilmem cuma gününü buldu. Cumartesi ise akşam saat 19.00'da son derece resmi bir toplantı var ve iş normalde yarım gün.. Ama malesef o günkü yarım gün yani 13.00 paydosu oldu 17.30.. Ayrıntılarla canınızı sıkmaktansa, bana yeni setimi kullanma şansı yaratan patron efendiye saygılarımı sunmak istedim buradan. Neden mi?

Bir kere beklediğim, Gillette Mach 3'ün güncellenmiş haliydi.. Hep kıpraşımlı, hemde 5 bıçaklı bir aygıt beklemiyordum.. Genelde cilt sorunları nedeniyle (bir insan sakalının 2 katı sertliğinde sakal, bir insan bıyığının 3.5 katı sertliğinde bıyık yapısı!!) berberde traş olurum, çok sıkıştığımda ancak kendimi Mach 3'üme teslim ederdim. Şimdide zaman "Phenom" zamanıydı.. Mecburdum bir nevi zaten..

En çok sevindiğim olaylardan biri mükemmel kolaylıkta açılan kutu oldu.. Yıllardır, her türlü plastik kutuyu açarken binbir farklı "kesici-delici" aletle uğraşırken, kutusunun açılması tam 5 saniye sürdü sürmedi.. Pilini taktım ve kıprattırmaya başladım.. Ve filmde orada başladı!

Tamam zaten Mac 3'ümle beraber jel kullanıyorum köpük olarak.. Ama yapısından mıdır, 5 bıçağından mıdır, kıpraşımından mıdır nedir, aleti bastırıyorum bastırıyorum, sanki kesmemiş gibi hissediyorum ama neredeyse usturayla traş olmuş gibi dokunduğu yeri uçuruyor.. Hadi dedim bunlar boş şeyler, favori altları en kolay kesinlen yerler, birde gıdık ve bıyıkta göstersin kendini!

Genelde, bu iki nokta, en stratejik bölgeler yani en sert noktalar olduğu için korkuyla yaklaşırım kendilerine.. Dokunduğum andan, o bölge bitesiye kadarki zaman dilimi binbir acıyla geçer.. Hadi gıdık bölümü sorun değil, ama bıyığı sert olan insan, derdimi iyi anlar.. Genelde de en sona en zor bölümü bırakırım ki, o bittimi herşey bitsinde kurtulmuş olalım..

İnanılmazdı.. Tamam o an gelesiye kadar biraz etkilenmiştim ama, bıyıklar konusunda hiç ihtimal vermiyordum 5'li yapısından dolayı.. Psikolojikmidir, ya da fiziksel durumundan mıdır bilemem ama, bir hamlede yapacağı kesme işlemini etrafa yayamayacak ve dudak, burunla birleştiği noktalarda sorun yaşayacağım diye bekliyordum, yanılmışım.. 5 bıçağın 5ini birden aktif kullandığımı hissettim, her ne kadar bastırmasamda sağlam kestiğini gözlemledim ve olayı sıfır kesikle atlatmayı başardım, balsam da kaymağı oldu:D

Beklentilerimin çok üstünde bir durum, kesiksiz ve kızarmamış bir surat, usturaya yakın bir sonuç ve en önemlisi acısız bir işlem.. Yalnız tek eksiği var, hala hiçbir yerde yedeklerini göremedim.. Ne zaman satışa çıkar ki?=)
Yazının devamını okuyun...

Canlı Bombanın Yakalanma Anı

0

Saat: 16:49 | Yazar: Burak Doğan

Bildiğiniz gibi, bundan 2 gün önce, İstanbul'u havaya uçurmak üzere ayaklı bomba gibi gezen bir kadını İstanbul polisi kıskıvrak yakaladı.. Herkes olayın fotoğraflarını gördü, uzaktan kadını gördü, köprü altında çekilmiş fotoğraflar, şeritlerle bölünmüş yollar gördü. Normalide buydu zaten. ama birde baktık ki, Hürriyet Gazetesi, internet sitesinden canlı bombanın bir zamandır izlendiğini açıkladı ve görüntülerin 2dakikalık bölümünü yayınladı.. Bana da paylaşmak düştü ama, Hürriyet bu görüntüleri nasıl elde etmiş, bir açıklama göremedim ve merak ettim. Acaba Eminiyet herkese mi dağıttı bu görüntüleri? Bilgisi olan varsa ve paylaşırsa sevinirim.. İşte görüntü..

Hürriyet Video'larını izlemet için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!

Yazının devamını okuyun...

İnsan Atatürk

2

Saat: 22:41 | Yazar: Burak Doğan


Sevgili Arkadaşlar..

Türkiye’mizde son birkaç yıldır Atatürk karşıtı esen bir hava söz konusu… Hayali gündemler yaratılmakta, ekonominin çerçevesi hiç olmadığı gibi yansıtılmakta ve insanlar açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürmeye zorlanmaktadır.

Daha oyun çağındaki çocuklar bir takım “yurtlara” terk edilmekte ve ne yazık ki bir hiç uğruna hayatlarını kaybetmektedirler. Ne gariptir ki tek kız evladını göçük altında kaybeden baba bile bu durumdan şikâyetçi olmamaktadır..

Artık insanlar ekran karşısına çıkıp “Ben Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi kendime örnek alıyorum” deme cesaretini kendilerinde bulabiliyorlar.

Bizlerin üstlendiği misyon bu karanlık ortamda yakılmış bir mum ışığı aslında… Öncelikle Çağdaş, Modern, İlmin ve Bilimin ışığında ilerleyen Türkiye’yi düşlüyoruz hepimiz. Geçmişi unutarak değil, ders alarak yolumuza devam ediyoruz. Ve bizler, bu yolda adım atarken tarihin yetiştirdiği en önemli liderlerden biri olan Atatürk’ü kendimize örnek alıyoruz.

Şu ana dek birçok defa Atatürk’ün hayatını öğrendik… Peki, ya hiç bilinmeyen yönleriyle “İnsan Atatürk”’ü dinlemeye ne dersiniz?

Araştırmacı yazar Sn İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın anlatımıyla 14 Ekim 2008 tarihinde Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde saat: 20.00’de yapılacak olan gösteriye hepinizi davet ediyorum..

Katılım Ücretsizdir..
Yazının devamını okuyun...

Kararlılık Mesajı

0

Saat: 10:03 | Yazar: Burak Doğan


Uzunca bir süredir bende yazmakta zorlanıyorum.. Araya bayram tatili girdi, Yüksek Lisansımın dersleri başladı, Sivil Toplum Kuruluşlarındaki görevlerim en üst düzeye ulaştı. Dolayısıyla yazı yazabilmek, benim için çok zor bir duruma dönüştü. Ama benim düşüncem madem yazamıyorum, bırakayım değil, biraz daha farklı.. Bu duruma gelenler, genelde "ben bu blogu kapatıyorum arkadaş" havasına kapılıp, kilitleyip gidiyorlar kapılarını.. Bense, yazma sıklığımı azaltıp, ara sıra internete düşen yeni yurdum insanı yazılarımla, zaman buldukçada kafama takılanlarla yazmak istiyorum artık.. Şimdiden bunu belirtmek istedim sizlere..

En son Kazım Kanat'ı kaybettikten sonra, hem Beşiktaş çıktı raydan hem Galatasaray, hem de Fenerbahçe.. Beşiktaş 4 yedikten sonra Metalist'ten en çok merak ettiğim şey yukarıdan hangi satırları yazdığı oldu Kazım Kanat'ın.. Ardından da zaten hem Ertuğrul, hem de Sinan Engin istifa ettiler.. Diğerleride istifa etmiş kadar oldular zaten.. O mevzular apayrı anlatılacak mevzularda, artık içimden bile gelmiyor..

Bayramda, hain saldırıların kucağına düştük yine.. Hakkında bir sürü açıklamalar, bildiiler, lanet okuyanlar.. Hepimizin içi yanıyor bu kesin.. Sürekli bir şekilde kanayan yaramız haline geldi bu mevzu yıllardır.. En çok can acıtan ise, engelleyebilmek, önleyebilmek için siyasilerin yeterli çalışmayı yapmadığına inanmış olması herkesin.. Yılmaz Özdil'de o kadar güzel dile getirmiş ki..



Eğip bükmeden soralım...

*

Son 5-6 yılda...

PKK’lı mı tıktık içeri?

Subay-astsubay mı?

*

Eli silahlı teröristlere habire af çıkarırken; İstiklal Madalyası sahibi Jandarma Genel Komutanı’nı hapse atıp, beyin kanaması geçirene kadar içerde tutmadık mı?

PKK’ya yataklık yaptığı için hapiste yatan kadını, çıkarıp, Meclis’e sokarken, Cumhurbaşkanı’nın masasına davet ederken; 1’inci Ordu Komutanı’nı "terör örgütü kurmak"tan içeri tıkmadık mı?

Şehide "kelle" dediği için tazminat ödemeye mahkûm olan, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim" diyen Başbakan’a, "Bravo, aynen devam" deyip, yüzde 47 oy vermedik mi?

PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan’ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır’ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, "Cana geleceğine mala gelsin" diyen Diyarbakır Valisi’ne "aferin" deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?

Kafamızda Amerikan çuvalıyla gezerken, koordinatör saçmalığı icat edip, "Amerika bizi çok seviyor, istihbarat verecek" demedik mi?

"Amerika istedi diye harekátı kısa kestik, içerde parça bıraktık, o kampları tutmamız gerekirdi" dediği için, neredeyse "vatan haini" ilan edilen Deniz Baykal, o kamplardan gelen teröristler önceki gün Aktütün’ü bastığında haklı çıkmadı mı?

Irak’taki hacivat "Kedi bile vermem" derken; yaralı PKK’lıların tedavi edildiği Kuzey Irak’taki hastaneyi bile kendi ellerimizle yapmadık mı?

Vatandaşa zam üstüne zam geçirirken, PKK’yı koynunda besleyen Barzani’ye, Talabani’ye yarı fiyatına elektrik vermiyor muyuz?

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de kadınları çocukları havaya uçurduklarında; besleme medyadaki arkadaşlar utanmadan, "Ne malum PKK’nın yaptığı" demedi mi?

Şehit çocukları çıplak ayakla gezerken, tabut başındaki karnı burnunda tazeler Allah’ıyla baş başa kalmışken; fitreleri zekátları Mehmetçik Vakfı yerine, Almanya’da din-iman hortumcusu olduğu alenen tescillenen Deniz Feneri’ne vermiyor muyuz?

Gariban ailelerin çocukları şakır şakır şehit düşerken, subay-astsubay çocukları oradan oraya tayin edilip, lise mezunu olana kadar 28 tane şehir değiştiriyor; yaşadıkları travma nedeniyle üniversite kazanamıyor ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmıyorken; "Babamın parası var, benim de bokumda boncuk var, onun için yurtdışında okuyorum" diyenler askerlikten yırtmıyor mu?

Bir zamanlar bu memlekette askerlik yapmayana kız bile verilmezken, "Popomda sivilce çıktı, bak bu da raporu" diyenler, askerlikten sıyırmıyor mu?

*

Genelkurmay, 68 kere basılan 46 şehit verdiğimiz gecekondudan bozma dandik karakolu, parasızlık nedeniyle 100 metre ileriye taşıyamadığımızı açıklarken; Genelkurmay eski Başkanı’na, korgeneral refakatinde askeri uçakla taşıyarak, 1 trilyon liralık zırhlı Audi almadık mı?

*

Neymiş efendim, terör zirvesi toplanmış, kararlılık mesajı çıkmış...

Yerim ben sizin o kararlılık diyen dillerinizi, yerim.

Yazının devamını okuyun...

Kazım Kanatlandı..

3

Saat: 14:25 | Yazar: Burak Doğan

Evet.. İnternetin her köşesinde gördüğünüz gibi, Kazım Kanat, yıllardır sürdürdüğü kanserle savaşına yenik düşmedi belki ama, bu savaşta öyle yaralar aldı ki, bünyesinin çok güçsüz kalması O'nu aramızda almak için bir neden oldu.. Hangi nedenle hastahanede olduğunu ve son düşüncelerini, hakkında söylemek istediğim 1-2 şeyden sonra kendi son yazısını yayınlayarak sizlere iletmek istiyorum..

Benim bildiğim Kazım Kanat, Türkiye'de oyanayan bütün futbolcuların soyadı ile beraber anılmasını sağlayarak bizlerin belleklerinde yer etti. Basketbolda (sanırım Murat Murathanoğlu başlatmıştı) ve diğer sporlarda bu yönde bir yapı var, biz neden adını soyadını söylemek yerine Büyük Mehmet, Küçük Mehmet diyoruz düşüncesinden yola çıkarak, bütün basında, yazılan yazılarda ve maç anlatımlarında bu yola başvurulmasını sağlamıştı. Bununla beraber, milli takımımıza yabancı uyruklu futbolcuların alınmasını en yüksek oktavdan muhalefet ederek mümkün olan her yerde dile getirdi. Marco Aurelio ile başlayan örneğin, diğer futbolcularda da süreceğini, haliyle kesinlikle bu uygulamanın yanlış olduğunu her platformda söyledi.. Ve söylediğinde de sonuna kadar haklıydı..

Bunlar sportif açıdan herkes tarafından bilinen gerçekleriydi Kazım Kanat'ın.. Birde herkesin takip ettiği fırtınalı yaşantısı vardı.. Bundan birkaç sene önce Kolon Kanseri teşhisi konulan Kazım Kanat, doktorların önerisi üzerine hastaneye bağlanmaktansa kendine göre " hayata bağlanarak" bir yelkenliye yerleşti Bodrum'da.. Ve bu kanseri yenebilen (ki bence galiptir insanlara verdiği güçle bu mağlup) ender insanlardan biriydi..

Son sözleri, kendi kelimeleri olsun diyerek yazısını yayınlamak istiyorum.. Zaten birçok şeyi içinde bulacaksınız yazının..


Hikâyenin sonu şöyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim için beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide geçirmeye başlamıştım ya... Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı açıp, keyif çattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri döndük. Hem kanser hem de zatürree olmuşum. Kanseri yendik! Zatürreede dalga geçtik! Ama... Aması şurada... Anlatayım... Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinç için yaptırdığım klimayı çalıştırdım, karşısında uyudum. Sonuç felaket! Bir süre sonra nefes alamaz, yürümekte zorluk çeker oldum. Oğlum Mesut'un yemin töreni için gittiğim Kars'ta yüksek rakımda kötü oldum. Hikâyenin şimdiki sonu şöyle; ciğerlerime klimadan dolayı virüsler girmiş, mantarlar oluşmuş. Sürekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara güzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilaçla yendim. Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam! Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır. Özel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. Şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (Benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan Genel Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir söz için bana düşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. İyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime söylemem! Öyle değil mi Öcal ağabey, Haşmet kardeş?

Yazının devamını okuyun...

Kanımızın Yetmemesi Kanımıza Dokunuyor

0

Saat: 15:46 | Yazar: Burak Doğan

Uzunca bir süre sonra işe yarar birşeyler yazmak gerçekten insanı rahatlatıyor.. Aslında gündem ile ilgili yazılası / söylenilesi çok şey var ama malesef zaman darlığından dolayı hiçbirine değinemiyorum.. Yoksa ne ülkemiz, ne Fenerbahçemiz ne de ekonomimiz postlarda görüldüğü kadar güllük gülistanlık değil..

1.000.000 kan verecek gönüllü arıyor Kızılay.. Gittikçe azalan stoklarımız, kaynağı sadece insan olan ve başka bir yolla elde edilemeyen kanın tekrar toplanabilmesi için başlatılmış bir kampanya bu. Dakika dahilinde sayı 200.244. Yani daha alınacak çok yol var.. Sadece %20'ye ulaşılabilmiş durumda.

Kampanyanın sitesi www.kanver.org. Bu adresten her türlü ayrıntıyı öğrenmeniz mümkün.. Haydi kan bağışına.. Yoksa korkuyor musunuz...
Yazının devamını okuyun...

Eşek Arısı Dediğin..

3

Saat: 11:47 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Sonuçları (İlk Hafta) ve Golleri

1

Saat: 13:39 | Yazar: Burak Doğan

Futbolda Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde ilk hafta mücadelesi (E), (F), (G) ve (H) gruplarında yapılan toplam 8 maçla sona erdi.

(G) Grubu'nda yer alan Fenerbahçe, FC Porto'ya deplasmanda 3-1 yenilerek ligdeki ilk haftayı puansız kapatırken, grubun diğer maçında Dinamo Kiev ile Arsenal 1-1 berabere kaldı.

Şampiyonlar Ligi'nde bugün oynan maçlarda alınan sonuçlar ve gollerin görüntüleri şu şekilde;

(E) GRUBU:
Manchester United-Villarreal: 0-0


Celtic-Aalborg: 0-0


(F) GRUBU:
Steaua Bükreş-Bayern Münih:0-1


Olympique Lyon-Fiorentina: 2-2


(G) GRUBU:
FC PORTO-FENERBAHÇE: 3-1





Dinamo Kiev-Arsenal: 1-1


(H) GRUBU:
Juventus-Zenit Petersburg:1-0


Real Madrid-BATE Borisov: 2-0

Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi Grupları ve Golleri

0

Saat: 15:52 | Yazar: Burak Doğan

Dün akşam, Şampiyonlar Ligi Gruplarında 8 maç oynandı. Maçların sonuçlarını size teker teker anlatmaktansa, gollerin görüntülerini paylaşmayı tercih ediyorum.. Milliyet Video'da hepsi yayınlanmış, bizde hepsini izleyelim..






Yazının devamını okuyun...

Anne Baba Farkı

2

Saat: 14:45 | Yazar: Burak Doğan



Yazının devamını okuyun...

Son An!

0

Saat: 13:59 | Yazar: Burak Doğan

Çok sık duyduğumuz bir laf vardır kitaplarda, hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti diye.. Elbette filmlerde dizilerde de görürüz ama, kitaplardaki daha bir can alıcıdır, daha bir insanı düşündürür.. Hangi anlarda bu düşünce ortaya çıkar diye kafamızda kurgulamaya başlarız.. Şimdi ben sizle bir iki örnek paylaşayımda, yardımcı olur bundan sonra..
















Yazının devamını okuyun...

Öğrenci Evi Görüntüleri

5

Saat: 11:30 | Yazar: Burak Doğan

Öğrenci evi denildiğinde herkesin bir gülümseme oluşur suratında.. Kendi şehrinizin dışında yaşamamış olsanızda, illa ki dışarıdan sizin şehrinizde üniversite okumaya gelmiş arkadaşlarınız vardır ve onları evlerinde!! ziyaret etmişsinizdir.. O evlerin görüntüsü, her köşeden çıkartılan ayrı sonuçlar her zaman etkileyici olmuştur.. Bir kaç tanesini paylaşayım sizinle, sizinde anılarınız canlansın, üniversite yıllarınıza dönün.. Haa daha üniversite okumaya başlamayan kimse varsa, veya yeni kazandıysa da önündeki yıllarda bu görüntülere hazırlıklı olsun..:)











Yazının devamını okuyun...

Leman - Tayyip Erdoğan - Aydın Doğan

0

Saat: 15:34 | Yazar: Burak Doğan


Yazının devamını okuyun...

Neden?

2

Saat: 15:27 | Yazar: Burak Doğan

*Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
*Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
*Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
*Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
*Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
*Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
*Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
*Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor!
*Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
*Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
*Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
*Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
*Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?

Neden ha neden??
Yazının devamını okuyun...

Attığı Gole Sevinirken Ayağı Kırıldı

2

Saat: 15:24 | Yazar: Burak Doğan

David Beckham'ın transferiyle gündeme gelen Los Angeles Galaxy'nin hafta sonu oynadığı maçta ilginç bir olay meydana geldi.

Los Angeles Galaxy'nin Real Salt Lake ile karşı karşıya geldiği maçta gol atan Arjantinli oyuncu Fabian Espindola, attığı gole sevinirken ayağını kırdı. Üstelik attığı gol ofsayt gerekçesiyle iptal edildi. Espindola yaptığı açıklamada, başına gelen olaydan utanç duyduğunu söyledi.

Maçın 5. dakikasında gol atan eski Boca Juniorslı oyuncu sevincini orta sahada taklalar atarak gösterdi. Ancak oyuncunun sevinci kısa sürdü. Espindola, ayakları yere basınca sendelemeye başladı ve yardım ekiplerinin müdahalesi sonrası ayağını kırdığı anlaşılan oyuncuya bir kötü haber de hakemden geldi. Maçın hakemi oyuncunun attığı golün ofsayt olduğunu belirterek, golü iptal etti. Maç 2-2'lik beraberlikle sona erdi.

Altı hafta sahalardan uzak kalacağı açıklanan Arjantinli oyuncu, maç sonrası şu açıklamalarda bulundu:

"Başıma gelenlere inanamıyorum ve gerçekten çok utanç duyuyorum. Bir daha asla bir gole bu kadar sevinmeyeceğim. Daha önce binlerce kez saha içinde taklalar atmıştım, ama olacakları bilseydim asla böyle bir şey yapmazdım."



Kaynak: Milliyet
Yazının devamını okuyun...

HTC Touch Diamond - iPhone 3g İkilemi

3

Saat: 09:46 | Yazar: Burak Doğan

Artık telefonum ömrünü doldurdu.. Aslında kendisi tam olarak bir telefon değil PDA. i-mate k-jam kendisi. 28 ay kullandıktan sonra, her ne kadar sorunsuz olsada, ağırlığı, büyüklüğü, eski işletim sistemi kullanması (Windows Mobile 5) kasasının soyulmaya başlaması beni yeni bir telefon almaya itiyor.. Kendime 5 seçenek belirledim, seçenekleri 2'ye kadar indirdim. Bir tanesi iphone 3G, diğeri ise HTC Touch Diamond. iphone özelliklerini artık herkes ezberledi, milyon tane de video'su var etrafta. HTC'nin videosunu da buldum, sizle paylaşayım dedim.. Yol gösterin bana, artık karar verme zamanı.

Not: iPhone 26 Eylül'de geleceğine göre, çıkacağı fiyat karşısında direk olarak HTC'ye de yönelmem olası tabii ki:) Şu anda HTC'nin fiyatı 870$ + KDV...


Yazının devamını okuyun...

2008-2009'a Hazir Misiniz?

1

Saat: 15:44 | Yazar: Burak Doğan

Belki son yazılarım fazla Fenerbahçe ağırlıklı oldu ama, bu video ile sezonu açmak istiyorum Şampiyonlar Ligi'ne.. Video'yu No Pain No Gain'de gördüm, inanılmaz beğendim, paylaşmak istedim.. Deivid'in Chelsea'ye golünü bende daha önce bu açıdan görmemiştim.. Gerçekten inanılmaz.. İzleyin, tüyleriniz diken diken olmazsa, Fenerbahçeliliğinizden şüphe edin..


Yazının devamını okuyun...

İbrahim Kutluay İTÜ'de

1

Saat: 10:17 | Yazar: Burak Doğan


Evet aslında ilk duyduğumda inanamadım.. Her ne kadar yaşı ilerlemiş olsa da, her ne kadar Fenerbahçe iyi transferler yapmış olsa da, İbrahim Kutluay tekrar ülkemizde basketbol oynamaya başlayacaksa, bunun adresi Fenerbahçe olmalıydı. Bu düşüncemi desteklediğim nokta ise, her zaman takımda yüreğiyle, isteğiyle, oynadığı takımının taraftarı olmasının getirdiği hırsla çabalayan oyunculara ihtiyaç olduğunu düşünmem.. Fenerbahçe futbol takımında bu eksikliği Tuncay gittikten sonra nasıl yaşıyorsak, basketbol takımında da bir o kadar yaşıyoruz diye düşünüyorum. Yıllarını Fenerbahçe'ye vermiş, bundan daha da önemlisi, Fenerbahçeliliği herkes tarafından bilinen İbrahim Kutluay'ın hem tecrübesinden yararlanabilmek için, hem de gelecekte Fenerbahçe yapısı içerisinde bulunabilmesi için son senelerini Fenerbahçe'de geçirmeliydi diye düşünüyorum.

Fenerbahçe'nin kendisiyle anlaşmamasının nedenleri arasında kişisel olaylar olabilir, yapılan ufak tefek yanlışlar olabilir bunu biz bilemeyiz. Ama böyle bir Fenerbahçeli'nin, basketbol hayatının sonlarına yaklaşmışken, kendi takımı tarafından istenmemesi gerçekten çok iç burkucu.. O'nun ne derece Fenerbahçeli olduğunu anlamamız için, Papazın Çayırı Blogunda, Hakan Artış'ın yazısını okumanız sizin için yeterli olucaktır.. Kaynak burası, ama ben dayanamayım, sayfanın ilerleyen kısmında bu mükemmel yazıyı paylaşmak istiyorum..

İki yıl önce yazdığım “İbrahim Kutluay Gerçeği” yazımı yayınlamak bugüne nasipmiş... Fenerbahçe’de genel menajerlik görevi üstlendiğim yıllarda İbrahim’le ilgili çok hoş anılar yaşadım. İstedim ki gerçekten yaşanan bu değerli anılar bende saklı kalmasın. İstedim ki onun nasıl bir sporcu olduğu ve gerçek bir Fenerbahçeli olduğu artık bilinsin... Çalışkan, başarılı, efendi, dürüst, yakışıklı, alçakgönüllü, lider, bırakın kendi takım taraftarını, rakip takım taraftarlarının bile sevdiği, milyonlarca minik basketbolcu adayının kendisine örnek aldığı, ay yıldızlı takımın dev adamı ve Fenerbahçe’nin yaşayan efsane basketbolcusu İbrahim Kutluay.

Bir gün İbrahim odama geldi, kapıyı kilitledi ve “Hakan ağabey bir televizyon kanalından ve reklamlardan kulübe gelecek ödemelerde bir gecikme olacakmış bize yapılacak ödemeler bizler için çok önemli değil ama bu haftaki Galatasaray maçı öncesi Amerikalı oyunculara ödeme yapılmaması problem yaratabilir. Bu parayı ben sana versem ( 100.000 dolar) sende bu parayı resmi yoldan onlara ödesen, ayrıca bu olay da ikimizin arasında kalsa olur mu?” demesiyle boğazımda bir şeyler düğümlenmişti, yutkunamıyordum bile, aniden bütün benliğimi titreten bir ürperti ile sarsıldım, gözlerim dolu dolu olmuştu ki birden kendimi toparlayarak ayağa kalktım. O Fenerbahçesine 12 yaşında gelmiş, Fenerbahçe’nin gerçek Fenerbahçe’li sporcusuydu onunla gurur duydum, kucaklayarak yanaklarından öptüm ve bu işi en kısa yoldan halledeceğime dair ona söz verdim. Bende uğraşlarım başarısızlıkla sonuçlanınca yabancı oyuncuları odama çağırdım o zamanki antrenör Murat Özgül ve yardımcısı Devrim Kıvanç’la birlikte onlara takım arkadaşlarının ne düşündüklerini, ne yapmak istediklerini ve fedakarlıklarını anlattık. Onlar da gıkları bile çıkmadan kırk yıllık Fenerbahçe’li gibi maça çıkıp oynadılar. Maç sonunda da Galatasaray galibiyetini taraftarlarına armağan ettiler. O gün bugündür İbrahim’in Fenerbahçelilik ruhunu taşımayan sporculara örnek teşkil ettiğine inanırım.

Hırvat takımıyla deplasmanda şampiyonlar ligi maçı oynuyorduk ki maçın tam 5. dakikasında İbo kaşının üstüne aldığı dirsek darbesiyle sırt üstü yere devrildi, bir anda İbonun çevresi kan gölüne dönüşmüştü . Doktor ve ben onu soyunma odasına götürdüğümüzde odanın zemini kandan kurban bayramı görüntülerini aratmıyordu, sadece İbrahim’in “Haydi doktor elini çabuk tut dik artık şurayı, haydi Hakan ağabey çabuk olun arkadaşlarımın bana ihtiyaçları var hemen sahaya dönmek zorundayım” feryatları odada yankılanırken ben onun bacaklarını sıkı sıkıya tutarken, o da eline geçirdiği havlu parçasını ağzına sokarak dişleri ile havluyu sıkıştırıp bir nebze olsun acıdan kurtulurken, benim o günkü tabirimle doktor onu canlı canlı dikti. İbo kafası sargılı tek gözünün yarısı kapanmış, şişmiş ve morarmış bir şekilde adına destanlar yazılmış büyük Türk kahramanı Ulubatlı Hasan edasıyla oyuna girerken bile formasındaki kan lekelerini bana gösterip “Hakan ağabey sarı formama kırmızı karıştı kızmazsın değil mi ?” Esprisini, maçın bitiş düdüğü ile birlikte attığı 43 sayısını, taşıdığı o kutsal formanın renk aşkı ve gururuyla arkadaşlarının omuzlarında soyunma odasına uğurlanışındaki mahcup ama gururlu başı dik binlerce Yugoslav taraftarın bile dakikalarca ayakta alkışladığı anını hiç ama hiç unutamam...Fenerbahçelilik ruhu bu olsa gerek diye düşünürüm, ama KARAR sizin!!

İbrahim’in özellikleri, yetenekleri, yaptıklarını anlatmak için sayfalar yetmez ama birkaç küçük hatırlatmanın da yararlı olacağını düşünüyorum. Fenerbahçe’de yıldız oyuncu olduktan sonra bile hiçbir zaman şımarmadı, aksine alçak gönüllüğü ve yardım severliği hiç mi hiç bırakmadı. Takımın genç oyuncularına maddi manevi destek olur, cep telefonu olmayana cep telefonu hediye eder, Anadolu’dan basketbol oynamaya Fenerbahçe’ye gelmiş bir çok genç sporcuya gıda, giyecek ve eğitim konularında destek verir. Ezeli rakiplerle olan maçlar öncesi takım arkadaşları için moral yemekleri verir, onları motive etmek için kendi bütçesinden özel primler verir. Kazanılan maçlar sonrası ise kesinlikle takıma kutlama yemekleri düzenler. Ayrıca da takımın her zaman lideridir, takım içindeki birçok sorun menajere ve yönetime gitmeden İbo tarafından çözülür. Takım deplasmana giderken tüm oyuncular otobüsteki veya uçaktaki koltuğunun çevresinde toplanır. Çünkü şarkıları, bilgi yarışmaları, bilmece ve bulmacaları, ezeli rakiplere bestelediği tezahüratları, esprileriyle her seyahatte eğlence, renk ve moralle takıma neşe ve motivasyon sağlar.

İbrahim hiçbir zaman konuşmadı, o karalandığı gibi kimseyi karalamadı, terbiyesizlikle ve beceriksizlikle suçlamadı. “Hedefleri büyük olan takımda oynamak istiyorum” demeciyle gizli isyan rüzgarları estirip taraftara küçük uyarılar da bulunmaya çalıştı, fakat o da aleyhine kullanıldı. İbo sadece Fenerbahçe’nin Fenerbahçe’ye yakışmayacağı bir takım kurduğunu, Fenerbahçe’nin hedefi olmadığını lig sonunda ki dokuzunculuğunu önceden taraftara yansıtmak istiyordu, haber veriyordu sanki, ama alıştığı sevgiyi, ilgiyi, dostluğu, desteği, yakınında da ona sahip çıkacak ve kucak açacak birilerini yanında bulamayınca da açık bırakılan pencereden üzgün ve sessizce kalbi ve kanadı kırık uçtu gitti gurbete yavru kanaryamız. Bazen düşünürüm keşke o yıllar futbolcu Baliç’e sunulan sevginin, ilginin ve değerin küçücük bir parçasından yoksun bırakılmasaydı diye!!! Onun suçu Fenerbahçe’nin öz be öz çocuğumu olmasıydı ?

O şimdi yıllarca savaştığımız halkın kahramanı ilan edildi, Fenerbahçe forması giymiş Yunanlı taraftarların desteğinde AEK takımına Yunanistan’ın en büyük kupasını kazandırıyor, Yunanistan dış işleri bakanı Papandreu’nun elinden barış elçisi ödülünü alıyor. Abdi ipekçi dostluk ve barış ödülüne layık görülüyor. Ardından Yunanistan’ın en ünlü takımı Panathinaikos’a transfer oluyor. (İki gün önce de, Avrupa’nın en büyük kupasını İtalya’nın ünlü takımı Kinder potasına attığı 22 sayı ile Yunanistan’ın Panathinaikos takımına kazandırdı.) Ama o hala bana telefonda büyük keyif ve zevkle 15 bin kişilik salonda Yunanlı taraftarların coşkuyla salladıkları sarı lacivert bayraklardan ve giydikleri Fenerbahçe formasından, Galatasaray’la bir ölçüde şampiyonluğu belirleyecek lig maçında Saraçoğlu mabedinde takımının yanında olacağından bahsediyor. Bizim alt yapımızdan yetiştirdiğimiz değerimize başkaları daha fazla değer veriyor. Çünkü bizler kendi değerlerimize sahip çıkmıyoruz. İbrahim Kutluay gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan ve onunla yaşayan değerler kolay yetişmiyor.

25 milyon taraftarı ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan Fenerbahçemizin yöneticilerine son kez sesleniyorum “Özlüyorum onun Fenerbahçelilik ruhunu, Fenerbahçe sevgisini, her sayıdan sonra yumruklarını sıkıp tribünlerin önüne gelişini, sevincini, coşkusunu, zafer naralarını, taraflarla kucaklaşmasını, ama o yok artık...”

Onun gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan, renklerine aşık, kulübü için her türlü fedakarlığı yapan, Fenerbahçe’nin alt yapısından yetişmiş, Milli takımımızın gururu, Türk basketbolunun yıldızı, Avrupa sayı kralı oyuncumuzla aynı formayı kuşanmanın ve aynı renkler altında onun menajerliğini yapmış olmanın gururunu taşıyorum. Onunla ilgili yazacak daha çok şey var ama şimdilik gerçekler için birkaç küçük anının sizler için aydınlatıcı olduğuna inanıyorum... Ama yine de karar sizin!!!

Her duyduğunuza inanmayın, gerçekler anıların içinde saklıdır.

Hakan Artış

Yazının devamını okuyun...

Facebook'ta Grup Nasil Silinir?

18

Saat: 09:26 | Yazar: Burak Doğan


Bildiğiniz gibi, Facebook her türlü sosyal iletişimimizi arttırdı, milyon tane insanla tekrar buluşmamızı, kişi listemize eklememizi sağladı. Hatta bizde duramadık, kişi listemize eklemekle kalmadık, kalktık gruplar kurduk, insanları burada topladık. Ancak bir süre sonra, yarattığımız grupların bazıları işlevlerini yitirdi ve güncelliği kalmamaya başladı. İşte sorunumuzda burda başlıyor. Şayet bir grubun sahibi veya adminiyseniz ve artık o grubun işlevini yitirdiğini düşünüyorsanız, kalkıp o grubu silmek istediğinizde dağ gibi bir sorun kucağınızda: Grup sil seçeneği yok!

Yapmanız gereken ise Facebook tarafından kısa yoldan açıklanmış. Diyorlar ki: Sistemimiz, boş olan grupları otomatik olarak silmektedir. Bir grubu silmenin en iyi yolu, önce üyeleri teker teker gruptan kaldırmak, sonrada kendinizi kaldırmaktır. Bir süre sonra sistem, kendiliğinden grubu silecektir.. Buyrun işte size çözüm..
Yazının devamını okuyun...