23 Nisan'da Bu Blog Süleyman'ın..

0

Saat: 14:32 | Yazar: Burak Doğan



23 Nisan 2009.. Bu tarih, blogumda bir kardeşime yer vermenin zamanıydı, düşünüyordum FriendFeed'deki önerilerin üstüne, kime yer versem, kiminle bu sayfayı paylaşsam diye.. Malum biz büyüdük ya hani, Başbakan koltuğuna bir kardeşimize oturttuğu gibi, biz de sayfamızı bir kardeşimize bırakacaktık bir günlüğüne.. Oturdum düşündüm, yine FriendFeed'deki öneri çok hoşuma gitti. Şöyle ki;

Tohum Otizm Vakfı'ndaki kardeşlerimize bu sayfayı ayırmayı öneriyorlardı bazı arkadaşlarımız, bende bu düşünceyi çok güzel bularak Cankız Onur Kum ile bağlantıya geçtim. Süleyman kardeşim de, öğretmenlerinin katkısıyla bana kendisi yaptığı "Dünya Haritası"nı göndermiş.

13 yaşındaki Süleyman kardeşimin yaptığı resim, en az 5 gün ana sayfamın en üstünde duracak, şimdiden sözünü veriyorum..

Aynı zamanda Cankız Onur Kum'a da bu fırsatı bize verdiği için çok teşekkür ediyorum..

Hepimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun..
Yazının devamını okuyun...

Dünyanın En Büyük Derbisi Psikoloji Kitaplarında!

0

Saat: 14:51 | Yazar: Burak Doğan



Artık kitaplara girmiş, kendini kanıtlamış, bir türlü önüne geçilemeyen sonuçlardan sonra ÖSS test kitaplarına girmiş olması da son derece etkileyici.. Nedir bu Galatasaray'ın çektiği kardeşim.. Ya da Galatasaray'lı öğrenci ne yapsın bu soru karşısında? :)
Yazının devamını okuyun...

Derbiye Farklı Bir Bakış

0

Saat: 17:18 | Yazar: Burak Doğan


Yine bir derbi, hemde derbinin en kallavisi.. Galatasaray Fenerbahçe... Nam-ı değer dünya derbisi, yeryüzündeki en büyük derbi falanda filan... Adı, sanı, kavgaları büyük kalmış, kendisinde 1 dakika top oynanmayan boş maçın adı, Türkiye'de derbi olmuş..

İlk önce oturtup Bir Barcelona - Real Madrid, Boca - River falan izletmek lazım bu oynayacak adamlara.. Çünkü artık bir derbinin çekiciliğini kaybetmesi için ne yapmak gerekiyorsa yapmaya başladılar.. Derbinin çok büyük bir üstünlük gösteri merkezi, takıma ait olma onuruna erişme ya da taraftarla bütünleşme noktası olduğunu çoktan unuttular, hatta bıraktılar gittiler.. Çıksalar maça, başlasa iki takım da takır takır top oynamaya, bir o taraf atsa, bir bu taraf, sonunda "sahalarda görmek istediğimiz hareketler" oluşsa, bizde derbi izlemiş olsak..

Hadi bunları bir kenarıya bıraktık.. Üç senedir Sami Yen'de yaşananlar artık sabır taşıracak hale geldi.. Artık Mecidiyeköy'deki gecekondu görünümlü stadda, maç izleyenden çok, maçı oynatmamaya çalışan taraftarlar var. Tamam tamam, Hıncal'ın dediği gibi Kadıköy'ün de tapusu yok, izni vs yok, orası da gecekondu olsun sizin gözünüzde, anlaştık..

Küfürün olmaması imkansız gibi, bunda zaten hemfikiriz. Bunun için en büyük çalışmayı yapanın da lütfen Fenerbahçe olduğunu objektif olarak kabul edelim. Pekiiii, şu pet şişe yağmuru yaşanan maça ne demeli? Bu şekile bir maç nasıl oynanır değil asıl soru, bir yönetici, bir Başkan buna nasıl izin verebilir? Dünyadaki en büyük derbilerden birinin bi yerine su kaçırmaya kimin ne hakkı var ki? Hemde 90 dakika.. Normalde o kadar su o stadda, herhalde 48 saat Le Mans yarışları yapılsa anca stoklanabilir.. Kadıköy'de Mondragon'un kulağının dibinde patlayan "ses bombası"- halk tabiriyle "torpil"i de bunun karşısında söylediniz dile getirdiniz, bu paragraf hakkında da söyleyebilecek birşeyler buldunuz hadi..

Ama bu paragraftan, Galatasaray'lıların bile isyanı var, dile getirmeden duramayacağım.. Maç bitti, bitmeden önce sağlam kavgalar çıktı, o ona vurdu, o onu ıssırdı hem de ayağına bastı! Ama aynı zamanda öbürü de diğerini yakasından çekti, ötekisi yakasından çekti diye bastı tokadı, öbürü de yumruğu.. Tut, çek, vur, ittir, boğazını sık.. Yahu dünyanın en büyük derbisi diyoruz, birbirinizi öldürün demiyoruz ki... Neyse. Şu anda maç ile ilgili herşeyi unutmuş olsanız ve şu videoları izleseniz ne düşünürsünüz?

Yorumum en altta, gelin videoları da beraber izlemiş olalım..













Dediğim gibi bu videoları ilk kez izliyor olsam, 3 adet Mavi eşofmanlı takım oyuncusunun özellikle sakin konuşarak derdini anlatmaya çabasını, diğer 2 tane kırmızılı takımın oyuncularından sahada dayak yemişte, hala sesini çıkarmamaya çalışan oyuncular gibi görürüm. 2 kırmızılı oyuncuyu ise, şu anda bulsalar, diğer takımın 11'ini kabadayılıklarıyla orada bir daha dövmeye kalkacağına inanırım. Bu ne yahu!

Hepiniz, Türkiye'nin en göz önündeki sporcuları, milli futbolcularısınız. Bırakın bu kabadayı konuşmalarını, bulduk mu yakalar döveriz, sopamızı çekeriz ayaklarını. Ne kazanıyorsunuz ki bu demeçlerle? Biraz daha sakin olup, derdinizi öyle anlatmaya çalışsanız, taraftarları birbirine sokmayı engelleseniz.. Hadi kavga ettiniz be adamlar, bari sporcu olunda sahada kalmasını başarın yahu.. Bu kadar mı olur yani..




Yazının devamını okuyun...

22 Ay = 500 Yazı..

10

Saat: 16:53 | Yazar: Burak Doğan


Yıl 2007.. Haziran'ın 16'sı.. Yani tam bundan 22 ay önceymiş, benim daha öncede belirttiğim gibi Semazemce'den etkilenip, şu blog nedir bir başlayayım noktasından buraya gelmem.. İlk başta http://burakdogan10.blogspot.com olan "amatör" blog yaşamı, http://www.gunlerdenbugun.com'a geçip "daha da amatör" hale geldi :)

Tabii gördüğünüz gibi, bu sene çok büyük bir düşüş var yazılarımın sayısında, o da malum, her zaman belirttiğim iş, yüksek lisans aynı zamanda Leo'da aldığım görevler.. Ama tabiiki takip ediyorum herşeyi, bir de bu friendfeed salgını bulaştı bana, yakayı kurtarabilene aşkolsun.. Zaten aksatıyorum güzelim blogumu, birde üstüne, ufak tefek şeyleri oraya koymaya başlayınca "Blogun Amacından" sapmış oldum..

Günlerden Bugün... başlığının altında şu yazar: "Günde en az 1 kere, internet tilkimin bir köşesine ya da kafamın bir köşesine takılanları incelediğim kendime has alanım.. " Ama artık galiba güncellemem lazım.. İnternet tilkimin ya da kafamın köşesine takılacak kadar önemli bir güncel olay olduğunda, dayanamayıp "bunu mutlaka dile getirmem lazım" dediklerimi büyük bir hızla paylaştığım kendime has alanım olarak..

Önümde 1 Temmuz gibi stratejik bir tarih var yazılarımın sayısını arttırabileceğim.. Hem en yoğun görevim azalıyor, hem de yüksek lisansım bitmiş oluyor.. Ama Aralık'ta da askere gideceğimden dolayı "gün başına düşen post sayısı" gittikçe düşecek taa 2010 yılının Mayıs'ına dek.. Ondan sonra da , asker psikolojisi, iş yoğunluğunun artması gibi nedenlerle de sekteye uğrayabilir bu blog..

Nedense ilk defa günlük gibi hissettim blogumu, dertleşesim geliyor.. :) Hatta biraz daha farklı yorumlayayım, bloguma karşı kendimi sorumlu hissediyorum, yazamadıkça, yorumlayamadıkça, takip edemedikçe günce hayatı, paylaşamadıkça.. Galiba ondan içimi döküyorum..

Öyle ya da böyle 500. yazıya ulaşmışım.. 22 ay gibi bir sürede, çok yoğun bir içerik değil ama eğlenceli, bir o kadar zevkli ve olurda zaman bulunabilirse alabildiğine derin bir nokta burası.. İşallah çok daha "yoğun içerikli" yazılara, nice 22 aylara, nice 500 yazılara..

İkinci 500 diyebilecek miyim bakalım ?=)
Yazının devamını okuyun...

Evim Evim Güzel Evim..

0

Saat: 16:05 | Yazar: Burak Doğan



Şöyle bir yatak odası yapabilecek kadar param olduğunda sanırım çalışmayı bırakırım..

Gitmek isteyenlere.. www.mykonosblu.com

Acil merak edenlere: Geceliği 1440 €..
Yazının devamını okuyun...

Bunlar Basketbolcu mu?

1

Saat: 16:35 | Yazar: Burak Doğan

Evet evet.. Le Bron James miş, Kobe'ymiş falan.. Bunları bir kenara koyun... Hatta sadece okuyan ve Jordan'ın Jordan olduğu zamanı canlı izlememiş, sabahın 4'ünde kalkıp Chicago - Utah serilerini izlememişler var ise, silin kafanızdan izlediğiniz bu NBa basketbolunu.. Git koş at gel, tut topu tut, alan savunması var şut at, pivot gelsin en yüzdeli üçlük atma rekorunu kırsın falan.. NBA Basketbolu bu değil.. Bu süslenmiş Avrupa basketbolu..

NBA Basketbolu, aşağıda izleyeceğiniz en iyi 10 smacına, sadece benim neden koymadılar ki! dediğim en az 15 smacı daha olan bir adamın "Bird - Magic - Jabbar - Thomas - Stocton - Malone - Barkley..."ler oynarken 6 şampiyonluk yüzüğünü taktığı zaman oynanan basketboldu..

Girin www.nba.com adresine, izleyin eskileri.. 80'lerin başından başlayın, 90'ların sonlarına kadar izlemeye çalışın bulabildiğiniz basketbolu.. İsyanım göklere artık, sıkılıyorum, maç bile izleyemiyorum bu yenilerin oynadığı toptan ötürü..



Edit: Madem buraya kadar izlediniz, şu görüntüyü de izleyin, kendinize gelin, Jordan'ın nasıl bir basketbol ilahı olduğunu anlamaya çalışın.. Ama sakın 20. saniyedeki hareketi neden yaptığını sormayın, onu anlayabilen, anlatabilen, bir mana getirmeye çalışan hiçkimse olamadı.. Sadece izledi ve ağzı açık kaldı.. Çünkü o an, bir basketbolcunun ulaşabildiği en yüksek noktaydı..



Yazının devamını okuyun...