Elenmek Değil, Eleyememek Üzdü..
Saat: 09:42 | Yazar: Burak Doğan
Bu takımın zincirlerini kırıp, Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkacağına kimse inanmadı.. Rakipler iyiydi ve Fenerbahçe geldiği gibi gidecekti. Ama sezon başında yeterli futbolu oynayamayan takım, Inter maçı ile bambaşka bir havaya bürünmüş, kimsenin beklemediği bir sonuçla Iner'i devirmişti Şükrü Saraçoğlunda. Aslında film, orada başlamıştı artık.
Lig'de beklediği oyunu oynayamayan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi'ne çıktığı zaman çok iyi top oynuyor, iç saha maçlarında yenilmediği gibi, berabere bile kalmıyordu. Sahanın atmosferi ve bir çok etken İstanbul'da elbette etkiliydi ama, dışarıdaki maçlarda da Fenerbahçe artık çağdaş futbol oynuyordu.
Geriye düştüğünde oyun disiplininden kopmuyor, oyuna başladığı andaki konsantrasyonundan taviz vermiyordu. Grup maçlarında özellikle CSKA maçında, bu durum, maçları kazanmamızdan çok daha önemli sinyaller vermeye başlamıştı.
Gruptan çıktıktan sonra, Arsenal'in bulunduğu grubun lideri Sevilla ile karşılaşmak, çoğu kişiye göre Şampiyonlar Ligi'nin sonuydu. Kimisi içerde berabere dışarda 8 yer Fenrebahçe derken, kimi futbol bilimcileride bikini giymeyi bile düşünüyordu turu geçerse Fenerbahçe. İçerideki 3-2 galibiyet takımın kendine güvenini arttırmış, İspanya'da beraberlik bize yeter ile yola çıkmıştı. Ama ilk 10 dakika 2-0 geriye düşünce, 8 yer diyen ulemalar bıyık altından gülmeye başlamıştı. Taa ki Deivid'in golüne kadar. Kanoute 3'lesede, atılacak 1 gol maçı uzatmaya götürecekti. Gerisini zaten herkes biliyor. Önemli olan Fenerbahçe'nin bu işi istemesi ve kendine güvenmesiydi.. Penaltılar ve gelen tur çoğu şeyi anlatıyordu..
Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final'i, yıllardır Fenerbahçeli taraftarların beklediği Avrupa başarısının ilk kademesiydi. Çıkan Rakip Chelsea idi ama karşısındaki rakipte evinde berabere kalmayan Fenerbahçe'ydi.. Taraftar galibiyet istiyor, ilk devre Fenerbahçeli futbolcuların ayakları bile gitmiyordu. Ama ikinci devre, beklenmeyen hareket Kazım'ın oyuna girmesiyle ortalık bir anda karıştı ve Deivid'in inanılmaz füzesiyle maçı 2-1 kazandık..
Daum'un geçen sene ilk turda elendikten sonra söylediği "Tecrübe kazandık" sözlerinin, bence ne kadar yersiz olduğunu olduğunu Chelsea deplasmanında gördük. Esas tecrübeyi dün akşam kazandık. 1-0 olsa bile maç 70. dakikaya kadar soğutmayı, Chelsea'nin ne şekilde oyunu kurdurtmadığını, taktik savaşını gözlemledik. 60. dakikadan sonra Zico'nun artık vites yükselttiğini, taktik değişikliklerini gördük. Ve dolayısıyla tecrübe kazanmayı orda izledik. Ama bu kazanılan tecrübenin sahaya yansıtılması için ne antrenörün ne de "doğru" oyuncuların kaybedilmemesi lazım. Lugano'nun nasıl Drogba'yı oynatmadığını, Edu'nun nasıl kademeye girdiğini, Aurelio'nun tek başına orta sahada birşeyler yapmaya çalıştığını, Gökhan'ın varlığını izledik. Uğur'un yükselen formunu, her ne kadar dün akşam kötüyse de Deivid'in genelde yükselen formunu, Alex'in sadece küçük maçların büyük oyuncusu olmadığını gözlemledik. Ama bunun yanında, Roberto Carlos eksikliğini hissettik. Sakatlanması bizim için kötü bir durum yarattı. Bununla beraber, Aurelio'nun yanına Maldonado'dan çok daha "Essien"imsi bir oyuncu ihtiyacımızı ve en önemlisi yıpratıcı bir forvet ihtiyacımızı hissettik.. Kenardan gelip, oyunun kaderine etki edecek oyuncu ihtiyacımızı hissettik.
Bu kadro Türkiye için yeterli olabilir, ama Avrupa'da başarı, yarı finaller istiyorsak, artık maddi gücümüzü, isim değerimizle birleştirip, yöneticilik başarılarıyla "başarıya aç" ve "değerli" futbolcuları kadromuza katmalıyız.
Ve en önemlisi, artık sürekli olarak bu başarıyı göstermeli, bu durumun, sadece 1 kereye mahsus olmadığını, başarının kalıcı olduğunu göstermeliyiz. Belki iki sene, üç sene daha gruptan çıkmalıyız ama o turu geçememeliyiz ancak, kadromuzu, hocamızı aynı tutmalı, her maçtan yeni çıkarımlar yaratmayı bilmeliyiz. Nede olsa Avrupa'nın yükselen yıldızıyız..
Yorum Gönder