Çarşı 25. Yılında Dağıldı
Saat: 13:57 | Yazar: Burak Doğan
Dün akşam, Çarşı, 25. yılı anısına yapılan filmi yani "Asi Ruh" u izlemeye gidenler, Alen'in açıklamalarıyla sarsıldı. Çarşı Artık Yok! Çeşitli badirelerin, sayısız hüzünlerin ve nice sevinçlerin dışa vurumudur bu film. Aslında bu film, bir hayatın yollara nasıl aktığının bir belgeselidir de... Gönül isterdi ki şampiyonlukla kucaklaşılmış bir senede bacak bacak üstüne ataraktan "inanın çocuklar başardık" şarkılarını söyleyerekten ve de şöyle 32 dişimizle gülerekten bir fotoğraf karesinde olalım. Lakin, çok sakin bir şekilde söyleyelim ki; Beşiktaş Camiası'nı o fotoğraf karesinde buluşturmak istemeyen güçler var. Amatör ruh, profesyonel düşünce içinde hazırlanmış bu filmde belki birşeyler hissedeceksiniz. Kıpır kıpır olan yanınıza kulak verin. Çünkü o yanınız size mutlu bir fotoğraf karesinin adresini söyleyecektir. Beşiktaş'ı yaşamak, Çarşı'yı hissetmek, tutkunlarına bir peri masalı gibidir. Dinleyenlerine bir zamk gibi yapışan bu aşk yaşayanlarına neler eylemektedir? Hiç düşündünüz mü? Devamlı sırtında kamburla dolaşan, ama negatif ama pozitif mutlaka eleştirilen, her daim içine çomak sokulan, dudak dudağa bile hayalken, göz göze sevişmelerine bile ferman çıkartılan bu coğrafyayı... Hiç düşündünüz mü? Bağırıyorken de, bağırmıyorken de her şekilde her dönemde para alıyorlar düye suçlanan, seviyesiz muhabbetlerin odak noktası bu haritanın ızdıraplarını hiç düşündünüz mü? Ve siz "karşı" olmak ne demektir bilir misiniz? Düşünün bakalım. Tam 1,5 saatiniz var. Mahallenin hep kötü çocuğuyduk. Hep içimizden, gönlümüzden birşeyler katmaya çalıştık. Ama yalnızca çalıştık. Zaman denilen amansız girdapla hep dalga geçtik. Zamanın tümünü Beşiktaş'la geçiren bu kitlenin ne yaptığını "zaman" bile anlayamazdı eminiz. İyi, kötü, güzel, çirkin, farklı, ayrıcalıklı, hit ve hep bir numara birçok imzamız oldu. Her şeyi Beşiktaş için yaptığımıza kalıbımızı basardık. Hala da basarız. Lakin bunları yaparken, Şanlı, şerefli camiamızı rahatsız etmeye başladığımızı hissettik sanki. Biz fazlaysak, biz birilerinin adamıysak, biz Beşiktaş'sız bir hayat yaşamaya başlamışsak ve biz zarar veriyorsak hemen gidebilirdik. Herşey Beşiktaş için değil miydi? Aslında herşey geçen sene "satılmış Çarşı" diye bağırıldığında başladı. Yazık kere yazıktı. Tam bırakıyorduk ki... 24 Saat Beşiktaş'ı yaşarken Beşiktaşsızlık nasıl bir duyguydu ki? Ve biz nereye gidiyorduk? Dedik ki zamansız ayrılıkları sevmiyoruz, uygun zamanını bulalım öyle terkedelim diyarı. Ama baktık ki; hakaret almış başını gidiyor ve dayanılmaz bir ızdırap var içimizde ve biz kimin hakaret ettiğini bile göremiyoruz, maske takmış bir sürü insan atıp tutuyor... Sessizce ve kimsesizce ayrılmak geçti içimizden, hem bu limandan, hem bu can evimizden. Bu kararı verirken kaburgamızın tam ortasına saplanan bir hain hançeri sizle paylaşmak istiyorum: "Çarşı Beşiktaş'ın üstüne geçti" İşte bu halüsülasyon ve sınırı belli olmayan dedikodulardan dolayı... Beşiktaş neresiydi, Çarşı kimdi? Bu ne yaman çelişkiydi ki... Şanlı Beşiktaş olmasa Çarşı olurmuydu ki? Neyse... Hakkımız geçtiyse siz de hakkınızı helal edin. Biz bizimkileri sizlere helal ediyoruz. ÇARŞI adına Alen Markaryan
İlk önce gazetelerden oradan buradan okuduklarımızı söyleyelim.. Çarşı'nın 25. Yılı anısına Pancard Film Müzik tarafından yapılan film için düzenlenen bu gecede, bütün Beşiktaş Kültür Merkezi "Çarşı" pankartlarıyla dolmuş.. Üstüne katılanlar efsane golleri görünce uzunca süre ayakta alkışlamış. Ama günün bombasını Alen patlatmış!;
Çarşı Artık Yok!... Çarşı'nın Beşiktaş'ın önüne geçtiği yönündeki eleştiriler ve çeşitli spekülasyonlar sebebiyle Çarşı kendini feshetmiştir"
Ve üstüne de son derece ayrıntılı bir mektup yazmış.. Onu da sizlere aktarmadan kendi düşüncemi ekleyeyim. Çarşı, Türkiye'nin kesinlikle en yaratıcı ve etkileyici tribün birlikteliğiydi. Dağılması Beşiktaş'ı mutlaka etkileyecektir. Çarşı'nın her zaman bir yaşam biçimi olduğunu belirtenlerin görüşlerini çok merak ediyorum. Birde Çarşı'nın gerçek dağılma nedenini. Bence Beşiktaş, Çarşı'yı baya bir zaman arar.. İşte o mektup;
galiba
sanırım
zannediyorum
ve hissediyorum ki zarar veriyormuşuz.
İnşallah geriye bayrağı göklerde, şerefi yedi düvelde bir tribün bırakıyoruz. Dinlenmek ve yapılacakları görmek bizim de hakkımız sanırım.
Yorum Gönder