Kazım Kanatlandı..
Saat: 14:25 | Yazar: Burak Doğan
Evet.. İnternetin her köşesinde gördüğünüz gibi, Kazım Kanat, yıllardır sürdürdüğü kanserle savaşına yenik düşmedi belki ama, bu savaşta öyle yaralar aldı ki, bünyesinin çok güçsüz kalması O'nu aramızda almak için bir neden oldu.. Hangi nedenle hastahanede olduğunu ve son düşüncelerini, hakkında söylemek istediğim 1-2 şeyden sonra kendi son yazısını yayınlayarak sizlere iletmek istiyorum..
Benim bildiğim Kazım Kanat, Türkiye'de oyanayan bütün futbolcuların soyadı ile beraber anılmasını sağlayarak bizlerin belleklerinde yer etti. Basketbolda (sanırım Murat Murathanoğlu başlatmıştı) ve diğer sporlarda bu yönde bir yapı var, biz neden adını soyadını söylemek yerine Büyük Mehmet, Küçük Mehmet diyoruz düşüncesinden yola çıkarak, bütün basında, yazılan yazılarda ve maç anlatımlarında bu yola başvurulmasını sağlamıştı. Bununla beraber, milli takımımıza yabancı uyruklu futbolcuların alınmasını en yüksek oktavdan muhalefet ederek mümkün olan her yerde dile getirdi. Marco Aurelio ile başlayan örneğin, diğer futbolcularda da süreceğini, haliyle kesinlikle bu uygulamanın yanlış olduğunu her platformda söyledi.. Ve söylediğinde de sonuna kadar haklıydı..
Bunlar sportif açıdan herkes tarafından bilinen gerçekleriydi Kazım Kanat'ın.. Birde herkesin takip ettiği fırtınalı yaşantısı vardı.. Bundan birkaç sene önce Kolon Kanseri teşhisi konulan Kazım Kanat, doktorların önerisi üzerine hastaneye bağlanmaktansa kendine göre " hayata bağlanarak" bir yelkenliye yerleşti Bodrum'da.. Ve bu kanseri yenebilen (ki bence galiptir insanlara verdiği güçle bu mağlup) ender insanlardan biriydi..
Son sözleri, kendi kelimeleri olsun diyerek yazısını yayınlamak istiyorum.. Zaten birçok şeyi içinde bulacaksınız yazının..
Hikâyenin sonu şöyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim için beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide geçirmeye başlamıştım ya... Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı açıp, keyif çattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri döndük. Hem kanser hem de zatürree olmuşum. Kanseri yendik! Zatürreede dalga geçtik! Ama... Aması şurada... Anlatayım... Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinç için yaptırdığım klimayı çalıştırdım, karşısında uyudum. Sonuç felaket! Bir süre sonra nefes alamaz, yürümekte zorluk çeker oldum. Oğlum Mesut'un yemin töreni için gittiğim Kars'ta yüksek rakımda kötü oldum. Hikâyenin şimdiki sonu şöyle; ciğerlerime klimadan dolayı virüsler girmiş, mantarlar oluşmuş. Sürekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara güzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilaçla yendim. Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam! Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır. Özel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. Şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (Benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan Genel Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir söz için bana düşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. İyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime söylemem! Öyle değil mi Öcal ağabey, Haşmet kardeş?
allah rahmet eylesin, güzel bir insandı
Evet aynı şekilde katılıyorum.. Beşiktaşlıydı, ama hiç olmaz Beşiktaşlıyım diye gerine gerine gezip, takımı için elinden geleni yapıyordu..
Gücün yettiği kadar sarılıyorsun yaşama, sonra güç bitiyor; artık ne yelken ne Beşiktaş kalıyor gözünde... Veda zamanı geliyor. Tıpkı ne tiyatrosunun ne de Candaş'ının yetmediği gibi güç katmaya sevgili Hadi'ye.
Artık uğurlamaya yetişemez oldum hayatımın parçalarını. Diğer tarafta daha kolay birleşmeye başladı sanki yap boz oyunları.