Gavur İzmir
Saat: 10:09 | Yazar: Burak Doğan
Bugün, İzmir hakkında bugüne kadar gördüğüm en mükemmel yazılardan biri ile karşılaştım. Okudum, düşündüm, düşündükçe her sokağından geçtim İzmir'in.. "İzmirin denizi kız, kızı deniz,
Sokakları hem kız hem deniz kokar.." dizelerini hatırladım resmen Cahit Külebi'nin.. İçinde azda olsa reklam kokan hareketler var ama, harcayamadım, bölemedim güzelliğini yazının. Bu aralar İzmir'i özleyenlere inanılmaz kıyaklar yapmaya başladım, ama sanki bende burada yaşarken İzmir'i özlüyor gibiyim.. Neden ki..
***
İzmir, kendine has bir şehirdir. Kendi halindedir. Serinkanlıdır. Diğer büyükşehirlerin hengameleri yoktur burada. İzmir bir muhabbet şehridir ayrıca. Pek telaşları da yoktur. İstanbullular buraya geldiklerinde.’’Oh be! Kafamız dinlendi’’ derler. Nasıl demesin? Her yer düzayaktır. Kimsenin acelesi de yoktur. Kaçırdı mı otobüsü, vapuru, dert mi? Açar gazetesini. Yahut, elindeki simidi martılarla paylaşır.
İzmirlinin saçları İmbatla dağılır. gamını, kasavetini atan da İmbattır. Bir diğer adı ‘Eşek rüzgarıdır’ adı. Bir tepti mi, iyi teper ha! Balkondaki örtüyü, uçurur denizin ortasına. Balıkları bile zıplatır.Yazın ortasında şifadır. Hep tepsin diye beklenir. Soğuktur eli uzlu bademi, sübyesi, kokereçi, kumrusu, midyesi, yumurtalı boyyozu kordondaki buz gibi birası, Kemeraltındaki turşucusu, şambali’si, Kordondaki rengarenk faytonları, Şehre damgasını vurur.
Geceleyin iyot kokulu denize bakıp bakıp sevişen İzmirliler, hayatı çift porsiyon yaşar. Gündüzler sanki çuvala girmiştir.
İzmirli mütevazıdır. Eline ayağına üşenmez. Havra Sokağından yeşillikler alır. Midyesini de yoldan.Yeşilliksiz yapamaz. Balkonda içmeyi sever. Rakısını yudumlarken, canı, ‘’İzmir’in kavakları’’ türküsünü çeker. Karısını da çağırır yanına. Eline kadehi tutuşturur, birlikte söylerler. Nemlenir gözleri.
İzmirli sanata düşkündür. Ailecek tiyatroya giderler. Çocuklarını da götürürler. Kızları yanık tenlidir. İnce bellidir. Uzun saçlıdır. Saçları imbat kokar. Ayak topuklarının arkası sülün’ün boynu gibi zarif ve incedir. İnce olanı makbuldür.Yani böyleleri güzel olurlar. Yılın 6 ayı şort giyerler. Kendilerine saati, veya bir yol sorduğunuzda, önce gözleri, sonra yüzleri gülümseyerek cevap verirler. Bu gülüşün sıcaklığını, Ege’nin güneşinden almışlardır. Bu güneş bir başkadır da ondan. Kadınlar da rengarenk eteklere düşkündür.. .Herkes herkesi bilir.
Market ve banka kuyruklarında sohbete bayılırlar. Yeni dostluklar edinilir buralarda. Maaşlarının, eve yollanmasını istemezler ‘Arkadaşlarımızdan ayrılamayız’ derler. Tüm evler balkonludur. Sofralar, balkonlardan taşar. Perdeleri kapatmazlar. Salonları gözükür. Saklayacakları bir şeyleri yoktur. Sıkıntıya gelmezler. Gönüllerini ferah tutmak isterler. İmbatı sevmeleri, bundandır. Onunla ferahlarlar. Kapalı alanları da sevmezler. Hep açıklıkta buluşurlar. Vapurlara zevk için biner İzmirli.Tek biletle İzmir’i dolaşır.
Her köşe başında da lokma dökülür. Hiç üşenmezler. Sıraya girip, bu hayrı yapanlara bol bol dua ederler. ’Gavur İzmir’ lafına bayılırlar. Bu laf, hele siyasilerden geliyorsa, daha da bayılırlar. Gavurluktan, İzmir’in gavuru olmaktan gurur duyarlar. Bilirler ki o gavurluk, medeniyettir Gözü pekliktir. Dobra dobracılıktır, Cumhuriyete sahip çıkmaktır. Kurtuluşa giden günlerde, mitingler ‘Maşatlık’ denen yerde yapılmıştı.’’Ey halkım! Yürüyelim düşman üzerine’ diyerek meydanı inletmişlerdi. İcabında da 2 nci Cumhuriyet istemiyoruz. Yaşasın laiklik, yaşasın Cumhuriyetimiz!’ demesini de bilenlerin şuuruna sahiptir. Yobazlığa geçit yok!’’ demesini de bilir İzmirli. Gavurluğu sever.’’Gavur’’ diyenlere de, tebessüm ederler sadece!…
İzmir’de boyyoz satılır. Bir nevi açmadır. Yanında lop yumurtası, misine ile ikiye bölünürken, karabiberi ve tuzu da eklenerek birlikte paket yapılır. İzmirli ’Kumru’ ları da sever. Dışı susamlı Beyzbol topu gibi, ortadan yarılmış, arasına domat, kaşar, biber konmuştur. Simit saraylarına rağmen, İzmirli simide: ‘gevrek’ der. İzmir’de güneş, ’Çatalkaya’ın ardından batar. Kordonda demlenecek olanlar, kıblesini bu dağa çevirmeyi adet edinmiştir. Buradan manzara çok güzeldir. Körfeze giriş dahil, bütün kıyı boyunca o kızıllıkla boyanan sahilden size ulaşan o hoşluk, insanın içini gıcıklar. Buz gibi rakı, bu ateşi alır. Batan güneşi, yudumlarınızla uğurlarken, radika salatası ile de, damak tadınız yerine gelir.Yanında da ‘Deniz börülcesi’ olacak. Limonu bolca tabi. İzmir’e has bir balık vardır.’’Çipura’. Yerken sakız gibi dişlere yapışır.
Sonra sazlar çıkar. Bir fasıl geçerler: Dr. Onur Şenli’nin satırları ile: ‘’Saatlerdir boşalan kadehlere / Şarkılarını dolduruyorum / Tabağımdaki her zeytin tanesine / Simsiyah bakışlarını koyuyorum / Ve kaldırıp kadehimi / Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum / Burası Agora meyhanesi / Burada saçların her teline bir galon içilir / Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir / Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
Pasaport’ta deniz kenarı teras haline getirilmiştir. Buralarda, sabahları kahvaltı edilir. Akşamları da biralama. Yanı başında vapur iskelesi vardır. Bitişiğinden kordon uzanır. İzmir haricinde yaşayanların, buraya gelip hasret giderdikleri de bilinir. Mavilikler şehridir İzmir. Halikarnas Balıkçısı gibi ‘’Mavi’’ siz yapamaz bu şehir. Ege gibi, umutları da mavi, hülyaları da mavi, rüyaları da mavi. İzmir’liler hep mavi solurlar. Gülüşleri bile mavidir. Kocaman sesi ile Balıkçı nasıl ki Arşipel’ine kollarını iki yana açarak: ‘’Ver maviliğinden, serinleyeyim biraz!’’ diye sesleniyorsa, İzmir’lilerin de gönlü, o İmbat rüzgarını arar. O İmbat , mavilikleri önüne katarak sürükler, getirir ayak uçlarınıza yığıverir: ”Al, serinle biraz” diye…
İzmirli ayçiçeğini bilir. Ama, adına ‘Çiğdem’ der. İzmir’de çiğdem çitlenir. Yaz boyunca haşlamalı, közlemeli mısır, sübye, buzlu badem, Şambali satılır. Mis gibi kokoreçler tüter de tüter Hele bir tanesi var ki, turizm uğruna, suyun karşı yakasından kurs almıştır. Sardunaki’sinde ter döker, topuk vurur sirtaki’siyle Mehmet Çelik. Makine mühendisidir kendisi amma, mühendislik mührünü ‘’Turizm’ üzerine vurmuştur. Alaçatı’nın rüzgar sörfü ile dalgalanan denizi gibi, dalga dalga, Ege Zeybeğiyle birlikte mekik dokur, aşk dokur, güzellikler dokur, turizm dokur mekanında. O da lazımdır turizme. Alaçatı, ondan sorulur.Güzellikleri peşine takar sürükler. Bazı bazı Karşıyaka’daki ‘Sardunaki’ sinde de görülür. Ege’lidir o.
Bir sevda masalıdır Ege’nin İzmir’i . Kendi halinde. Ekmeği yanında. Kendi göbeğini kendi keser. Kendi testisini kendi yapar. Kulpunu da kendi takar. Bir sevda insanıdır İzmirli. Nereye giderse gitsin, ister bu yaka, ister öbür yaka, kaybolmaz. Her taraf, denize çıkar . Eskiden bütün yollar Roma’ya çıkardı. Şimdi işler değişik. Her yol, buradan geçer.
K.Yakalı’lara, sorulduğunda, ’Biz İzmirli’yiz’ demezler.’’Karşıyakalı’yız’’ derler. İzmirliler de onlara’’Buçuk’’ der. 35 olan araba plakaları no.ları bile buçukludur. Plakalarında : 35’ ½ yazar. Sporda lig sonuncusu da olsalar, havada, karada denizde , memleket aşırı ülkelerde sofra başlarında haykırılar hep birlikte. Adettendir bu. K.Yakayı tutmasanız bile, siz de oradaysanız iştirak edeceksiniz o bağırtıya: KAF KAF KAf…SİN SİN SİN… KAF SİN, KAF SİN KAF!..İskele karşısındaki cadde, Kemal Paşa Caddesidir. Her mevsim, her saat, İstanbul Beyoğlu’ndan da kalabalık ve görkemlidir.
İzmir festivaller şehridir. Milli İnternatıonal Fuarı buradadır. Dünyanın yedi düveli, Fuarında halkımızla buluşur. Bütün Ege, ek seferleriyle buraya akar. Yakınındaki Efes’te müzikal festivallerde tarih, bir gergef gibi dokunur. Folklorcu kızlar İzmir sokaklarından bir tarih geçer, renk cümbüşü içinde.Bosna’dan, Makedonya’dan, Üsküp’ten esintiler eser İzmir sokaklarında. Bir yangının külleri savrulur. Tarih, kültür, eğlence ve hümanizm, kucak kucağadır İzmir’de. Birbirinden ayrılmazlar.İzmir bir muhabbet şehridir. İzmir bir sedadır, bir hülya’dır, bir sevdadır. Böyle ses verir İzmir. İzmir bir aşk şehridir. İzmir bir sevgidir.Güzelliğini, ’’Yüreciğinden ‘’ almıştır. İmbatıyla coşar.Çatalkaya’ya baka baka kordonunda buzlu rakısını içer. Buralarda Agora Meyhanesi şarkısı çok söylenir. Bu şarkıya ”Bas-bariton” ses iyi gider. Bunu da, Sardunaki’deki Mehmet Çelik iyi icra eder. Şarkının güftecisi Dr. Onur Şenli bunu, İzmir Agora’sında yazmıştır. Balattaki Agorayı keşfedince de şaşırıp kalmıştır. Onur, İzmir’lidir. Bu güftecilik yüzünden, okulunu geç bitirmiştir. Arkadaşımızdır.
İzmirli, tabiat aşığıdır. İyi gününde, kötü gününde de sevişir onunla. Gözleriyle sevişir İzmirli. Onun için İzmir’li, sigarasını kulak ardına kor ama, göreceklerini, güzellikleri kulakardı etmez! Ossat olaya bakar ve tavrını kor. Bakmak için değil, görmek için bakar. Hey gidilerinin efeleri de İzmir’de toplanmıştır, diğer illerimizde olduğu gibi. 9 Eylül’ün Kurtuluş günleri, burada çok manalı kutlanır. İzmir’li tekrar tek yürek olur o gün. Çevre illerden akın akın insanlar gelir.
İzmirlilerin Hasan Tahsin’leri vardır. İşgal zamanında gazeteciydi. Kemeraltı’na yaklaşmakta olan Yunan süvari taburunun sancaktarını, tek kurşunla yere indirmiştir. Konak meydanında, ‘’İLK kurşun’dur o heykelin adı. Orada, Hükümet binası vardır. Balkonundan Yunan bayrağı sökülerek, yerine Türk bayrağı dikilmiştir. O balkon hala oradadır. Az ötelerde, ordulara hedefini gösteren Ata’nın heykeli vardır. Önündeki kordonda da düşman denize dökülmüştür. Biraz daha ileride de Ata’nın kurtuluş şenliklerini seyrettiği, kapı kanatları ardına kadar açık, antresinde sofrası kurulu evi vardır.. Şimdi müzedir orası. Her taraf tarih kokar İzmir’de
Ya öbür yakada? Yunan Kralının Türk bayrağını yerde çiğneyerek geçip gittiği ev, şimdi bir apartman. Aynı yere Ata geldiğinde yere Yunan bayrağı serilerek ‘Çiğne Atam. Onlar öyle yaptı’ diyenlere: ‘’Kaldırın o bayrağı. Bayrak, bir milletin onurudur!’’ diyerek dünyaya onur dersi verdiği o yerde, bir pano vardır şimdi. Mor salkımlı evi vardır Ata’nın. Eşine ültimatom yazdırır terasta: ‘’Bu gemilerin burada ne işi var?!’ Şehri terk etmelerini emreder.Ve o gemiler, top atışlarıyle o mor salkımlı evi selamlayarak geçerler.
İzmir’in bir de Attila İlhanı vardır. Şairlerin en koyusu. Benliğinden taşan Cumhuriyet aydınlığını aklı başında her insanla paylaşan şairimiz. Büstü Karşıyaka’dadır.İskelede onun vapuru ve oturduğu üst kattaki o köşesi boştur. Aşıklar, onun büstü etrafında söyleşirler. Bir tarih hazinesinin içinde olmaktan daima mutludur İzmirli. Her adımını attığı yerden, tarih fışkırır. Tarih, daima o’na, mazisini fısıldar. Memleket meselelerinde, ilk önce sesi çıkan yerdir İzmir. Nineler, dedeler, tarihin izini buralarda sürerken, torunlarına yer göstere göstere buraların dokusunu dokurlar, halı gibi sererler çocuklarının önüne.Tarihin tekrarlanmaması için, ’’Geçmişini bilmek, irdelemek, yorumlamak, anlamak, olayları takip etmekle mümkündür. Zira acı bir tecrübesi vardır.
İzmirli, işgali yaşamıştır. İzmir’in kavakları vardır. Dökülür yaprakları. Tek tek tarih yüklüdür o yapraklar.Koskoca bir tarihin şahididir o kavaklar. Her yıl baharda yeniden yapraklanır o kavaklar.’’Bize de Çakıcı derler, yıkarız konakları..’’ Hep aynı şarkıdır söylenen. Yapraklarına tarihimiz yazılıdır. Manalıdır. O günleri hatırlatır bizlere hep. Tıpkı Bosna’daki Mostar Köprüsünün köşesindeki gibi: ‘’UNUTMA!’’ der, o yaprakların birer yüzleri. O yapraklar hiç tükenmeyecek!. O memleket aşkı da bitmeyecek!..
Muzaffer CELLEK
Bu yazı Milliyet Blog /Muzo sitesinden alıntıdır..
Mükemmel bir yazı İzmirli olmak bi ayrıcalık izin verirseniz bende bloğuma koymak isterim bu yazıyı :)gerçi sizde de alıntı yazıyor am aolsun ben siz d egördüm sizede sormam lazım :)
Yazı gerçekten çok güzel. Ben yazan kişiden alıntı yaptım, kendisine mailde attım, ama cevap vermedi. Bir şekilde alıntı yapılamayacağına dair yazıda yoktu sayfada ama, bu riske girdim. Neden risk diyorum, çünkü bu konularda çok dikkatliyim, ama yinede dayanamadım. Alıntılama kararı da yine sizin kararınız..
Evet ben de dikkat ederim o nedenle bende size sordum :)
Teşekkür ederim düşünceniz için. Dediğim gibi ben aldım sorumluluğu, yazan kişininde birşey diyeceğini sanmıyorum..