Hakem Recep İvedik'ten Daha Komikti

1

Saat: 09:45 | Yazar: Burak Doğan

Fenerbahçe - Galatasaray maçları, her türlü değerlendirmede dünyanın en ezeli rekabetleri arasında ilk 4 sıraya giriyor. Boca Juniors - River Plate, Barcelona - Real Madrid ve Celtic - Glasgow Rangers derbileri de, dünyadaki diğer önemli olanlar. 1900'lü yılların başında bir şekilde başlayan bu rekabetler, bu zamana kadar durmadan geldi ve her maç olduğunda tribünler tıka basa doldu, esnaf para kazandı, takımlar stad gelirlerinden kendine geldi.. Ben maç izlemeye başladığım günden bugüne, hiçbir derbide stadın boş kaldığını görmedim cezalar dışında. Ve her maç, iyi ya da kötü oynandı, goller akıllarda, skorlarda tarihte kaldı. Ama bu maç farklıydı..

Bir hakem vardı ki geçen maç sahada, ne goller kaldı akıllarda, ne de tribünlerdeki mükemmel pankartlar.. Daha önce bahsettiğim gibi Fenerbahçeliyim ben. Ama Sami Yen tribünlerindeki Fred Çakmaktaş pankartına hasta oldum.. Çok güzel düşünülmüş, harika uyarlanmış. Futbolun bu güzelliğini, gollerin güzelliğini konuşmamız gerekirken, konuşmak, daha doğrusu gülmek zorunda kaldığımız şeye bakın.

Hakem demeye dilimizin varmadığı Cüneyt Çakır, o akşam Recep İvedik'ten vallahada billahada daha komikti. Burada artık işin Fenerbahçesi Galatasarayı yok.. İlk devrenin sonunda Volkan kaleciyle karşı karşıyayken oyunu bitirmesi, futbolu katletmesi demektir! Basketbolda bile top havadayken süre dolsa bile o atış devam ediyor sayılır..

İlk hatayı, Lugano'ya gösterdiği sarı kartla yaptı. Ardından ikinci sarı kartta haklıydı ama, malesef o pozisyonda faul yoktu... Sonuçta 25. dakikada çıkan 2 sarı 1 kırmızı kart ve oyunun hakimiyetini kaybeden hakem.. Bundan sonrasını anlatmaya zaten gerek yok, her yerde yazıldı çizildi. Yalnız Cüneyt Çakır'ın atladığı birşey var. Kendisi olayların hakemi olmaya devam ediyor. Manisa'da Bülent'in 6 ay sahalardan men edildiği maçın hakemide kendisiydi. Hemde o maçta, tribünler ortaktı, yan yana oturuyordu ve hiçbir futbolcunun kimseyle derdi yoktu. Bu maça çıkarkende hava aynıydı. Galatasaray maça hızlı başladı, 2-0 yapabilirdi 4 dakika içinde. Fenerbahçe de çok kötü başlamıştı. Ama malesef maçı çığrından çıkaran kendisi oldu..

Normal bir lig maçına çıkan hakem 1 milyar, derbiye çıkan hakem 2 milyar ödenti alıyormuş, onu öğrendik bu maç sayesinde.. Ama bu parayı alınca, kendilerini birşey zannediyorlar herhalde. Cüneyt Çakır Hocam; Şahin araba kullanınca 120'ye kadar çıkarsın, arabayı çarpsanda hafif yaralanır kurtulursun. Ama Ferrari kullanıp 250-270 km hız yaparsan, bide üstüne duvara toslarsan, senin parçalarını bile bulamazlar.. Bundan birkaç sene önce yine bir Fenerbahçe - Galatasaray maçını katleden şöförlerin ortadan kaybolduğu gibi..

Yazının devamını okuyun...

Kıyamet Günü Ambarı!

2

Saat: 10:42 | Yazar: Burak Doğan

Norveç'in Svalbard adasında, bundan bir süre önce yapılmaya başlanan "Nuh'un Ambarı" 9 milyon dolar harcandıktan sonra tamamen kullanıma açılmış. Kuzey Kutbu'nun 1000 km kuzeyindeki Plataaberget Dağı’na inşa edilen ambarın kurdelesi dün kesilmiş. Bu ambarda, yeryüzündeki tüm bitkilerin tohumları saklanıyormuş. Yani Norveçliler, gemiden sonra, ambar ile bu sorunu çözeriz havasına girmişler.

Hürriyet'te yazan habere göre, "Uzunluğu 130 metre, duvarları da çelik barlarla çevrili ambarda 4.5 milyon tür meyve, sebze ve tahıl tohumu koruma altında tututlacak. En kötü felaketlerde bile tohumların hiç zarar görmeden yaklaşık 200 yıl kadar dayanacağı belirtiliyor. Yaklaşık 9 milyon dolara mal olan ambarı tehdit eden tek unsur aç kutup ayıları. Bölgede yaşayan 3 bin kadar kutup ayısını ambardan uzak tutumak için tüfekli özel bekçiler görev yapıyor. Geçen hafta meydana gelen 6.2 şiddetindeki depremde de ambarın dayanımı test etmiş olmuş"

Elin oğlu, yeryüzünün yıkılmasına karşı, kendi soyunu devam ettirecek hamlelerde bulunuyor, bizde burda onları can-ı gönülden izliyoruz. Bizde böyle bir hareket yapılsa acaba yurdum insanı ne der ki? İşte seçmeler;

*Arkadaşım siz daha emekli maaşımızı kesiyorsunuz ne ambarı!
*Yahu bırakın ambarı mambarı, benim şu sağlık karnesini çıkartıverin!
*Arkadaşım size mektup var adresi nasıl belirleyeceğiz?
*Napayım ben bu hayatı.. Ambarda darı yok, evde karı yok, cepte para yok..
Yazının devamını okuyun...

Asus Eee PC'ye İşkence!

6

Saat: 12:37 | Yazar: Burak Doğan

Asus Eee PC, halen memleketin insanlarının rüyalarını süslemekte.. 7" lik boyutları, 2/4/8 GB'lık seçenekleri ile, Linux ortamında çalışan bu bıdıcık aygıt (Windows ile çalışanlarda satışa çıkmaya başlamış) 299$, 349$, 399$ ve 499$ olmak üzere çeşitli fiyatlarla Amerikada satışta. Çeşitli özellikleri var, yenisi çıkıcak, 8" olan çıkacak 10" olan çıkacak falan filan. Buralar konumuzla esas alakalı olan bölüm değil.

Esas mevzu, bu güzelim aygıta yapılan işkence.. Her türlü işkenceye maruz bırakılmış, birde videosunu göstermişler.. Herhalde para fazla geldi, hadi dediler bari bi test yapalım edelim.. Bizimde reklamımız olsun, Metacafe'den kazandıklarımızla çıkartırız parasını:D Soğutuyorlar, ısıtıyorlar, açık atıyorlar kapalı atıyorlar.. Fırlatıyorlar falan.. yazık o aygıta.. Buyrun çaresizliğimi sizde paylaşın..


Yazının devamını okuyun...

Ne Yapmaya Çalışıyorsunuz!!

5

Saat: 17:19 | Yazar: Burak Doğan

Nahnuda gördüm az önce.. O sayfayı taşımamış ekranına, ben, rezilliği göstermek için alıyorum görmek isteyen herkese sunuyorum. Vakitin resminin altına bakın!

"K.Irak'ta şehit olan askerler, dün gözyaşları içinde memleketlerinde toprağa verildi. ŞEHİTLERİN ANNELERİ HEP BAŞÖRTÜLÜYDÜ"

Böyle rezil bir ayrımcılık, böyle yağdanlık ve rezil medya olduğu sürece, böyle kutuplaşma çalışmaları hep olacak ve ortadan ikiye bölmek için ellerinden geleni yapacaklar. Ne denebilir ki! Şehit üstünden siyaset yapanlar bunlar!
Yazının devamını okuyun...

AKP, İzmir'de Laik Kaleleri Bölüyor

2

Saat: 14:00 | Yazar: Burak Doğan


Adalet ve Kalkınma Partisi, ülke sınırları içerisinde, yıkamadığı ender kaleleri (ki bu kentlerin başında İzmir geliyor) bu yerel seçimde ele geçirmeyi kafasına koymuş durumda. Artık bunu çok iyi görüyor ve irdeleyebiliyoruz. Bakanlar Kurulu'nda en son tartışılan önerge, bunu gerçekleştirebilmek için ellerinden gelen her kozu oynayacakları yönünde.. Bu doğrultuda, şehrimizde, Konak ve Karşıyaka gibi büyük ilçeleri, kendi oylarını arttıran bölgelerden ayırıp ortaya yeni ilçeler çıkarmak ve bu ilçeleride kendi hanesine yazdırmak istiyor. yani oyunu kurallarına göre oynamaktan vazgeçti, kuralları kendisi koyuyor!

İzmir, Cumhuriyet Mitingleri'nin en yoğun yaşandığı, sokakların kırmızıya boyanıp, milyonlarca kişinin "Türkiye Laiktir Laik Kalacak" naralarının en yüksek noktaya çıktığı yerdi tüm Türkiye'de. Hemde, "biz istersek 10 katını toplarız" diyenelere inat. Çünkü çok iyi biliyorlar ki, İzmirde toplamaya kalktıkları zaman değil 10 katını, yarısını toplayamazlar o meydanlarda.. Çünkü bu şekilde kendilerinin yıpranacağını, modern Türk halkının nasıl baltaladıklarını göstermiş olurlar!

İzmir'in merkezi Konak ilçesini, Konak ve Karabağlar olarak ikiye ayırma hikayesi, elbette Karabağlar'da daha çok oy alan AKP'nin oradan da bastırıp, İzmir'deki baskısını daha çok arttırma isteği ile başlıyor. Bunun gibi, Karşıyaka ve Bayraklı da aynı durumda. İlk önce Konak'tan ayrılıp Karabağlar ilçesine katılmak istenen mahalleleri ve oy yüzdelerini paylaşmak istiyorum;
Gördüğünüz gibi, oy potansiyelleri neredeyse %45. İstedikleri gibi ilçelerin sınırlarıyla oynuyorlar. Ve %47 oy bizim değil mi, 411 oyumuzda var, biz milletin vekilleriyiz, onun verdiği yetkiyi kullanıyoruz diyorlar. Çok mantıklı değil mi.. İzmir'de de aynı şeyi anlatsalar ya. Ama oyunu kurallarına göre oynamak hoşlarına gitmiyor. Buyrun Bayraklı Karşıyaka oy durumuna;
Buradada gördüğünüz gibi oy ortalaması gayet yüksek. Yani istedikleri sonuca buradada ulaşabilecekler! Amaç o zaten.. Bu ilçeler, bugüne kadar çok güzel yönetiliyordu da, bugün mü yönetilememeye başladı. Aslında haklılar. Bu kadar büyük ve merkezi yerler, AKP Belediyelerince yönetilmediği zaman, kötü yönetiliyor demektir. Aynen Ankara Büyükşehir Belediyesi gibi. 3 Milyar Dolar devlete borcu olan Ankara Büyükşehir Belediyesine rakip, ancak 1 kuruş borcu olmayan İzmir Büyükşehir Belediyesi olabilir. Tabii dolayısıyla borcu silinen Ankara çok daha fazla iş yapmış oluyor!

Artık uyanma zamanı değil mi? Daha iyi yönetilecek adı altında, kendilerine "belediye yaratmalarına" nasıl göz yumulabiliyor? Nasıl hiçkimse ses çıkartamıyor olanlara? Herkesin mi çıkarı var olanlardan? Daha düne kadar, Laiklik hakkında atıp tutanlar, bugün Laikliğin koruyucusu diye kendilerinden söz edebiliyorlarsa, bu işte bir terslik yok mu?

Peki sizce, İzmir'i de alabilecekler mi?

Yazının devamını okuyun...

Leman'dan Erdoğan'a Çıplak Cevap!

7

Saat: 16:33 | Yazar: Burak Doğan

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında medyaya "çıplak resimlere karışıyor muyuz?" diyerek seslenmişti. Biz Başbakanımızın neye karışıp neye karışmadığını, ortalığı nasıl karıştırıp nasıl karıştırmadığını gayet iyi biliyoruz zaten. Bizim gibi bunu gayet iyi bilen Leman Dergisi de Başbakan'ın bu sözlerine kapak karikatürü ile yanıt verdi. Üstte gördüğünüz kapak ta kendisi.. Hatta dayanamadı, meşhur arka kapak kızlarına çok da güzel bir örnek verdi, burda rahmetle de analım, Aysel Gürel'i arka kapağa yerleştirdi ve kendisini herkesin tekrar hatırlaması için son bir kıyak yaptı..

Yazının devamını okuyun...

Ameno! Ahmet Abi Himmet Abi! İnanılmaz..

2

Saat: 11:14 | Yazar: Burak Doğan

Hanginiz Era'nın meşhur şarkısı Ameno'yu bilmez ki.. Pekiii.. Bu şarkıyı hiç can kulağıyla dinlediniz mi? Nakarat kısmında resmen Ahmet Abi ve Himmet Abi'ye sesleniyorlar.. Buldum, koptum, gülmekten kendimi yerlere attım bile diyebilirim.. Meğersem şarkı onlara yazılmış..:D Buyrun kendi kulaklarınızla dinleyin, gününüz neşelensin..:)


Yazının devamını okuyun...

Sevilla Bu Kadar Aciz Mi?

2

Saat: 09:48 | Yazar: Burak Doğan

Dün akşam maçtan önceki yorumlar, Fenerbahçe'nin kurayı çektiği günki yorumlardan çok daha farklıydı. Çünkü çektiğimiz kuradaki en zayıf "isim" olan Sevilla'nın, üst üste 2 sene UEFA kupasını kaldırdığını ve Şampiyonlar Ligi'ndeki son 5 maçında galip olduğunu yeni yeni anlamaya başlamıştık. İsmi zayıftı belki ama, şu anda grubu lider bitiren takımların çoğundan daha iyi ve daha konsantre durumdalardı. Haftalardır yazıldı çizildi, teknik direktörleri geldi olay oldu, güldü olay oldu ve maç saatine gelindi. Ve tabiiki tribünlerin şov saatine..

Türkiye'de, Şükrü Saraçoğlu gibi baskı yaratan bir stad olmadığını herkes kabul ediyor. Stad ağzına kadar dolu, oturacak yer yok ve susmadan bağıran 50.000'e yakın taraftar.. Belkide formunun zirvesinde olan Sevilla'nın bocalaması, istediğini bulamaması bu yüzden. Sahaya sıfır tribünlerin verdiği enerji, karşı takıma yaptığı baskı üst düzeyde. Bunda, Fenerbahçe taraftarının artık futbolu en ufak ayrıntısına kadar bilmesi, Avrupadaki stadlardaki gibi, hakemi baskı altına almayı da ekleyebiliriz.

Bu şartlarda başlayan maçtaki ayrıntıları her gazeteden siteden takip edebilirsiniz. Hatta golleride bu yazının sonunda bulabilirsiniz. Ancak benim farklı değinmek istediğim bir nokta var. Bu, Zico'nun taktiği ya da Deivid'in iyi olmaması ya da Kezman'ın yükselen form grafiği değil. Tamamen Sevilla takımının "ahlaksız" futbolu ile ilgili.

Sevilla takımı iyi bir takım, daha önce söylediğim gibi başarılı bir takım. Ama bana hiç kimse, bir Sevilla taraftarının, bu maçta takımından memnun olduğunu söyleyemez, buna inandıramaz. Peki neden?

Atılan gollerin basit olduğu, yada Roberto Carlos'un sakatlığı falan değil olay. "Yanından bir Fenerbahçeli futbolcu geçtiğinde, rüzgarıyla ağzının burnunun dağıldığı imajı veren, rezil, kepaze, ahlaksız bir kişilik sergilediklerinden" dolayı. Maç boyunca, kaptan dedikleri Daniel Alves, yanlış saymadıysam tam 4 kere, yanından Kezman geçti diye, elini uzattı diye, ayağına dokundu diye yerlerde süründü. Bu kadar kişiliksiz bir kaptan, hele UEFA kupasını üst üste 2 kez kazanmış bir takımın kaptanı, kendisini prfesyonel olarak adlandıramaz.

İlla deplasmandasın diye, beraberlik yakalandığı andan itibaren, hakemi aldatmaya yönelik yapılan bu hareketler, gerçekten çok komik ve alaksız görünüyor. Yayın süresince, bunların türlü türlü versiyonlarını, farklı oyunculardan gördük. Profesyonellik, oyunu ağırdan alma, geç başlama, sallana sallana oynama olabilir, kabul ederim. Ama her pozisyonda kendini yere atmak, yerlerde dövünmek, ağzı burnu dağılmış hastanelik olmuş gibi hareketler yapmak profesyonellik değildir. Haaa profesyonel futbolcu arıyorlarsa, maçta, kaval kemiğinin üstü resmen delinen, şampiyonlar liginde en çok forma giymiş 2. futbolcu olan Roberto Carlos'un, o andaki hareketlerini izlesinler. 2 cm çapındaki krampon deliğinin nasıl acıyacağını en iyi futbolcular bilir. Ama Carlos, o dövünen Sevilla'lılardan daha az çırpındı yerde..

Hakedin, kazanın, bütün başarılar sizin olsun. Zaten 2 sene üst üste UEFA Kupasını alarak ne kadar başarılı olduğunuzu göstermişsiniz. Bu sırada İspanya'da 4. durumdasınız ve her alanda başarılısınız. Ama ne olur böyle profesyonel ayağına yatıpta, ele aleme rezil olmayın..

Maçın golleride burada..



Yazının devamını okuyun...

Şampiyonlar Ligi 2. Tur Ilk Gün Sonuçları

2

Saat: 15:41 | Yazar: Burak Doğan

Şampiyonlar Ligi 2. Tur İlk Maçları, Salı gecesi yapılan 4 karşılaşma ile başladı. Schalke 04, sahasında konuk ettiği FC Porto'yu 1-0 mağlup ederken, Liverpool Anfield'ta Inter'i, son 5 dakikada bulduğu 2 golle 2-0 mağlup etti. Serie A temsilcisi, Materazzi'nin 30. dakikada kırmızı kartla oyun dışında kalmasnın ardından, mücadeleyi 1 kişi eksik tamamladı.

Bir diğer Premier Lig temsilcisi Chelsea FC ise, Olympiacos deplasmanından golsüz beraberlikle ayrıldı.

Salı gecesi mücadele eden İtalyan takımlarından AS Roma ise sahasında Real Madrid'i ağırlarken, mücadeleden 2-1'lik galibiyet ile ayrıldı.

Alınan sonuçlar:
Schalke 04 - FC Porto 1-0
AS Roma - Real Madrid 2-1
Olympiacos CFP - Chelsea FC 0-0
Liverpool FC - Inter 2-0

Çarşamba gecesinin programı:
Fenerbahçe - Sevilla
Celtic - FC Barcelona
Lyon - Manchester United
Arsenal - AC Milan

Güncel:

Fenerbahçe - Sevilla 3-2
Celtic - FC Barcelona 2-3
Lyon - Manchester United 1-1
Arsenal - AC Milan 0-0
Yazının devamını okuyun...

Bu da All-Star mı?

3

Saat: 16:50 | Yazar: Burak Doğan

İzlemiycem dedim, üstüne yazdım, milletede o şekilde anlattım ama yine dayanamadım, kurdum saati yine, göz ucuyla bakarım diye.. Girdiğim psikolojiden midir nedendir bilmiyorum, Jason Kidd de olmasa bizim mahalledeki çocuklar birbirleriyle top oynayorlar gibi gelecekti.. Biraz izledim, sonra o kadar sıkıcı geldi ki sızmışım.. Oturdum bugün, şöyle eski yılları kurcaladım.. Önce "şov" un daimi parçası olan Shaq ile kendimi toparladım.. Buyrun sizede bir göz ziyafeti;



Ardından üst üste 1992, 1996 All-Star en iyi 10 hareketini paylaşayım sizlerle, en sonda bu senenin en iyi 10 hareketini paylaşayım, ne demek istediğimi anlayın, hatta ne çektiğimi anlayın:)
Hey gidi ortaokul, lise yıllarım yahu.. Dakika kaçırmazdım:)



All-Star 1992


All-Star 1996


All-star 2008


Hatta birde cila olsun, süper süper dedikleri süpermen Dwight Howard yerine, kadroya almadıkları Vince Carter'ın 2000 Slam Dunk görüntülerini paylaşayım..
Of kendimden geçtim:)



Yazının devamını okuyun...

Hakem Oyna Dedi, Cumhur Göbek Attı!

2

Saat: 11:14 | Yazar: Burak Doğan

İşte yurdum insanının yeşil sahalardaki versiyonu.. Çaykur Rizespor - Fenerbahçe maçında, Selçukla omuz omuza mücadele eden Cumhur, yere düştüğü pozisyon sonrasında hakemden faul bekliyor. Faul yerine "oyna" cevabını alan Cumhur, dayanamıyor başlıyor göbek atmaya.. Bizden boşuna çıkmamış Nasrettin Hocalar.. Hele bir Karadeniz takımı oyuncusundan tam beklenecek hareket.. Turkcell Süper Lig'e renk kattığın için teşekkürler be Cumhur..


Yazının devamını okuyun...

Bay Meraklı!

8

Saat: 16:29 | Yazar: Burak Doğan

Yıllar önce siyah beyaz televizyondan izlediklerimi hayal meyal hatırlıyorum. O zamanlar gerçekten ufaktım ve aslında hatırladığım çizgi filmlerin başında Voltran, Thundercats geliyordu. Ama hiçbirisi bay meraklı kadar beni derinden etkilememişti:)

Başından sonuna kadar izlediğim, kaçırmadığım, kanal değiştirildiğinde yırtındığım sadece bi program vardı, oda bizim meraklı:) Ordan oraya düşer, atlar, önüne bakmaz.. Ama o gülüşü ve malum saydırmaları en zevkli anlardır.. Giydirirde giydirir hiçbirimizin anlamadığı şekilde, hatta yeryüzünde kendinden başka hiçkimsenin anlamadığı şekilde.. Geçende bu mevzuyu Net Günlüğünde görmüştüm, eski günleri hatırladım, birde bir iki bölüm ben paylaşayım dedim..



Ve dahası..









Yazının devamını okuyun...

Carlos Az Kalsın..

8

Saat: 13:31 | Yazar: Burak Doğan

1997 yılında öyle bir frikik golü attı ki, bütün dünyanın hala dilinde.. Gelmiş geçmiş en güzel frikik gollerinde hep ilk 3'te.. Elbette Carlos'un Fransa milli maçında attığı inanılmaz golden bahsediyorum. Ne kaleci Barthez bekliyordu öyle bir vuruş ne de maçı izleyenler.. Ve o gol efsane oldu, her jenerikte yayınlanmaya devam ediyor..

Dün gece, Çaykur Rizespor - Fenerbahçe maçında, bu golün tahtını sallayacak bir vuruş daha çıkardı Carlos. tahtını sallayacak diyorum çünkü, direği inanılmaz şekilde salladı. Gol olsa o tahtı ele geçirmişti. Top oyunun içindeydi, Fransa maçındaki gibi sabit değildi ve Carlos'un istediği kadar gerilme şansıda yoktu. Hatta o frikikten daha bile uzak mesafedeydi. Bir adım aldı vurdu ve..


Yazının devamını okuyun...

Jimnastik Kulübü'nün Yönetim Aczi!

0

Saat: 09:53 | Yazar: Burak Doğan

İlk duyduğumda hayretler içerisinde kaldığım, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yöneticilerinin ne halde bulunduğunu çok iyi anlatan, artık taraftarlarının bile yapılan bu ve benzeri açıklamalardan utanç duyduğu malum "açıklamayı" önce paylaşmak istiyorum sizlerle;

--“Ne” olduğu ya da olmadığı kamuoyu tarafından yıllardır çok iyi bilinen “pembe kazaklı” Hıncal Uluç’un, temsil ettiği ahlak anlayışının pisliği içinde er ya da geç boğulacağına inanıyor ve bu zat’a cevap dahi vermenin lüzumsuz olduğunu düşünüyoruz.
Hakkında gerekli yasal işlemleri başlatacağımız Hıncal Uluç, hesabını Yüce Türk Adaleti’ne verecektir.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz,

BEŞİKTAŞ JK

Ya bu gerçekten ne kadar aciz bir açıklama? Sen adamın kişilik haklarına saldıracağına (tabii ki kendi yaptıklarını savunamadıkları için, fikirini açıkça beyan edene saldırıyorlar) oturup adam gibi düşüncelerine karşılık versene!?! Sen, yabancı futbolcuların dışındakilere aylardır maaşlarını ödeyeme, basketbol takımının yıldız oyuncusunu elinden kaçırmak pahasına 225.000 (yazıyla iki yüz yirmi beş BİN) doları ödeyeme, kalk ondan sonra Mehmet Topuz'a 11 Milyon € vereceğim de.. Bunuda dersen değil Hıncal, Çarşı bile Yıldırım Demirören'e karşı olur..

Şöyle devam edelim. Gerçekten bu takımın maddi sorunları var. Sene başında patlayan 2 yabancı transferi ve aylardır ödenemeyen taksitler var. Türk futbolcu, yabancı sınırlaması korkusuyla çok fazla ses çıkarmadan topunu oynamaya devam edebiliyor. Sen buna rağmen, devre arasında, 24 yaşında, bundan sonra gelişime çok açık olmayan Holosko'yu alıp takıma getiriyorsun. Ne için? Sağ açık oynatmak için!! Hemde bu forvetten bozma sağ açık için 5 Milyon€ veriyorsun, üstüne artık alternatifsiz Cisse'nin eski tek alternatifi, belkide Türkiye'deki tek Joker oyuncu olan Koray'ı, seni bilmem kaç maçta değişik bölgede oynayarak kurtaran Koray'ı takımdan gönderiyorsun.. Bitmedi, bunun yanında Burak'ı da (22 yaşında ) veriyorsun. Dolayısıyla bu işi bilmediğini tescilliyorsun.

Boboyu, daha devre ortasında gönderirim diye açıklamalar yapıyorsun Brezilya Milli Takımı'nda yedek oturdu diye. Takımın dengesini bozup İbrahim Akın'ı da yolluyorsun, yedek kulübeni git gide daraltıyorsun. Takımın bağıra bağıra defans oyuncusuna ihtiyacı varken sen gidip yerinde oynatamayacağın forvete paralar oyuncular döküyorsun.

Üstüne, inanılmaz bir şekilde, Fenerbahçe'nin bile Mehmet Topuz, Gökhan Ünal ikilisine 12 Milyon Dolar verdiği bir zamanda, 2009 Mayıs'ında sözleşmesi biten Mehmet Topuz'a 11 MİLYON € teklif ettiğini açıklıyorsun.. Burda Fenerbahçe, transfere ayırdığı bütçe ve o paralara nasıl adamlar aldığını göstermek için verdiğim bir örnek sadece. Bu açıklamayı yaparsan, içeride 40 Milyon € param var, Başkanlığı bırakırken onu alıcam dedikten sonra komik duruma düşersin.

Hınca Uluç, pembe kazaklı olabilir, anlatmaya çalıştığınız şekilde farklı kişisel özellikleride olabilir belkide. (Bu özellikleri sizi her ne olursa olsun zaten ilgilendirmez de) Ama bu yaptıklarınız, ne size Hıncal Uluç'a hakaret etme hakkı verir, ne de yaptığınızın doğruluğunu gösterir. Kim ne derse desin, Uluç, bu ülkede, düşündüğünüzden çok daha fazla konuda, inanamayacağınız kadar bilgi sahibi bir insandır. Ve bence bu ülkenin en değerli eleştirmenlerinden biridir.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yönetimi'nin bu açıklamaları, artık kendi taraftarları tarafından bile alaya alınmaya başlandı. Eski Beşiktaşlı dostlarımla bile futbol muhabbeti yapamaz oldum. Biraz bir şeyler başarında, 3 büyükler demeye tekrar yüzü olsun herkesin..

Güncel 1- İşallah Süleyman Seba Gazete Okumuyordur.. Şu açıklamayı yapanlar keşke birazcık Süleyman Seba'ya kendilerini benzetmeye çalışabilseler..

Güncel 2- Ekşi Sözlükte Ne Olduğu Çok İyi Bilinen Pembe Kazaklı

Beşiktaşlıların durumunu izleseler takip etseler keşke..


Yazının devamını okuyun...

NBA All-Star 2008 'i Izlemiyorum!

6

Saat: 14:12 | Yazar: Burak Doğan

NBA All-Star 2008 yılında, bildiğiniz gibi New Orleans'da gerçekleşecek. Hatta yine bildiğiniz gibi smaç yarışması, 3'lük yarışması gibi enstantaneler, Rookies - Sophmores maçları falan aynı şekilde devam edecek. Buraları her yerde yazanlar. Önemli olanda elbette Pazar günkü maç. Ama benim bu maçla ilgili derin şüphelerim var. Elbette bunları uzun uzadıya anlatmak istiyorum çünkü gerçekten sinirlerim oynadı bunları duyunca..

İlk önce yıllardan beri süregelen bu enstantanelerde, bence olması gereken "sade oyun oynayan yıldızların" değil, NBA'i insanlara sevdirmesi açısından "cafcaflı oynayan yıldızların" seçilmesi.. Guard olarak Jason Williams'ın mesela, 10 yıllık oturma izni olması lazım kadrolarda.. Herifin işi, dünyada eşi benzeri görülmemiş pasları atmak.. Yani şu Tim Duncan'ın All-Star'da işi ne:s Basketboldan az çok anlayan her bir şahıs, bu adamın All-Star'a seçilmemesi gerektiğini bilir. Onun yerine alınabilecek dahada bir sürü adam bulunabilir. Yani Mehmet bile ondan daha çok yakıştı sahaya.. Sonra şu Chris Bosh.. Allah aşkına ne işi var bunların bu listelerde? Yao Ming! Hadi onu anlayabiliyorum milyar kişi var arkasında onu izlemek isteyen ve NBA'de hep pazarlara açılmaya çalışıyor.. Neyse gelelim en önemli mevzuya..

Takımlar şu şekilde;

EASTERN CONFERENCE

NO. PLAYER (TEAM) POS. HT. WT. BIRTHDATE FROM
5 * Jason Kidd (New Jersey) G 6-4 210 03/23/73 California
3 * Dwyane Wade (Miami) G 6-4 216 01/17/82 Marquette
5 * i Kevin Garnett (Boston) F 6-11 220 05/19/76 Farragut Academy (HS)
23 * LeBron James (Cleveland) F 6-8 250 12/30/84 St. Vincent/St. Mary HS
12 * Dwight Howard (Orlando) C 6-11 265 12/08/85 SW Atlanta Christian Academy (GA)
1 Chauncey Billups (Detroit) G 6-3 202 09/25/76 Colorado
4 Chris Bosh (Toronto) C 6-10 230 03/02/84 Georgia Tech
3 Caron Butler (Washington) F 6-7 228 03/13/80 Connecticut
32 Richard Hamilton (Detroit) G 6-7 193 02/14/78 Connecticut
4 Antawn Jamison (Washington) F 6-9 235 06/12/76 North Carolina
2 Joe Johnson (Atlanta) G 6-7 235 06/29/81 Arkansas
34 Paul Pierce (Boston) F 6-7 235 10/13/81 Kansas
36 Rasheed Wallace (Detroit) C 6-11 230 09/17/74 North Carolina
Head Coach: Doc Rivers (Boston)


WESTERN CONFERENCE

NO. PLAYER (TEAM) POS. HT. WT. BIRTHDATE FROM
24 * Kobe Bryant (L.A. Lakers) G 6-6 205 08/23/78 Lower Merion HS
3 * Allen Iverson (Denver) G 6-0 180 07/07/75 Georgetown
15 * Carmelo Anthony (Denver) F 6-8 230 05/29/84 Syracuse
21 * Tim Duncan (San Antonio) F 6-11 260 04/25/76 Wake Forest
11 * Yao Ming (Houston) C 7-6 310 9/12/80 China
5 Carlos Boozer (Utah) F 6-9 266 11/20/81 Duke
13 Steve Nash (Phoenix) G 6-3 178 02/07/74 Santa Clara
41 Dirk Nowitzki (Dallas) F 7-0 245 06/19/78 Germany
3 # Chris Paul (New Orleans) G 6-0 175 05/06/85 Wake Forest
7 # Brandon Roy (Portland) G 6-6 229 07/23/84 Washington
1 Amare Stoudemire (Phoenix) C 6-10 245 11/16/82 Cypress Creek (Orlando, FL)
30 # David West (New Orleans) F 6-9 240 08/29/80 Xavier (Ohio)
Head Coach: Byron Scott (New Orleans)


Listeyi dikkatlice inceleyin.. Evet evet bir daha çıkın ve inceleyin.. Bu kadrolarda SHAQUILLE O'NEAL YOK! VINCE CARTER YOK! TRACY MCGRADY YOK!!

Listeleri bir daha bir daha inceledim. Yoklar yani.. All-Star'a yıllardır en büyük katkıyı yaptıklarını düşündüğüm bu üç yıldız yok.. Shaq, 14 senedir ard arda seçiliyordu, Carter'da 8 yıldır. NBA yönetimi, herşeye burnunu sokarken, en ufak NBA ile ilgili mevzuya el atarken, kesinlikle ve kesinlikle el altından bile olsa pazarlama stratejisi açısından olaya dahil olmalıydı.

3'lük yarışmasında katılacaklar çok iyiymişte, diğer maçlar zevkli olacakmışta.. Hepsini geçtim Vince Carter'ın olmadığı All-Star'ı izlemiyorum arkadaşım. (Bence Vince, Jordan ile beraber gelmiş geçmiş en estetik smaç vuran iki insanüstü varlıktan biridir ve halada bu meziyetini kaybetmemiştir!)
Yazının devamını okuyun...

İzmir'de Taksilerin Gece Tarifesi Kalktı!

9

Saat: 13:04 | Yazar: Burak Doğan

Evet yanlış duymadınız, İzmir'de artık gece tarifesi diye bir olay kalmadı.. Anadolu Ajansı'nın geçtiği habere göre, İzmir Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği (İESOB) Başkanı Zekeriya Mutlu, kentteki taksilerde gece tarifesi uygulamasının bugün itibariyle kaldırıldığını bildirmiş. Bunun üzerine, İzmir Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Celil Anık ise uygulamaya geçmeden önce taksici esnafından görüş aldıklarını belirterek, ''Amacımız hem üyelerimizin daha çok iş yapmasını sağlamak hem de İzmirlilerle taksici esnafını barıştırmak. 'Pazarlık ettim, gündüz tarifesi açtırdım' gibi sözler artık duyulmayacak. İzmirliler günün her saatinde gündüz taksimetre ücretiyle yolculuk yapabilecekler" demiş. Ama ardından, alınan kararlara bir yenisi daha eklenmiş. "Basın toplantısında, İzmir'de taksi ücret tarifesinde de yeni düzenleme yapıldığı bildirildi. İzmir'de 1.5 YTL olan açılış ücretinin 1.7 YTL'ye, 1.6 YTL olan kilometre ücretinin ise 1.8 YTL'ye çıkarıldığı belirtildi." Şimdi gelelim İzmirlilere bu işin ne getirisi ne götürüsü var;

Bugüne kadar, gece dışarı çıkarken, insanların aklında her zaman araba alıp içmeyeyim, taksiye o verceğim parayla 1 şişe Absolute alırım mantalitesi vardı. Hele öğrenciyken, herkesin vardı. Çünkü gece tarifesi demek, normak taksimetrenin 2 katına yakın demekti. Güzelyalı'dan Alsancağa gitmek, 15 YTL'leri bulmuştu son zamanlarda, gece bunun dönüşü 30 YTL demekti. Karşıyaka ile bu taraf arasındaki durumu yazmıyorum bile.

Ama gece tarifesi gündüze eşit olunca, gece taksilerin daha çok çalışacağı kesin. Gececi taksiler daha çok artacak, gece yatan taksiler azalacak. Belki bu taksicilerin istihdamının artması anlamına bile gelebilir. Çünkü her taksiye bindiğimde bu muhabbetleri yapıyorum taksici abilerimle:) İşler geceleri artacak ama, bu sefer gece çalışanın kazandığı para düşecek..

Bir başka yandan bakarsak olaya, son zamn %12.5 olarak yansımış. Bu da ne az ne de çok. Enflasyon %8 ! ya, 1.75 'de anlaşabilirmişiz! Ama neyse, sonuçta zam yapılmış, olan olmuş. Peki İstanbulda 1.4 km'yi taksiyle giden bir kişi İzmir'de sadece 1 km mi gidiyor? Şu anda İstanbulda km başına taksimetre 1.3 YTL atıyor. Bizde 1.8! Buda %40 fark yapar. Çok çeşitli açılardan incelenebilir bu konuda.

İstanbuldaki müşteri yoğunluğu, gidilen yolların uzunluğu bir yana, orda kazanılan paranın daha fazla olması bir yana koyulabilir. Aynı özellikte bir insan İzmir'de kazandığının çok daha fazlasını kazanabiliyor İstanbul'da ve iş çeşitliliği çok daha fazla. Artık şehrimiz emekli şehri haline geliyor ve buda beni çok sıkıyor.. Hayat artık İstanbul'da sanırım..

Ama İzmir'den de vazgeçilmez ki be..

Yazının devamını okuyun...

Beyonce ve Tina Turner Düeti!

0

Saat: 12:20 | Yazar: Burak Doğan

50. Grammy ödüllerinde, daha önceden sızdırıldığı gibi, Beyoncé ile Tina Turner çok güzel bir düet gerçekleştirmişler.. Tina Turner'ın sahneye çağırılış biçiminden, onunda Beyoncé'yi davetinden çok etkilendim. Güzel bir çalışma, Grammy ödüllerinde harika bir sinerji yaratmış. Peki Beyoncé ile aynı sahneyi paylaşan Tina Turner kaç yaşında dersiniz? Müziğin divası tam 69 yaşında! o sahnedeki performansını izleyince inanmak bile istemeyeceksiniz! Hala o mükemmel sesi ile dimdik ayakta! 69 yaşında ve sahnede Beyoncé kadar dans ediyor neredeyse.. Bize birşey demek düşmez karşısında, saygı duymak ve görüntülerini yayınlamak düşer..






Yazının devamını okuyun...

Amerikayı Colomb mu Kesfetti Saniyorsunuz?

4

Saat: 14:04 | Yazar: Burak Doğan

Arkadaşlar.. Bunlar gerçekten ardı ardına gelddiğinde insanı etkileyen şeyler. Bu yazıyı okuduktan sonra, Türk'ün her yerde ayak izinin olabileceğini, hiçbir zaman savaşmaktan vazgeçmeyeceğini, hayatı boyunca göç edeceğini ve yaşadığı ortama kalıcı birşeyler bırakma isteğini hissedeceksiniz ve gözlerinize inanmakta zorlanacaksınız.. BUyrun burdan alalım sizi..

Siz simdi saniyorsunuz ki, Amerika'yi Christophe
Colomb kesfetti, degil MI?

Dinleyin...

Ekip toplanıyor İdris, İlyas, Temel, Süreyya, Fadime...v.s.
Biniyorlar takaya.. İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı, Cebelitarık.. Derken günler, haftalar, aylar, sular, seller sonra çıkıyorlar bir karaya.
'Ule..Daaa biz nereye celduk' derken.... 'tam tam' sesleri arasında yerliler karşılıyor bizim ekibi.
Yerlilerin reisi bir hosgeldin meyvasi olarak kocaman bir erik uzatıyor.

Temel böylesine bir erik ne yemis, ne de görmüş; ve ısırıyor. Sonra diyor ki... 'AmmaERIKYa' , işte, kıtanın adı burada konuluyor... 'Amerika'

Yerliler bizimkilere bir yer tahsis ediyor, burada takılın, bakın başınızın çaresine diyorlar. Bizimkiler bildikleri bütün tarım tekniklerini, mısır, patates, tütün, fındık, ayçiçeği deniyorlar, ama tutmuyor. En sonunda sadece karalahana başarılı oluyor ve kara lahana ticareti başlıyor ve gittikçe çoğalıyorlar. Temelin bu arada çok gıcık kaptığı bir şey var, yerlilerin tam tam sesleri.
Bıçak kemiğe dayanınca, 'çıkarın DAAAA' diyor, ve kemençeleri çıkarıyorlar.. Gıy gıdı gıy gıdı gıy gıdııı. Bu sefer yerliler çok gıcık kapıyor ve hepsini yere yatırıp kemençeleri k.çlarına sokuyorlar.
Neticede hepsi kıçında bir kemençe ile dolaşınca bölgenin adı oluyor 'ARKANsaz'

Bu işten çok gıcık kapan Temel, başlıyor kuzeye doğru ekibi yürütmeye. Ekibin bir kismi, bu yone itiraz edince başliyor güneye yürümeye. Gittikleri yerlerde yine karalahana ekimine devam ettikleri için bir taraf oluyor 'KUZEYKARALAHANA' ve diğeride 'GUNEYKARALAHANA'

Sonrasında vardıkları ilk yerde Temel 'Arkadaşlar, bu sazlari ne yapıp edip kıçımızdan çıkartacağız' diyor. Hepsi birbirininkini çekip çıkartıyor, ammmaaa ne ettilerse Temel'in ki
çıkmıyor. Bölgenin adı oluyor, 'TEKSAZ'

Sinirlenen Temel, bir sonraki bolgede 'Benim sazıda mutlaka çıkartacağız' diyor. Uğraşıp didişip, çekip çikartıyorlar ammmaaa, ortalık oluyor kan revan.. Bölgenin adı oluyor 'KANSAZ'

Sular dağlardan o kadar gürültülü akıyormuş ki, Temel diyor 'bu NE yaygara, NE yaygara' oluyor orası 'NEYAYGARA'

O kadar kemençe k.çlarına girip çıkınca, o kadar da Kara Lahana yiyince, Lazlar çıkartıyor gaz, bir sonraki bölgenin adı oluyor 'LAZVEGAZ'..

Fakat Temel, kan kaybından dolayı zayıflamaya başlıyor ve dal gibi kalıyor. Bu yüzden bir
sonraki bölgenin adı oluyor 'DALLAZ'

Bir sonraki bölgede ise, iplik gibi kalan Temel için bir insan bundan daha zayıf olamaz deniyor.
Aha iste orasi 'LAZENCILIZ'..

Ya.. Siz ne zannetmiştiniz..

Yazının devamını okuyun...

Ders Çalışmaya Gidiyorum Diyalogları!

2

Saat: 13:33 | Yazar: Burak Doğan

Lise ve Üniversite yaşantımız boyunca, bir çok kez çeşitli amaçlarla arkadaşlarımızın evlerine ders çalışmaya gitmişizdir. Bu ders çalışmalarınında oranına baktığımızda, % 10 ders çalışma, %90 eğlence şeklinde zamanı değerlendirdiğimiz tecrübeyle sabittir. Ben hiç bir zaman, sınavdan bir gün önce olsa bile %50'ye yaklaşan ders çalışma performansı görmedim:) Bu zaman zarfları, Lisede bilgisayar ve play station oynama, üniversitede de kendin pişir kendin ye ve evdeki oyunlar tarzında çeşitli bölümlere ayrıldı. Peki tamam biz bunları biliyoruz. Bu yollardan geçen ailelerimizde biliyor. E o zaman izin alma safhası nasıl gerçekleşiyor? İşte tam aradığınız cümleler:)


-Babacım ben bu akşam arkadaşımda kalacam.Yarın bir sınavımız var.Birlikte çalışacaz..
--Yemezler kızım hadi naş!
-Nası yani?
--Sen böyle bir sınav akşamının mahsulüsün! Bize sökmez!!!

*****************************************************

--Anne bu akşam arkadaşımdayım ben, ders çalışacaz!!!
-Niye?tek çalışamıyor musun sen?
--Ama anneee!!!!
-Aması maması yok!!!Vakti zamanında bizim de üzerimizde az ders çalışmadılar.Şimdi düştüğüm duruma bak. Seni kimle çalıştığımı bile hatırlamıyorum!!!

***************************************************

-Anne,biz bu gece Aylalarda ders çalışacaz!Meral,Aysun,Seda da gelecek!!
--Tabi Osman, Ahmet, Mehmet, Hüseyinde gelir. Topluca çalışırsınız!!
-Ne ilgisi var anne ya? Çok önemli bi sınavımız var yarın!!
--Grup olarak çalışıp, pratik yapacaksınız yani... Babana söylemeden git odana zıbar.!! Akşam akşam günaha sokma adamı!!!

**************************************************

-Abiii biz bu akşam Aylinlerde ders çalışacaz. Bizim sınıfta var ya hani, sarışın olan!!
--Çok ilginç Aylin le bugün bizde Tolgaların evde çalışacaz.Tesadüfünde böylesi!!!
- !!!!! ????
--Almayayyım ayağımın altına defooll!!!

**************************************************

-Anne ders çalışmaya gidiyorum ben. Arkadaşımdayım bu akşam!!
--Tamam canım. Dikkatli çalış, bu yaşta sarktı göğüslerin!!!

**************************************************

-Baba bu akşam evde yokum. Arkadaşla ders çalışacaz!!
--Ah be güzel kızım bulamadın kendine zengin bi partner. O çulsuzla, ders mi çalışılır!!!

****************************************************
Veeeeee:

-Baba ben bu akşam ders çalışmak için arkadaşımdayım. Okey ?
--Okey de "okey"i unutma. Temiz bi çalışma olsun. Başımıza iş açma!!
-Ya baba saçmalama Hikmet e gidiyorum ben..
--Ne hikmeti lan.? i.....oldun sen .Erkek erkeğe ders mi çalışılırmış. Kırarım bacaklarını!
-Of baba,offf baba!!!

Yazının devamını okuyun...

Kömürle Alınan Oyun Bilançosu!

4

Saat: 17:45 | Yazar: Burak Doğan

Bundan önce çok defa, yapılan "yardımları", Devlet Demiryolları'nın ilk defa kar ettiğini (kömürleri taşıyarak!) oy toplamanın bir gereği olarak anlatmıştım.. Şimdi şaşılacak şekilde, bu kömürlerin bugüne kadar ne kadar harcanarak alındığı açıklanmış. Buna benim, bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak inanmamı bekliyorlarsa yanılıyorlar.. Sosyal bir Hukuk Devleti elbette yardımlarını yapacak, ancak, bunu oy potansiyeline dönüştürmeyecek. Köylü ahaliyi toplayıp: "Sizlere bu 500 kiloluk kömür biletlerini dağıtıyoruz. Seçimden sonra bu köyden %90'ın üstünde oy çıkmazsa bu kömürleri alamazsınız" diye onları tehdit etmeyecek..

Ülkenin 4 bir yanına dağıtılan kömürlere insanların nasıl muhteç olduğunu biliyoruz.. O kadar muhtaç ki, kışın 1 ayını geçirecek kömür için oylarını bile feda ediyorlar. Birde şunu unutmayın: Son yapılan hesaplara göre T.C.'nin nüfusu 75 değil 70 milyonmuş, dolayısıyla kişi başına düşen milli gelir altı bin küsür dolar değil yedi bin küsür dolarmış.. Bakın Bekir Coşkun ne demiş zamanında bu konuyla iligili:

"Önceki gün AKP’nin il yönetimlerinden de bunu istedi Başbakan:
"Bineceksiniz kamyona, kömürü vatandaşın kapısına bırakacaksınız... Böylece bu yerel seçimlerde oy yüzde 60 olur..."
Doğrudur... 60 olur, 70 olur, 80 olur...
100 olur...
Bu döneme "kömür demokrasisi" de diyebiliriz.
Açıkça, oy oranını yükseltmek için partinin "güzel kömür dağıtmasını" isteyen Başbakan... Kömür kamyonunun önüne oturmuş, arkadaki kömür çuvalları ile yol alan valiler... "Türkiye zenginleşiyorsa, ben niye yarım ton kömüre muhtacım?" diye yazgısını sorgulamayan vatandaş...
Ve milli iradenin kömür çuvalında tecelli ettiği aziz vatan...

Ne şekilde bunun işlediğini, kömürlerin nasıl dağıtıldığını, nasıl yağdırıldığını gayet iyi biliyoruz.. Ve işte açıklama. Tabiiki bu açıklamaya partiden giden destekler ve örtülü ödenekler hariç! Memleketim, kömürü alarak kendini fakirleştiryor..


"İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 2003-2007 arasında ihtiyaç sahibi ailelere dağıtılan 5 milyon 862 bin 722 ton kömürün Hazine'ye maliyetinin yaklaşık 1 milyar 8 milyon YTL (bugünkü döviz kuruyla yaklaşık 849 milyon 588 bin 640 ABD doları) olduğunu açıkladı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, MHP Hatay Milletvekili Turan Çirkin'in soru önergesini, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Pazarlama ve Satış Dairesi'nin bilgi notuyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına yanıtladı. Atalay, fakir ailelere kömür yardımı uygulamasının, Bakanlar Kurulu kararıyla, 2003'te başlatıldığını belirtti.

Atalay, dağıtılan kömürlerin bedelinin, Anayasa ve KİT Kanunu'nun ilgili hükümlerince, valilikler aracılığı ile Hazine tarafından karşılandığını söyledi.

KÖMÜRÜN YÜZDE 10'U

Bu kapsamda, 2003'te 687 bin 763, 2004'te 1 milyon 56 bin 927, 2005'te 1 milyon 329 bin 330, 2006'da da 1 milyon 273 bin 265 ton kömürün dağıtıldığı bildirildi.
Atalay, kesinleşmeyen hesaplara göre, geçen yıl dağıtılan kömür miktarının da 1 milyon 515 bin 487 ton olduğunu söyledi.

Atalay, kömürün yüzde 95'inin TKİ'nin üretim yaptığı ocaklardan karşılandığını ifade etti. Atalay şunları belirtti:

"Dağıtılan kömürler, miktar olarak dağıtılan kömürlerin ancak yüzde 10'unu teşkil ediyor."



Yazının devamını okuyun...

Lost Yapımcılarından İnanılmaz Açıklama!

4

Saat: 15:54 | Yazar: Burak Doğan

Bu yazıda, Lost ile ilgili bir kaç ayrı haber bulacaksınız arkadaşlar.. İlk önce en güzel haber, Amerikan Senaryo Yazarları Grevi'nin sona ermiş olması. Bu hem Lost açısından, hemde takip ettiğimiz diğer diziler açısından çok önemli bir karar, kendimize geldik resmen.. Ezberlediğimiz Jack Bauer kalkıp tekrar Amerika'yı kurtaracak ama olsun, biz O'nun Amerika'yı kurtarmasını izlemeyi seviyoruz. En azından babam seviyor:) Veya, Smalville çekilmeye devam edicek ve elbette Lost'un sezonlarında bir aksama olmayacak. Daha önceden açıklandığı gibi 4. 5. ve 6. sezon 12'şer bölüm olarak devam edecek. Bunun açıklamasıda birazdan yapımcılardan.. (Durumunu merak ettiğiniz her dizinin ayrıntılarını 22 dakika'nın bu adresinden takip edebilirsiniz)

Şimdide gelelim Lost hakkında açıklamalara ve yapılan röportaja.. Bunu, 10 dakika kadar önce, Burcu Sezer'in blogunda gördüm, iznimi aldım (:D) ve sizinle paylaşıyorum.. Kendisine de burdan çok teşekkür ediyorum:) Gerçekten çok önemli kilit noktalar var işin içinde..


Lost Yapımcıları Carlton Cuse ve Damon Lindelof ile yapılan bir röportaj.

Lost'u çekmek için neden Hawaii'yi seçtiniz?

CC:Dizinin ortamı en az karakterler kadar önemliydi.Birçok seçeneği gözdengeçirdikten sonra Hawaii en iyi seçenek gibi gözüktü.Muhteşem güzellikte bir yer ve diziyi çekebilmemiz için lojistik gereklilikleri yerine getirilebilecek kadar da yakın.


Diziyi fantastik katagorisine sokmadandram olarak devam ettirmek ince bir iş.Bunu nasıl beceriyorsunuz?

DL:Çok çok dikkat ederek.

Dizinin nasıl sona ereceğini biliyormusunuz? Bu son en baştan beri planlanan konsepte uyuyormu?

DL:Bizfinalihep biliyorduk,sadece o noktaya gelene kadar nekadar zaman geçmesi gerektiğinden emin değildik.Hikayenin akışına göre sonu çok uygun.Kalan 48 bölümü sonunun nereye gittiğinibilerek çekmek çok heycanlı.

Gizemli Jacob'ı kimin oynayacağını biliyor musunuz? Bir de Locke'un Jacob'la karşılaştığı sahneden önce Jacob'un görünüğü bir sahe oldumu hiç?
Evet,John'un nasıl görüneceğini biliyoruz.Yanıtımdaki 'görünmek' sözcüğüne dikkat edin! Hayır, Locke'la karşılaşmasından önce Jacob'u hiç görmediniz.

Bazı karakterler için Locke,Rousseau,Hume gibi isimleri seçmenizin bir anlamı varmı?


Evet hepside Carlton'un bowling takımından arkadaşlarının adları.Ha,bir de fikirlerini çalıp dizide kullandığımız dünyaca ünlü felsefecilerinin isimleri.
4,8,15,16,23,42...Bu numaraların neanlama geldiğini bir günğrenebilecek miyiz?

CC:16 ve 23'ün anlamlarını açıklayabiliriz.Ama 4,8 ve 4'yi açıklama konusunda büyük bir ikilem yaşıyoruz.

Kadın karakterler kendi başlarına birbütün görünüyor ve inandırıcı olmak için erkek karakterlere ihtiyaçları yok.İlk baştan beri böyle bir şey mi planladınız yoksa dizi ilerledikçemi böyle gelişti?


DL:Tamamen Planlı.Carlton ve ben bunu böyle yapmasaydık eşlerimiz bize çok kızardı.Şaka bir yana,arika kadın oyuncularla çalışıyoruz.Bireysellik ve güçlü olmak oyuncu seçmelerinde aradığımız özellikler.Elizabeth Mitchell'ın Juliet seçmeleri için geldiği andan itibaren diziyi sallayacağını anlamıştık.Bu karakterin gelişimini takip etmek bile 3'üncü sezonu tekrar izlemek için iyi bir neden olabilir.

Adanın sırrı, adadaki herkesin orada olabilmek için bir bedel ödemesi gerektiği mi?

CC:Evet,bu bedelin ücreti de 3 dolar 95 sent.Şaka bir yana,dizi tamamen bedel ödeme üzerine.Bu adadaki tüm karakterler geçmişteki hatalarıyla yüzleşiyor ve duygusal yapılarını oluşturan öze dönüyorlar.

Üçüncü sezonun sonundaki tabutta dah önce gördüğümüz biri mi var?

CC:Evet

Üçüncü sezonu çekerken en çok nerede zorlandınız?

CC:Sualtı izleme istasyonu sahnelerinde.Gerçek bir su tankı ve yepyeni bir set inşa ettik.Bir sürü de özel efekt.

Bu projede kaç kişi çalışıyor?İlk başladığınızda da bukadarmıydınız sonra çoğaldınız mı?


CC:Lost için yaklaşık 500 kişi çalışıyor.Ekipte öenmli miktardadeğişme oldu.400 kişi Hawaii'de,100 kişide LA'de çalışıyor.Burada,LA'de yazıyoruz,düzeltiyoruz,oyuncu seçiyoruz ve tüm montajı gerçekleştiriyoruz.Çekimlerin ise tamamı Hawaii'de yapılıyor.

Üçüncü sezon birçok soruya yanıt verdiğine ve bir yandan da yeni sorular sorduğuna göre,dördüncü sezondan ne beklemeliyiz?


DL:Sorulara cevap vermesini ve yeni sorular sormasını... Dördüncü sezon birçok açıdan yepyeni bir dizi olacak.Yaptığımız iş bizi çok heycanlandırıyor ve her bölümde sezon finali kadar sürpriz olacak.

Dizinin hakkında fikir tartışması yapan birçok hayranı var,hiç bu fikirleri kullandınız mı?

CC:Evet.Sizin de bir fikriniz var mı ?

Niki ve Paolo,diziyi izleyeler hoşlanmadığı için mi öldüler yoksa onlardan o şekilde kurtulmak müthiş derecede 'cool'olduğu için mi ölürdünüz?(Nikki ve Paolo, hikayelerini sonradan öğrendiğimiz bir çiftti.Bir takım entrikalar sonucu beş saat süresince felç eden bir örümcekle birbirlerini zehirlemişler ve arkadasları tarafından ölü sanılarak gömülmüşlerdi)

CC:Her ikisi de!

Niçin Paulo ve Nikki karakterlerini yarattınız?Nden öldüler?

CC:İnsanlar kumsalda takılan öteki karakterleri sormaya başladılar.Onları tanıyacak mıyız falan diye.Biz de kalabalığın arasından Nikki ve Paulo'yu çıkardık.ama biz bunu yapar yapmaz izleyiciler sinirlendi.Ana karakterlerin zamanından çalmakla suçlandık.Biz de izleyenler ne derse o olur diyip ikisinide diri diri gömdük.

Bu sezonda 'flashforward'lar (ileri zamana gidiş)çok olacakmı yoksa kimin hayatta kalacağı ile ilgili fazla ipucu vereceği için kaçınacak mısnız?

CC:Dördünc sezonda da flash-forward'lar olacak ama bu sahnelerin dizinin sonunu gösterdiğini düşünmek yanlış olur.

Michael bu sezon geri dönüyorsa,fiziksel bir Walt mu göreceğiz yoksa bir hayalet mi?Yoksa Walt'u oynayan Malcolm çok mu büyüdü?

DL:Micheal kesinlikle geri dönüyor.Malcolm'un diziyi çekme hızımızdan daha hızlı büyüyeceğini biliyorduk.Buna hazırlıklıyız.Bize güvenin.Lütfen bize güvenin.

Walt'la ilgili yarattığınız bunca beklentinin ardından soruyorum:Onları birdaha görecek miyiz?

DL:Evet göreceksiniz ama sabırlı olmanız lazım,kusura bakmayın.

Hawaii fırtınaları hangi sıklıkla senaryoya giriyor?

DL:Çekebileceğimizde daha sık!Hawaii'den bizi arayıp"Ciddi misiniz siz,yinemi yağmur,yine mi fırtına?siz bizi öldüreceksiniz"diyorlar.Ama yağmurlu sahneler her zaman dramatiktir değilmi?

Jacob'ın kimliğinin açıklanması izleyiciye yanıtlarmı sunuyor yoksa yeni sorular mı?


CC:Jacob'un ortaya çıkışının sorulara yanıt verdiğini düşünüyorsanız,azınlıktasınız!Jacob'ın bir ismin ötesinde,bu noktada ortaya çıkması gerektiğini düşündük çünkü bundan sonra çok öemli olacak.

Üçüncü sezonun ilk yarısında dizinin hayranları yeterince yanıt vermediğiniz konusunda şikayetçiydi.Bu sizi endişelendirdimi?

CC:Hayır,sezon sonunta doğru br denge kurduğumuzu düşünüyoruz.Dizinin her sezonunu bir kitap gibi görüyoruz.Bu kitapta verilmesi gereken yanıtların hepsi verildi.

Üçüncü sezonda birçok ana karakter öldü.Böyle bir kan gölünü sezononun başından mı planlamıştınız?


CC:o sezonunkahramanları 'diğerleri'idi.Sezon sonunda 'diğerleri'nin hikayelerini çözmemiz gerek diye düşündük.Büyük bir gürültü vaat ettik ve bu gürültünün iki taraf için de doğurduğu sonuçlar oldu.

Karakterlerinizin çoğu katıksız iyi yada kötü değiller.Locke ve Ben gibi karakterler dizideki esnekliğe izin veriyor?

CC:Bizim karakterlerimiz karmaşık bir yapıya sahip.Hem iyinin hem de kötünün aynı karakterde nasıl vücut bulduğunu ve ruhun karanlık tarafının üstesinden nasıl geldiğini keşfetmek bizim için ilginç bir deneyim.

Üçsezon süren 'flashback'lerden (geri dönüş)sonra,Flash-forward'lerin başlaması kaçınılmaz mıydı?Flash-backfikirleriniz tükendi mi?Artık hep flash -forward mı olacak,yoksa flash-back'ler de olacakmı?

DL:Kesinlikle kaçınılmazdı.Flashackler tamamen bitmiyor ama dizinin doğasını değiştirecek yeni bir şeye ihtiyacımız vardı.Flashback ve flashforward'ları karıştıracağız.Her hafta sadece kime değil,hangi zamanda odakalanacağımız konusu tam bir sürpriz olacak.

Hangi karakterin ölümü üçüncü sezonda sizin için kabul edilmesi en zor olandı?

DL:Charli'ye veda etmek inanılmaz zordu.Sezonun ana karakterlerden birinin ölümüyle sonlanması gerektiğini düşünüyorduk ve sezonun en başından itibaren bunu hazırlamaya başladık.Charlie'nin ölümünü yazmak bizim için çok sertti.Dom'un performansı ise bunu izlememizi bile zorlaştırdı.Onun ölümünün yankısı zaten dördüncü sezonun başlangıcındada yer alıyor.

Diziye serpiştirilmiş 'Oz Büyücüsü' referanslarından bahseder misiniz?

DL:'Oz Büyücüsü' ve tabiki 'Alice Harikalar Diyarında' Lost'ta sık sık karşımıza çıkan temalar.İkisinin de konusu birdenkendilerini fantastik birdünyada bulan ve evlerine dönmeye çalışan gerçek insanlar üzerine.Bu referansları,(Henry Gale,Beyaz Tavşanlar,Sıcak Hav Balonları)bizim hikayemize çok büyük etkisi olan klasiklere saygı duruşu olarak kullanıyoruz.

Adanın sırrını uzay zaman yolculuğuna dayandığını açıklaığınıza göre,Lost'ta çözülmemiş birçok olayın kabul edilebilir açıklamaları var gibi görünüyor.Niçin bu bilgiyi vermeye karar verdiniz?


CC:ABC/Disney diziyi bundan sonraki 48 bölümiçinde bitirmemize izin verdiğinde içinde ileri dönüşlerde olan yeni bir hikaye anlatım tarzına başlamamız gerekiyordu.Dizi bir mozaik gibi.Bugüne,geçmişe ve geleceğe ait parçalar var.Tüm parçalar yerine oturduğunda Lost tamamlanmış olacak.

Kazazedeler kaç ündür adadalar?Eğer sezonlara göre gün hesabı yaparsak,hamile olan Sun üç sezon bitmeden ölmeyecek.Yani en azından adadaki hamile hastalığı yüzünden ölmeyecek.

DL:Üçüncü sezonun sonunda,kazazedeler yüz günden az bir zaman geçirmişti.Evet,Sun hakkındaki teoriniz doğru.Amaunutmayın,gelecek sezon belkide geleceğe atlıyor olabiliriz,her şey olabilir!

Charlie patlamada ölmediğine göre neden boğulacağına yüzeye doğru yüzerek kurtulmadı?


DL:İki nedeni var.Birincisi Desmond'ı kurtarmak için kapıyı kapamış olması.Mikhail'in patlattığı geçiş deliği Charlie'nin geçemeyeceği kadarküçüktü.İkincisi ise, ne olursa olsun zaten öleceğini biliyordu,neden uğraşayım demiş olabilir o yüzden.

Zamanında yolculuk teorilerini mantığa uydurmak içinbilim insanları ile çalışıyormusunuz?Yazarların dışında Lost senaryolarının yazımında kim çalışıyor?

DL:NE yazık ki bilim insanları bilimle çok meşgul olduğundan bizim sorunlarımızla uğraşmıyorlar.Dizide kullandığımızbilgilerin çogu üzerine uzun araştırmalar yapılıyor.(Öksürür gibi yapıp 'Wikipedia' diyor...)Zaman yolculuğuyla ilgili ise üçüncü sezonun DVD'sindeki 'Orchid Dharma Orientation Video'yu izlemenizi öeneririm.

Üçüncü sezonda Kate ve Jack birbirinden uzaklaştı.Ama son bölüm ilişkilerinin herzmankinden daha sağlam olduğunu gösterdi.Bunu bilerek mi yaptınız?Neden izleyenlerin,birlikte bir şansları olmadığını düşünmesine yol açtınız?


CC:Jack/Kate/Sawyer üçgeni uzun süre devam edecek bir şey!Hem kim demiş birlikte olma şansları yok die!

Çok özel efekt kullanıyor musunz?

CC:Dizinin tümünü Hawaii'deki Oahu adasında çekiyoruz.Honolulu'yu Irak,Paris,New York falan gibi göstermek için çok özel efekt gerekiyor.

Lost'taki son sahnenin ne olucağını biliyor musunuz?


CC:Evet biliyoruz,inanın ki siyah bir ekran değil.


Yazının devamını okuyun...

Ege Üniversitesi 2. Senato Duyurusudur

0

Saat: 15:30 | Yazar: Burak Doğan


Karar:

Ege Üniversitesi Senatosu 7 Şubat 2008 tarihli toplantısında, Yüksek Öğretim Kurumlarında türbanın serbest bırakılması konusundaki gelişmeleri tartışmış ve görüşlerini konunun ciddiyeti nedeniyle bir duyuruyla kamuoyuna tekrar açıklamaya oybirliğiyle karar vermiştir.

Ege Üniversitesi Senato Duyurusu

Yüksek Öğretim Kurumlarında türbanın serbest bırakılması konusundaki gelişmeler, ne yazık ki üniversitelerden ve toplumun çeşitli kesimlerinden gelen uyarılar dikkate alınmaksızın, yasalaşmaya doğru gitmektedir.

Bu süreçte, hepimizin tanık olduğu üzere, yargı organlarından üniversitelere, sanayi ve ticaret çevrelerinden sivil toplum örgütlerine kadar çeşitli kurum ve kuruluşlar, getirilmek istenen yeni düzenlemenin, Türkiye Cumhuriyetinin olmazsa olmaz temel bir ilkesi olan laikliğe zarar vereceğini belirterek karşı duruşlarını açıkça ortaya koymuşlardır.

Her zaman vurguladığımız gibi, Üniversiteler aklın ve özgür düşüncenin hakim olması gereken kurumlardır. Üniversitelerin ayırt edici özelliği olan bilimsel inceleme ve araştırmalar, ancak bu koşulla mümkündür. Özgür düşünce, soyut bir kavram değildir. Belirli grupların normlarına ve taleplerine bağımlı, etnik ve dinsel aidiyetlerin gereklerine tabi olan zihinlerin özgürlüğünden söz edilemez. Ne kadar kutsal olursa olsun, inançların tesiri altındaki kafalar, ne özgür, ne de özerktirler. Bu yüzden Ege Üniversitesi Senatosu türbanı bir özgürlük göstergesi olarak görmemektedir.

Aidiyet sembolleri masum değildir. Özellikle etnik ve dinsel semboller, kamusal alanda dıştan fark edilmeyi sağlayarak, “biz” ve “onlar” ayrımına yol açarlar. Belirli bir sembol, dinsel inançlarla ilgili olduğunda, sembolün işaret ettiği inançtan olanlar ve olmayanlar şeklinde bir ayrım sözkonusu olacaktır. Kimdir bu “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar”? Öncelikle aynı dinin, yani İslamın içinde bu ayrımın anlamı nedir? İkinci olarak, sayıları ne olursa olsun, bu ülkenin vatandaşı olup başka inançlara sahip olanlar, ne durumda olacaktır? Herkes farklı bir sembol, herkes başka bir ayırtedici işaret etrafında toplanıp cemaatler halinde mi yaşayacaktır? Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde her cemaatin diğerlerini ‘ötekileştirdiği’ bir toplum yaratmaz mı? Cemaatlerin belirleyici olduğu bir toplumda bireysel hak ve özgürlüklerden söz edilebilir mi?

Hakim grupların kimlik sembollerini sergilediği toplumlar, tarih boyunca, daima farklı olanların, güçsüzlerin, marjinallerin, şu veya bu açıdan azınlıkta kalanların sindirilmesi ve ezilmesiyle sonuçlanmıştır. Ayrımcılık, kültürel ve siyasal semboller üzerinden hayata geçirilmektedir. Bu nedenledir ki, Üniversiteler ve özellikle de Cumhuriyetin Üniversiteleri, siyasal sembollerin boy gösterdiği ve nüfuz alanlarını genişletmek için mücadeleye girdiği bir platform olmamalıdır.

Cumhuriyetin ve onun ayrılmaz iki ayağını oluşturan, yurttaşlık ve laiklik anlayışlarının değerleri bilinmelidir. O Cumhuriyettir ki, Türkiyeyi, İslam dünyası içinde demokrasi ve çağdaşlık bakımından gıpta edilen bir ülke konumuna getirmiştir. Bu bağlamda, laiklik ilkesine zarar verici uygulamalara girişmek ve türbanı yasallaştırmak, tüm İslam dünyasında kadınların özgürleşmesi için çaba harcayan milyonlarca genç Müslüman kadının modellerini ellerinden almak olacaktır. Daha da vahimi, bu ülkede Cumhuriyetin ideallerine gönül vermiş, hem Müslüman, hem laik; hem inançlı, hem özgür olunabileceğine inanmış ve bu tavrıyla tüm dünyada parmakla gösterilen cumhuriyet kadınlarını, kaderlerine terk etmek gibi bir sonuç doğuracaktır.

Ege Üniversitesi Senatosu laikliği, dini inançların ve özgürlüğün teminatı olarak görmektedir. Bu görüşlerinin ışığında, Yasama Organının değerli üyelerini konu üzerinde bir kez daha düşünmeye ve çağdaş bir ülke olma idealini zedeleyecek Anayasa teklifini geri çekmeye davet etmektedir..

Kamuoyuna saygılarımızla.

Yazının devamını okuyun...

Türban İlk Defa Alehte İşliyor!

0

Saat: 11:33 | Yazar: Burak Doğan

Bunu görmek çok zor değil.. Bu yazıyı yazmadan önce kafamda tasarladıkalrım belki bir komplo teorisi ama bana gerçekten çok mantıklı sonuçlar çıkıyor sonunda.. Düşünsenize bir kere, AKP, farketmeden türban sorunundan ilk kez puan kaybedecek. Hem AKP hemde türbanda puan kaybedecek kelimeleri aynı cümlede.. Evet aynen o şekilde.. Başlayalım irdelemeye..

Türban sorunu bilmem kaç yıldır var ve herkes çözüm bulmak için uğraşıyor deniliyor. Bunu daha çok, iktidara gelmek isteyen sağ görüşlü partilerin bir politikası olarak görebiliriz. Çünkü yıllardır bu sorun çözüme kavuşturulacak denerek meydanlara çıkılır, din kullanılır, insanlarda her seferinde başkasına inanır. Zamanında bu anayasa değişikliği yapılacak dense DYP'de destek kararı çıkarırdı, ANAP'da.. Hatta geçmişte olsa MHP bu işe yanaşmazdı ya şimdi gelelim olayların gelişimine.

YÖK Başkanı atanasıya kadar ortada türbanla ilgili bir gelişme yok. Yıllardır olduğu gibi kullanılmaya devam ediliyor, çözüm bulacağız denerek insanlar kandırılıyor ve oy potansiyeli çalınmaya devam ediyor. Çünkü türbanı ortaya çıkardığınız anda diğer geriye kalan her şey unutuluyor ve ülkenin gündemi haline geliyor. Şu anda felç geçirmekte olan ekonominin unutulduğu gibi. Neyse. YÖK Başkanı atanıyor, bir süre sonra açıklama yapıyor türban üniversitelere girebilmelidir diye. (Burada bir parantez açma zamanı. YÖK Başkanı Cumhurbaşkanı Gül'ün tabiri caizse yandaşı ve Tayyip Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmaya çalışıp parti yönetimindeki tekeli değiştirmek isteyen Gül için çok güzel bir seçenek. Cumhurbaşkanı seçildiğinden beri Tayyip Erdoğan kadar popüler olmaya başlayan Abdullah Gül, rüştünü ispat etmeye çalışıyor!) YÖK Başkanı bu açıklamayı yaptıktan sonra İspanya semalarından bir cevap geliyor aslında: "Velev ki siyasi simge olsa..."

Herkes "demekki ekonomi kötü gidiyor, yine türban çıktı ortaya" derken, bu sefer hiç beklenmeyen bir şekilde, bugüne kadar olmayan bir şekilde ortaya MHP çıkıveriyor. Hatta seçim öncesi söylediği sözlerin bir kısmını Yılmaz Özdil'in bu yazısında derlerdiği gibi;

*"Başbakan’a Türk milleti adına sormak isteriz... Siz önce nasıl bir Türkiye istediğinizi, nasıl bir kamuoyu özlemi içinde olduğunuzu, neyin peşinde koştuğunuzu anlatın."

*"Karanlığı kendi siyasi çizgisinde araması gereken Başbakan..."

*"Kaçışın, kurtuluşun yok. Mutlaka hesabını vereceksin. İster Türkiye’de bir yere saklan, istersen okyanus ötesine kaç, nereye gidersen git, seni alıp, Türkiye’ye getireceğiz."

cümlelerini bile kullanıyor. Ama aynı MHP bir anda kalkıp türban konusunda bizde desteğiz demeye başlıyor.

İşte zurnanın "zart" dediği nokta burası. Bir kaç yerde, bunu açıklamak için basına sözde çalışmalar sızdırıldı. Bunların içinde MHP'nin oy portföyünde de bir sürü türbanı destekleyen insan olduğu ve bu düşünceyi artık destekleme kararı aldıklarına yönelik düşünceler ortaya atıldı. benim düşüncem ise çok daha farklı, AKP'yi KÖŞEYE SIKIŞTIRMAK.

Çünkü hiçbir zaman, AKP bu kararı tamamen almak için çalışma başlatmadı. Herhangi bir düzenleme üzerine kafa yormadı, hangi cümleyi ne şekilde çevireceklerini hesaplamadı, yeni Anayasa'da mı değiştirse, şu ankini mi revize etse diye bir düşünceyi aklının ucundan bile geçirmedi. Çünkü amaç her zamanki gibi, bu meseleyi kullanarak gündem yaratmak, diğer meseleleri saklamaktı. (Her ne kadar fanatik bir Fenerbahçeli olsam da Aziz Yıldırım'ın kaybettiğimiz önemli maçlardan sonra ortalığı maç dışındaki farklı yönlere çekerek gündem değiştirmesi gibi. ör: merdiven boşlukları!) Ama bu türban meselesini geçirmeyi hiçbir zaman düşünmeyen AKP bulduğu bu destekle köşeye sıkıştı ve bir anda ortaya Anayasayı değiştiriyoruz durumu çıktı.

AKP, bu teklifi kabul etmeseydi, kendi kendini feshetmesi, partiyi kapatması gerekirdi, çünkü zaten bütün oyunları bu ve bunun üzerindeki konulara yoğunlaştırmış durumdalardı. Düşününce, dün gece oylaması yapılan bu Anayasa değişikliğinin karar süreci kaç gündür? Hele böyle önemli bir konuda belkide aylarca tartışılması, orta yol bulunması gerekirken, her türlü platformlarda insanlar görüşlerini bildirmesi gerekirken, "Velev ki siyasi simge olsa ne olur" dan bugüne kadar olan sürede Anayasa değişikliği oylandı. Bu da AKP'nin hazırlıklı olmadığının en güzel göstergesi. Zaten dün Cemil Çiçek'in bile konuşmasında: "Haydi daha iyi tekliflere de açığız, buyrun gelin sizin istediğiniz şekilde değiştirelim" demesi, bunun en güzel göstergesi diye düşünüyorum.

Birde olayın MHP tarafı var. Açıkçası oylarının bir kısmını aldığı "Baykal Sevmeyenler" grubundan artık o oyları alması imkansız bu durumlardan sonra. Düşünün ki Hıncal Uluç bile MHP'ye oy vereceğini söylemişti yazısında bir Baykal Sevmeyen olarak.. Tabii o sıralarda Bahçeli Gaziantep'te şu sözleri sarfediyordu:

"Başbakan’a sesleniyorum...
Hangi diyetin gerçekleşmedi?
Hangi emellerin yarım kaldı?"


O zamanlarda hiçkimse, bu soruyu, hangi emelin yarım kaldıysa yardımcı olalım şeklinde anlamadı, anlayamazdı da.. Sadece kendisi biliyormuş demekki bu sorunun cevabını..

Bakalım daha neler göreceğiz..


Not:AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış'ın, 25 Ocak'ta Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UTED) Berlin'de düzenlediği bir yemekte Meclis'te de türbanın serbest bırakılmasını istediği ortaya çıktı. Türban yasağının kaldırılması noktasında toplumsal mutabakatın yüzde 63'lerde olduğunu belirten Bağış, şu ifadeleri kullandı: "Meclis'te görev yapanlar kimlerdir? Milletvekilleri. Kimin vekili, milletin vekili. O zaman millet neyse, vekil de o olmalıdır. Türkiye'de inançları nedeniyle üniversiteye gidemeyen genç kızlarımızın, başka ülkelerde üniversiteye gitmelerini ülkem adına bir ayıp olarak nitelendiriyorum."

Kaynak: Sabah


Yazının devamını okuyun...

Afacan Hostesimiz Durulmuyor!

0

Saat: 09:44 | Yazar: Burak Doğan

Geçenlerde, neden yada nasıl yapılmasından çok, dağıtılmasının ne mana içerdiği bir video paylaşmıştım sizinle.. Bir adet hostes ablamız, kokpitte şekilden şekile giriyordu. Düşündük taşındık anlam veremedik falan. Ama meğersem fazla düşünmemize gerek yokmuş, abla zaten bunu kendisine iş edinmiş. İlk videosunun arkasından diğer videosuda çok olmadan aynı internet sitesine düştü bile. Herhalde baktı hostes olmakta pek fazla şan şöhret ve para yok, bari olaya internet yaşamından dalayım, teklifler yapmaya başlar dedi.. Yakında 3. videosuda çıkar diye bekliyorum.. Birde bu yaşananların gerçek dışı olduğuna inanmaya başladım. Acaba bunu bir stüdyo falan çaktırmadan el altından mı yayınlıyor nedir?.. Video mu? www.hurriyet.com.tr, www.milliyet.com dahil her yerde bulabilirsiniz.. Daha çok tık almak için yakında dergi çıkarmaya başlayacaklar, onuda 921643 tıklama sonucunda bedava hale getirecekler..
Yazının devamını okuyun...

Sony Ibiza Tatili Dağıtırsa!

0

Saat: 16:59 | Yazar: Burak Doğan

Nasıl yani seslerini duymak çok zor değil, malum buralara kadar gelen sesler, bu tatilin 5000$ değerinde olduğunu duyunca daha da artacak biliyorum:) Düşünsenize 5000$'lık bir İbiza tatili vaadediyorlar.. Orada içkilerin sınırsız olduğu partiler, konaklanıcak harika mekanlar.. Zaten "İbiza" kelimesi size bir çok şeyi kolayca hatırlatacaktır.. Bunun için yapmanız gereken şeyde gerçekten çok basit.. Nam-ı değer "Superbad" (Çokfena!) filminin ya DVD'sini ya da VCD'sini alıyorsunuz, sonrada www.spheturkey.com adresine gidip o harika oyunu oynuyorsunuz.. Oyunu gerçekten oynayınca film hakkındada bir o kadar bilgileniyorsunuz:) Film hakkında bilgilenincede Ibiza'da yaşayabileceklerinizin hayalini kurmaya başlıyorsunuz..

Siteyi hala kurcalamadınız mı? İşin ucunda İbiza var diyorum!! Hemde Sony gönderiyor yahu!!
Yazının devamını okuyun...

Şevket Müdüroğlu...

4

Saat: 13:18 | Yazar: Burak Doğan

İlkokul bittikten sonra, bizim zamanımızda, Anadolu Lisesi sınavları vardı.. Kazanmak için o yaştan yarış atı olarak hazırlanmaya başlardık.. İlkokul ve haftasonu iki gün Batı Dershanesi, 11 yaşındaki biz çocuklar için biçilmiş kaftandı.. Deliler gibi ordan oraya savrulurduk. Peki bunun bana getirisi ne olacaktı? Anadolu Lisesi'ni kazanmak.. Sırasıyla sınav günü, sınav sonuçlarının açıklanması ve 18 Ağustos'ta, doğumgünümde Buca Anadolu Lisesi'ne kayıt.. Okulu bulmak için baya tırmalamıştık gerçi ama, Çankayadan okula 1 saatte varabilmiştik.. İzmir'de hemde.. Neyse Gelelim Anadolu Lisesi Yıllarına..

Hatay gibi merkezi bir yerden 7 sene boyunca 45 dakikalık yolculuklar eşliğinde gidip gidip geldik.. Öğrendiklerimiz, eğitimimiz yanında, başka kazançlarımızda vardı elbette.. 7 sene aynı sınıfta okuduğumuz arkadaşlarımız.. Buraya saatlerce yazacak kadar çoğaltabileceğim dostlarım kardeşlerim.. Hem ortaokulu, hemde liseyi beraber yaşadığım arkadaşlarım içinde, benim için özel olan, 2 sene boyunca aynı sırada oturduğum bir kardeşim vardı.. Şevket Müdüroğlu.. Ve onu geçen hafta, talihsiz bir şekilde kaybettik..


Sınıflarımız, 10. sınıfta Türkçe-Matematik, Fen-Matematik gibi ayrıldığında "Hazırlık B - 9/B" arasını kendisiyle tamamlamış, "10/D - 11/D" sınıflarında da beraber okumuştuk.. Bunca senelik zaman zarfında, 2 sene kendisiyle yan yana oturmuşluğum, aynı takımda oynamışlığım, evinde kalmışlığım vardı Şevketimin.. Halada anlamak istemiyorum olanları.. Bu yaşıma kadar, kaybettiğim çok yakın arkadaşım hiç olmamıştı. Belki üniversite bittiğinden beri pek görüşemiyorduk ama, liseden sonra görüşemediğim arkadaşlarımdan değil, üniversitede bile sürekli görüştüğüm arkadaşlarımdandı kendisi..


Hayatın karşımıza neler çıkaracağı hiç belli olmuyor.. 7 seneyi beraber geçirdiğim, kopya verdiğim, kopya çektiğim, kırık potalarda basketbol oynadığım arkadaşımı o 4 kolluda taşırken, yaşamı paylaştıklarımın sanki hiçbir zaman yanımdan ayrılmayacağını düşündüğümü ve haliyle yanıldığımı fark ettim.. Hayat belki bunu bana biraz erken hatırlattı ama, pahası, Şevketi kaybetmek olmamalıydı.

Bir haftadır zatüre olduğu, vefatından 1 gün önce arabayla Menemen'e kadar gittiğini biliyorum.. Birde vücudunun yorgun düşüp son zamanlarda sürekli uyku isteği olduğunu.. O şekilde veya bu şekilde, artık yaşamımın geriye kalan zamanında Şevketi sadece fotoğraflarda görmeye imkanım var.. Her zaman olduğu gibi Alsancakta yürürken ona rastlamak yerine, artık mecburen onu yaşamak gibi bir durumum var. Yoksa başka türlü kendisine ulaşmamın imkanı yok..

Bundan bir süre önce nişanlandığı güzel insana, ailesine, sevenlerine, arkadaşlarına sabır diliyorum.. Toprağın bol, mekanın cennet olsun kardeşim..

Yazının devamını okuyun...

Bütün Kazlar İzmir'de Toplandı

2

Saat: 10:18 | Yazar: Burak Doğan

Geçtiğimiz Cuma günü, İzmir Atatürk Kültür Merkezi Adnan Saygun Salonu'nda, "Bütün Kazlar Toplandık" adlı gösterisiyle şehrimize uğrayan Alem FM DJ'i Nihat Sırdar vardı.. Her sabah, gündemin önemli haberleriyle insanları burnundan solutarak hemencecik uyandırmayı sağlayan Sırdar, belirli bir süredir yaptığı gösterisini İzmir'de yapmaktan "gurur" duyduğunu söyleyerek başladı gösterisine.. Tabii bana da gösteri hakkında yorum yapmak kaldı oralara kadar gidince...

Atatürk Kültür Merkezi zaten bu tip organizasyonlar için biçilmiş kaftan. Yazın olsa Fuar Açıkhava Tiyatrosu elbette farklı bir ambians ama, AKM, İzmir'deki ender başarılı salonlardan. Dolayısıyla salona giriş çıkışta sorun olmadığı gibi, yerleşimdede sorun yaşanmadı, herkes yerini buldu oturdu.. Ortalama 400 kişilik salon, tıka basa doluydu. Buda İzmir'lilerin, bütün hafta boyunca Deniz Baykal'dan daha iyi muhalefet yapan Nihat Sırdar'a gösterdiği saygı ve sevgiden kaynaklanıyordu..

Sahneye ilk bölümde siyah t-shirt ve siyah pantalonla çıkan Sırdar, "genelin aksine" sahnenin ortasına bir siyah deri koltuk değil, bir klozet koymuştu.. Özellikle ilk bölümde üzerine oturup anlattığı bir sürü mevzuu olan bu aygıt, gösterinin bir bölümündede başrole oturuyor. Bununla beraber sahnede 2 ayrı sandalye, fotokopisi çekilmiş gazete küpürleri ve önemli bir kısmı oluşturan barkovizyon perdesi bulunuyor..

Ve ilk bölüm başlıyor. Nihat Sırdar bir siyah deri koltuğa sallıyor, bir "stand-up" lafına sallıyor meddahlığını ilan ediyor.. Biraz konuşup ortadaki klozetle ilişkisini anlatıyor ve buralar çok güzel gidiyor.. Ama dikkat, en sağlam espriler bu ilk anda çıkıyor. ondan sonrasında çünkü bence sorun var. Özellikle benim yaş grubum için klişe bir oyuna dönüyor.

Çünkü yavaş yavaş oyun, barkovizyondan yayınlanan görüntülerle ve kağıttan okunan gazete küpürleriyle geçmeye başlıyor.. Küçük çocuğun küfürlü Hugo macerası, İstiklal Marşını okuyamayan 4 kişi .. Hep bilindik kareler.. Mesela bunların içinde devekuşunu mikrofonla döven Çağatay bile var. Bildik manzaralar yani. İlk başta eğlenmişken, ilk yarının sonlarına doğru performans bu klişelerle düşüyor, ara olsada, 2. devre başlasa, her sabah yaptığı gibi siyasilere giydirse diye bekliyorsunuz. Ara geliyor ve 2. perde..

2. perdeye yine simsiyah, ama Gömlek ve kumaş pantalonla geliyor Nihat Sırdar.. Tamam diyorsunuz, artık her sabah yaptığını yapmaya başlayacak. Ama yine yok.. Yine görüntülerden oluşan bir perde, eski kültür bakanı Atilla Koç'un her yerde izlediğimiz uyuma görüntüleri, gazete küpürleri ve mahkeme anıları ile bir perde daha geçiyor.. Her gün aldığınız performansı bekliyorsunuz, ama alamıyor birde üstüne sıkılmaya başlıyorsunuz. Ve bu şekilde bittikten sonrada keşke sabah programını buda canlı yapsaydı daha iyiydi diyorsunuz..

Sadece Nihat Sırdar'a iki öneri burdan..

1- Radyoda nasıl program yapıyorsa o üslupla devam etsin.. Bir anda ağzından çıkan küfüre yakın sözler, anında havayı değiştiriyor. Belki insanlar gülüyor ama, Nihat Sırdar ile özdeşleşmeyen kavramlar olduğu için, olayın çehresinden çıkıyor..

2- Gazete küpürlerinden okumayı bıraksın.. Ezberlesin yani illaki bir şeyleri anlatmak istiyorsa.. Ama 10 dakika boyunca o fotokopileri okumak hiç hoş değil.. Ben bütün gün nette okuyorum zaten..

3- Bir konu üzerinde 10 dakika durmayı bıraksın.. Atilla Koç'un her yerde uyuduğunu Başbakan bile biliyor. Ama biz 15 dakika boyunca bu görüntüleri izlemeye gelmedik ki?

4- Teskin değil telkin..

Yazının devamını okuyun...

Kasap Servet'e Futbol Yasaklansın!

2

Saat: 09:50 | Yazar: Burak Doğan

Ben böyle spor, böyle sporcu ahlakı, böyle bir terbiyesizlik görmedim.. Bugüne kadar çok maç izledim, elbette çok sert hareketler gördüm ama en çekemediğim, en dayanamadığım, en sinirimi ayağa kaldıran olaylar bu bilerek kasıtlı yapılan hareketlerdir. Bir sporcunun, kendisi gibi ekmeğini spor yaparak kazanan meslektaşına, bu hareketleri yapması, emeğini çalmaktır, hırsızlıktır. Elbette kasap Servet'ten bahsediyorum.

Servet, daha önce Fenerbahçe'de de oynamıştı. İyi veya kötü oynadığı futbolla ilgim yok şu anda. Ara sıra dengesiz hareketleri olurdu ama, dengesizlikle kalırdı, saçma fauller yapardı, elini kolunu bacağını tutamazdı.. Ama dün akşamki hareketi bugüne kadar kimseye yapmadı.

Resmen maçı izlerken nabzım 150'ye fırladı, kendimden geçtim.. Neydi ki alıp veremediği Semih'le? Sadece rakibin başarılı bir futbolcusunu, sadece o maç için sakatlamaya değer miydi? Sonra Semih'i arayıp özür dilemiş, kasıtlı yapmadım demiş.. Geçeceksin bunları Servet efendi.. Top Semih'in ayağına gelmesini bırak, ayağından çıktığından itibaren senin faul yapma süren 1 saniye.. O tekmeyi oraya atasıya kadar, oraya giden bacağını 4 defa çeker, tekme atmamak için elinden geleni ardına koymazdın! Ama nerde sende o sporcu ahlakı.. Zaten Kadıköy'desin, paçavra gibi atıldığın takıma kendini göstereceksin değil mi? Yazıklar olsun.. Fenerbahçe, senin takımdan gönderdiğinde bütün Fenerbahçeliler olarak sevinmiştik ama, başarısız olsanda, topları ıskalasanda bizim oyuncumuzdun. Artık öyle birşey yok. Keşke öyle bir pozisyonda aynı durumda sende kalsanda anlasan Semih'in çektiklerini.. Senin takım arkadaşın O, hem milli takımdan hem de eski takımından.. Yazık yahu..

Yazının devamını okuyun...

Yurdum Erkeği! Rusların Sitesini Hacklemişler!

0

Saat: 10:46 | Yazar: Burak Doğan

Bir haftadır, günlük olarak sürekli kendini güncelleyen sitelerde (gazete olsun, haber sitesi olsun.. ama mutlaka işin suyunu çıkarıp +18 yazılara önem verenleri!) bir haber dolanıyordu. Bu haberde anlatılmak istenen kısaca şuydu: Ülkemize gelen genç Rus bayan turistler, kendi aralarında bir site kurmuşlar ve ülkemize geldiklerinde rahatsız oldukları noktaları yazmışlar. Hatta kendilerine çektiren erkekleri isimlerine kadar zikretmişler. Sitenin amacı ise, ülkemize gelcek yeni turistlere "dikkatli olun" mesajı vermek. Ve elbette "çapkın"ları belirlemek. Sanki çok kolay ya 70 milyon Türk'ten birini anlatmak.. Neyse. Haberin ayrıntısı burada (Haber3)

Ardından ne oluyor peki?? İşte Türk erkeğinin bulduğu çözüm! Bu siteyi ortak saldırılarla hacklemek!! PES!!

O kadar önemli ki bu mevzu bizim için, kendimize, ülkemiz erkeğine b.k atıldığını gördüğümüz anda saldırıya geçiyoruz hemde hep beraber.. Site sahipleri şu şekilde bir açıklama getirmişler. Haber yayınlandığı andan itibaren sitelerindeki hareketliliği kaldıramamışlar ve yayından çıkmışlar, tekrar yayına çok yakın zamanda gireceklerini belirtmişler. Aman diyeyim kendinizi belli etmeyin oralarda, malum 12049816 km öteden gelecek Ruslar sizi orda görecek, inceleyecek, gelince vermeyecek.. Kalbini.. Sizi gidi çapkınlar..


Yazının devamını okuyun...

Hostes'in Striptizi...

0

Saat: 10:27 | Yazar: Burak Doğan

Yok artık sayın seyirciler, vay anasını sayın seyircilerin bir adet update edilmiş versiyonu.. Yok artık ya.. Uçak fantazisini duyduk, hostes fantazisini duyduk ama, bu kadarıda alenen ortaya çıkarılmaz ki. Madem hadi hostes kaşar, pilotta zampara, hadi 2. pilotta kaşar, ama etrafa bunu dağıtan nedir yani. Ya da bu kabin ekipleri vs'ler, başka ülkelere uçtuklarında, o ülkede geceleme yapmak durumunda olduklarında, ortaya çıkacak hadieseleri, "SUN" yayınlayamaz herhalde.. Habertürk'te full yayınlanmış video, buyrun izleyin..

Habertürk : The Sun gazetesinin elde ettiği görüntülerde, Fransa-İngiltere seferini yapmakta olan uçağın kokpitinde hostesin striptiz yapmaya başladığı, pilotun ve görüntüleyen kişinin ise bunu keyifle izlediği görülüyor.

20'li yaşlarında olan ve parmağında bir alyans taşıyan hostes, uçuş sırasında kokpite girdi. Pilotla sohbeti sırasında önce striptiz yapmaya başladı, sonra da üstünü çıkararak kameralara poz verdi. Hostese dokunmaktan ve filme almaktan çekinmeyen pilotların bu görüntüleri internete sızdı. Yetkili firma şimdi olaya karışan pilotları ve hostesi arıyor.




Yazının devamını okuyun...

Ege Üniversitesi Senato Duyurusu

0

Saat: 14:44 | Yazar: Burak Doğan


Karar:
Ege Üniversitesi Senatosu 31 Ocak 2008 tarihli toplantısında, yüksek öğretim kurumlarında türbanın serbest bırakılması konusundaki gelişmeleri tartışmış ve konuya ilişkin görüşlerini bir basın bildirisiyle kamuoyuna açıklamaya oybirliğiyle karar vermiştir.

Ege Üniversitesi Senatosu Duyurusu


Yüksek Öğretim Kurumlarında türbanın serbest bırakılması konusundaki gelişmeler, toplumun çeşitli kesimleri gibi, Ege Üniversitesi Senatosu tarafından da endişeyle karşılanmaktadır. Bugüne kadar üniversitelerimizde, cumhuriyetin ruhuna uygun olarak yapılan kılık kıyafet düzenlemeleri, büyük ölçüde yerleşmiş ve bu uygulamaların haklılığı, hem Anayasa Mahkemesi ve hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarıyla sabit olmuştur.

Hal böyleyken, son günlerde, iktidar partisinin uzun zamandan beri dillendirdiği gibi ‘üniversitelere türbanı sokma’ politikasına yönelik çabaların hız kazanması, cumhuriyetin kuruluş ilkelerine yürekten bağlı olan Ege Üniversitesi mensuplarında büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Zira aklı ve özgür araştırmayı, serbest düşünce ve çağdaşlığı öne çıkaran bu ilkeler, sadece bir devletin değil, aynı zamanda bilimsel inceleme ve araştırmayı şiar edinmiş üniversiter kurumların da temel ilkeleridir.

Üniversite senatomuz türbanın bir özgürlük göstergesi olmadığı, aksine özgür ve özerk insanlar yetiştirmeyi engelleyen bir kalıp olduğu kanaatindedir. Üniversite ve özellikle de cumhuriyetin üniversitesi, siyasal sembollerin boy gösterdiği ve nüfuz alanını genişletmek için mücadeleye girdiği bir platform değildir.

Türban sorununu, bir demokrasi sorunu gibi göstermek, eğer bir siyasal strateji değilse, büyük bir haksızlıktır. Bu sorun, türbanı insan hakları ve özgürlük çerçevesinde sunanların gayretleriyle büyütülmüştür. Bir cumhuriyette eğitim kurumları, kamu alanında yer alırlar ve tüm kamusal alanlar gibi, özel alanların dinamiklerine göre yönlendirilemezler. Kamu hizmetinde; özel bir renk, özel bir inanç, özel bir etiket sözkonusu değildir. Bu nedenledir ki eğitim kurumları, ayırt edici işaret ve sembollere kapalı kalmak durumundadır.

Bu ülkenin yurttaşları olarak nasıl bir toplum istediğimizi düşünmeliyiz. Modern demokrasilerle aynı dünyada yer almak istiyorsak, toplumdaki farklılıkları bir arada yaşatmanın vazgeçilmez yolu olan laiklik ilkesini, her fırsatta sorgulamaktan, günün gereklerine göre yeniden ve yeniden tanımlamaktan, sürekli olarak zedelemekten ve aşındırmaktan özenle kaçınmak zorundayız.

Ege Üniversitesi Senatosu tüm ilgilileri ve yetkilileri, bir kez daha düşünmeye, kurallarla oynamak yerine sorumlu davranmaya çağırır. Cumhuriyetin esaslarını zedelemek yerine aklın ve bilimin gereklerine saygı duymaya davet eder.

Kamuoyuna saygılarımızla.
Yazının devamını okuyun...