Mükemmel Örnekle Türkiye Ekonomisi!
Saat: 12:49 | Yazar: Burak Doğan
Uğraşlarım sonucunda, Türkiye Ekonomisi'ni mükemmel şekilde irdeleyen bu yazının kaynağınıda buldum daha da mutlu oldum. Yaşar Erdinç Hoca tarafından yazılmış olan bu yazı, Bilge Yatırımcı sitesinde yayınlanmış. Artık kaynak ta vererek bu yazıyı sizle paylaşabilirim. Yazı 30 Ekim 2007'de yazılmış. Aradan sadece 3 ay geçmesine rağmen sanki yavaş yavaş yazının sonuna doğru yaklaşıyoruz gibi. Siz ne dersiniz?
ERTEM EFENDİ, SEZAİ BEY ve FOTOKOPİ
30 Ekim 2007 Salı
Ertem efendi ve Sezai bey, ellerindeki sermaye ile birer fotokopi dükkanı açtılar.
Birinin dükkanı yolun bu tarafında, diğeri de karşısındaydı.
Her ikisi de ellerindeki 15 bin YTl'Lik sermayenin 5 bin YTL'si ile birer fotokopi makinası almış, kalan paralarıyla da dükkan kiralayıp malzeme stoku ve diğer harcamaları yapmışlardı.
İşler fena gitmiyordu... Sabah saat 09:00'da dükkanlarını açıyorlar, akşam saat 18:00'de kapatıyorlardı.
Her ikisi de günde ortalama 600-700 fotokopi çekiyordu.
Aradan biraz zaman geçti... ülkede yapısal değişimden falan bahsedilmeye başlamış ve yeni bir hükümet kurulmuştu. Çektikleri fotokopi sayısı her gün hızla artıyordu. Bir günde, binin üzerinde fotokopi çekmeye başladılar. Bu nedenle de akşam 19:00'a kadar çalışmak zorunda kalıyorlardı.
Günler geçtikçe, fotokopi çektirenlerin sayısı arttı ve akşamları saat 21:00'e kadar çalışmak zorundaydılar artık. Ama mutluydular. Çünkü fotokopi makinalarının maliyetinin yaklaşık yüzde 30'unu kâr olarak çıkarmışlardı. Böyle giderse bir seneye kalmaz, fotokopi makinaları kendisini amorti ederdi.
Bir sabah dükkan'dan içeriye takım elbiseli, beyaz gömlekli, temiz yüzlü genç bir adam girdi. Ertem efendi adamı "buyur" edip bir çay ikram etti.
"Görüyorum ki çok yoğunsunuz, bu yüzden fazla zamanınızı almayacağım. Neden hemen bir fotokopi makinası daha almıyorsunuz?"
"Alırım ama henüz bu makinanın parasını çıkarmadım. Önce bu makina kendini bir ödesin, sonra düşünürüz."
"Bakın beyefendi, piyasalar hızla açılıyor ve genişliyor. Fotokopi ihtiyacı gün geçtikçe artıyor ve siz bu talebi ancak gece yarılarına kadar çalışarak karşılayabiliyorsunuz. Ben Amerika'da ekonomi tahsili aldım. Ekonominin genişlediği zamanlarda yeni yatırım yapmazsanız, çok büyük fırsatları kullanmamış olursunuz."
Ertem efendi sordu...
"İyi söylüyorsun da, bende şu an yeni bir fotokopi makinasına yatıracak para yok. Elimdeki para ile bu makinayı çeviriyorum."
"Şu söylediğinize bakın... Ben bankacıyım, hemen bir imzanızla size kredi açarız ve yeni bir fotokopi makinasını yarın sabah bu dükkana getirebilirsiniz. Üstelik bir de eleman alırsınız, bu kadar yorulmazsınız ve evinize yine akşam 18:00 veya 19:00'da gidersiniz. Bu sayede ekonomiye ve işsizliğe de olumlu katkı yapmış olacaksınız."
Onlar bunları konuşurken, fotokopi çektirmeye gelenler de kuyruk olmuşlardı. Talep adeta patlamıştı. Fotokopi çektirmeye gelenlerden biri diğerine
"haydi diğer dükkana gidelim" dedi.
Ötekisi cevapladı;
"Ben oradan geliyorum, orada da kuyruk var."
Ertem efendi biraz düşündükten sonra, genç, yakışıklı bankacıya döndü ve;
"Benim rahmetli babam, 'ne iş yaparsan yap ama sermayenle yap, başkasının parasına güvenerek sakın iş yapma' derdi. Teklifine teşekkür ederim. Bu makina kendini ödesin, ikinci bir fotokopi makinası almak için, en az yüzde 70'i kadar parayı biriktireyim, o zaman yeni makina almayı düşünürüm. Borç almaya niyetim yok."
Temiz yüzlü, genç bankacı, küçümseyen bir eda ile tebessüm ettikten sonra "çok pişman olacaksınız" diyerek dükkandan ayrıldı.
Bankacının arkasından baktı... Karşı dükkan'a girdiğini gördü. Ertem efendi, başını iki yana sallarken fotokopi çekmeye devam ediyordu.
Ertesi sabah dükkanını açtığı sırada, karşı dükkanın önünde bir pikap durdu. Yeni bir fotokopi makinasını indiriyorlardı. Belli ki Sezai, bankacının söylediklerine ikna olmuştu.
Artık, bir günde çektiği fotokopi sayısı 2 bine yükselmişti ve gece saat 23:00'lere doğru evine gidebiliyordu. Birçok müşteri de kuyruk beklememek için, iki tane fotokopi makinası olan Sezai'nin dükkanına gidiyor ve bu nedenle de kendisi müşteri kaybına uğruyordu. "Hata mı yaptım?" diye kendisine sürekli soruyor ama babasının sözü hiç aklından çıkmıyor, sonra "doğru yapıyorum" diyordu. Çünkü babası yıllarca üretim ve ticaret yapmış, nice krizleri görmüş geçirmiş adamdı.
Bir süre daha geçti. Sezai, bazı tadilatlar yaparak, yan dükkanı da içine kattı ve yeni bir makina daha aldı. Böylece üç makina ile çalışmak daha kolay olacaktı. Üstelik çalıştırdığı eleman sayısı da üç kişiye çıkmıştı.
Sezai'nin bir günde çektiği fotokopi sayısı 10 bini aşarken, Ertem efendi, kendi başına çalışıyor, geç saatlerde eve gidiyordu.
Aradan bir yıl daha geçti. Birlikte bu işe giriştikleri Sezai, artık Sezai bey olmuştu. Yeni aldığı lüks arabası, dükkanın önünde pırıl pırıl parlarken, şoförü de Sezai beyi oraya buraya, toplantılara götürüp getiriyordu. Üstelik artık Sezai'ninki sadece fotokopi dükkanı değil, koca bir kırtasiyeci dükkanıydı. Nasıl olsa firmalar vadeli bir şekilde kırtasiye malzemeleri veriyorlardı. Dükkan içinde yok yoktu.
Ertem ise bir fotokopi makinasıyla, küçük dükkanında iş yapmaya devam ederken, biriktirdiği para ile yeni bir makina daha aldığında, Sezai'nin makina sayısı 5'e çıkmış, bu sırada sokaktai fotokopi dükkanı sayısı da beşe yükselmişti. Sezai'nin büyüme hızı çok çarpıcıydı.
Ertem efendi, bir gece yatağına uzandı ve;
"Babacığım, canım babacığım... bak bu sefer yanıldın. Senin verdiğin öğüdü tutmasaydım ben de en az Sezai kadar olacaktım. Bankacı haklı çıktı..."
İçinden tam bunları söylemişti ki, birden kafasında önemli bir soru belirdi. "İnsanlar neden böyle deli gibi fotokopi çektiriyorlar ve kırtasiye malzemesi tüketiyorlardı? Herkes bu kadar zenginleşmiş miydi? Daha önceleri 1 tane fotokopi çektiren müşterileri, neden bu sıralarda 5-10 tane fotokopi çektiriyorlardı?"
Sabah olduğunda doğruca dükkanına gitti. Bankacı'nın aylar önce geldiği zaman verdiği kartvizitini buldu. Hangi bankanın hangi şubesinde çalıştığını not ettikten sonra, dükkanı kapatıp doğruca o bankaya gitti, ama bankadan içeri girmedi. Dışarıda bekliyordu. Bir ajan gibi bankacının nereye gittiğini ve gün içinde ne yaptığını öğrenecekti. Biraz sonra bankacının elinde çantasıyla çıktığını gördü. O'nu izlemeye başladı. Bankacı doğruca, kendi dükkanlarının biraz ilerisinde bulunan üniversiteye gitti. Üniversitesnin içinde bir masası vardı ve öğrenciler kuyruk olmuşlar, fotokopi çektirmek için kredi formu dolduruyorlar, 15-20 dakika sonra da, yan masadan kredilerini nakit olarak alıyorlar ve doğruca fotokopi çektirmeye gidiyorlardı.
Demek ki bu bankacı önce fotokopi çektirmek isteyenlere kredi açmış, işler patlayınca da fotokopicilere kredi ile makina satmıştı. Yani bir taşla iki kuş vuruyordu. Peki ya bu öğrenciler bir gün kredilerini geri ödeyemezse, babaları para gönderemezse ne olcaktı? Bu saadet zincirinin devam etmesine imkan yoktu. Öğrencilerin bu kredileri ödeyebilmeleri için, mezun olup iş bulmaları ve kendi gelirlerini artırmaları gerekiyordu. İKi tane mezun öğrenci Sezai'nin yanında iş bulmuştu, fakat öğrencilere kredi kesildiği anda onlar da işsiz kalacaktı.
Babasına bir fatiha okuyarak dükkanın yolunu tuttu. Dükkan'a geldiğinde, Sezai beyin lüks arabası yine yolun karşısında pırıl pırıl parlıyordu.
Aradan bir hafta geçmemişti ki, Ertem efendi bir akşam evine gitmek için dükkanı kapattığında saat 18:00'di ve anormal bir gün olmuştu. Daha düne kadar iki makinasıyla 4 binin üzerinde fotokopi çekerken, bugün sadece 900 tane fotokopi çekebilmişti. Acayip bir durumdu.
Ertesi sabah saat 09:00'da dükkanını açtı. Saat 10:00 olmasına rağmen sadece üç beş tane fotokopi çektiren olmuştu. Kapıyı kilitleyip doğruca üniversiteye gitti. Orası ana baba günüydü. Öğrencilerin anne ve babaları okulun önünde kızgın bir şekilde bağırıyorlardı.
Aradan bir saat geçtikten sonra Ertem efendi olayın iç yüzünü öğrenmişti. Kısa bir süre önce birkaç öğrenci aldığı krediyi geri ödeyemeyince, bankacılar öğrencilere verdikleri kredileri geri çağırmışlardı. Kredisini ödeyemeyecek durumda olanlar faizler yükseldiği için daha da batağa saplanırken, artık hiç bir öğrenciye yeni kredi açılmıyordu. Vadesi geldiği halde kredisini ödeyemeyen öğrencilerin anne ve babalarına haciz işlemi başlamıştı.
Ertem Efendi yeniden dükkan'a döndüğünde Sezai beyin dükkanında da anormallikler olduğunu sezdi. Genç bankacı ve Sezai bey hararetli bir tartışma içindeydiler. Bankacı, karşı dükkan'dan sinirli bir şekilde ayrıldıktan bir saat sonra, haciz memurları gelip dükkan'da ne var ne yoksa arabalara yüklemeye başlamışlar, bu arada toptan kırtasiye malzemesi satan iş adamları da Sezai'nin dükkanı'na üşüşmeye başlamıştı.
Akşama saatlerine doğru, Ertem efendi birkaç öğrenci için bir yandan fotokopi çekerken bir yandan da karşı dükkanı izlemeye devam ediyordu. Bir çekici, dükkan'ın önüne gelip Sezai beyin pırıl pırıl lüks arabasını da alıp götürdü. Sezai'nin dükkan'daki bütün varlıklarını ve arabasını satsanız, borçlarının sadece yüze 80'ini karşılayabiliyordu. Çünkü, elindeki fotokopi makinalarını ve arabayı bir hafta önce en az 100 bin YTL'ye satabilecekken, şimdi bunların toplamı 50 bin YTL bile etmiyordu. Bu gelişmeler sonrasında elindeki varlıkların fiyatları yarıya yarıya düşmüştü ama borçlar aynı borçlardı ve faiz işlediği için de artmaya devam ediyordu.
Krediler geri ödenemediği için, bankalar da ciddi zararlar yazmaya başlamıştı. Aradan 15 gün geçtiğinde Ertem efendi'nin sokağında sadece 1 tane fotokopi çeken dükkan kalmış, diğerlerinin hepsine, kelepir fiyatlarıla bankalar el koymuştu.
Ertem Efendi krizden etkilendi ama bir sene sonra bu krizden güçlenerek çıktı. Çünkü sokaktaki tek fotokopi dükkanı olmaya devam ediyordu. Günde bin beşyüz fotokopi çekiyordu ama, huzurlu ve mutluydu. Her akşam babasına dualar gönderiyor.
Sezai Bey; Evini de haczettiler, eşi evi terketti. Şu an taksimde çiğ köfte satıyor. Eski günlerindeki ihtişamını diğer seyyar satıcılara anlatıyor.
***
Türk işletmelerinin yabancı para borçları 2001 yılında 36 milyar dolar iken 2007'nin sonları itibariyle 135 milyar dolara ulaştı. Bu işletmeler yatırım yapıyorlar, çünkü bu işletmelerin mallarına olan talep hala canlı. Sadece hizmetler sektöründe istihdam artıyor. Çünkü üretim sektörleri, ithal ürünlerle rekabet edemedikleri için, mal ithal edip satan hizmet sektörlerine dönüştüler.
Bu yazıda geçen bazı sözcüklerin, Türkiye için Türkçe karşılıkları
Fotokopi: mal ve hizmet
Fotokopi makinası: Yatırım malı
Öğrenci: Tüketici
Fotokopi dükkanı : Türk işletmeleri
Ertem Efendi: Özkaynakla büyüyen ama yavaş büyüyen muhafazakar
Sezai Bey: Yabancı kaynakla büyüyen, risk alan yatırımcı
Bu yazıda geçen bazı sözcüklerin, ABD için Türkçe karşılıkları
Fotokopi: Mortgage'a dayalı kağıtlar (CDS'ler)
Fotokopi makinası: konut ve gayrimenkul
Öğrenci: Subprime mortgage tüketicisi, mortgage kredisi alan
Fotokopi dükkanı : Mortgage şirketleri
Bankacı : Mortgage şirketlerine kredi veren dev yatırım bankaları
ÖNEMLİ NOT: Bu yazıyı bir kriz sinyali olarak yazmadım. Şu an ekonomimizde hala sorun yok ve dışarıdan para gelmeye devam ediyor ve panik yapacak birşey yok. Eğer bir sorun görürsek, "Öğrenciler Artık Fotokopi Çektiremiyor" başlıklı bir yazı yazacağız. Bu nedenle şiimdilik yabancılar ne yapıyorsa, siz de onu yapmaya devam edin. Onlar döviz bozdurup yüksek faize para yatırmaya devam ediyorlar. Onlar dövizlerini geri almaya başladıklarında sizler de yine onların yaptığını yapabilirsiniz. Çünkü bir gün dövizlerini aldıklarında, kelepir fiyatlara düşen fotokopi makinalarını ve fotokopi dükkanlarını toplamaya gelecekler.
mükemmel bir yazı